Acı Gülüş. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Acı Gülüş - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 19

Жанр:
Серия:
Издательство:
Acı Gülüş - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

Topsalata çıkarsa ne âlâ… Çıkmazsa karı değil mi hepsi makbulüm. Bu matizliğimde isterse en kötüsü olsun.”

      “Aynasızlanma diyorum.”

      “Sen aynasızlanıyorsun hımbıl oğlu hımbıl; mezeleri piyizlendik, bulutumuzu verdik, nefistir bu kabardı. Zevkin öte tarafı kaldı. Böyle fırsat her zaman ele geçer mi? Bu evde her şey var ulan… Ne duruyoruz?”

      “Aşağıdakilerin seslerini duymuyor musun?”

      “Bırak avalları be… Ahmet hiç guguğa gelir mi? Ona ‘uncu’ demişler. Çoktan zamparaları un gibi dışarı eledi. Apukatlığa (avukatlığa) gelince kanunnamenin bu işe dikiz eden cihetini o hepsinden mükemmel biliyor. Sonunda kim kimi kafese koyacak görürsün.”

      “Ulan, Allah belanı versin… Kokmuş pavurya gibi lafların benim de midemi bozdu. Şimdi kapıdan bir tanesi baktı. Vay anam vay… Ay parçasına benziyordu, uğursuz oğlu…”

      “Kalkalım bir sirto oynayalım. O zaman seyretmek için tavukların hepsi kapının önüne birikir. Hint horozu gibi birdenbire saldıralım, elimize hangisi geçerse…”

      Kapıdan görünen afet gibi biri Tosun’da da dayanmaya kuvvet bırakmadı.

      Ah seni doğuran ana

      Olsun bana kaynana.

      havasıyla oyuna kalktılar.

      Şimdi rakı, beyinlerini iyice sarmaya başladı. Ağızlar yayıldı. Gözler bayıldı. Kol kol üstüne atıldı. Boş kalan ellerin parmakları çal-paralık ediyor, biri yıkıldığı zaman ötekini de beraber deviriyordu. Söyledikleri hava değil bir sarhoşluk fırtınası, raksları oyun değil bir rezalet külçesiydi. Çağırdıkları havanın temposuna hiç uymayan raks adımlarını kah birbirine, kâh duvara çarpıyorlar kâh sıçrıyorlar, kâh suya batan bir ördek gibi havaya dalıp dalıp ayakta durmaya uğraşıyorlar, kâh göbek atışlarını parmak şıkırtısına uydurmaya uğraşarak derin derin kıvırıyorlardı.

      Bu oda panayırını seyretmek için kapının önü tepeli tavuklarla doldu. Kadınlar baskın felaketini hiç umursamaz hâlde gülüşüyorlar, fıkırdaşıyorlar, kullanmadan tutmaya alışamamış oldukları elleriyle çimdikleşiyorlardı.

      Emin, şimdi rakıdan çok sevda taşkınlığıyla bulanan, kararan gözlerini bu cilvelilerin üzerinde iştahlı iştahlı bir dolaştırdıktan sonra arkadaşının kulağına “Hücuma hazır ol Tosun!” kumandasını verir vermez yorgancıların piri saydıkları ‘Sümbül Sinan’a sığınarak “Ya hazreti pir imdat…” çığlığıyla ikisi birden saldırdı.

      Fakat pirin ruhu ikisini birden çarptı. Biri kapının eşiğine yığıldı, öteki sofanın ortasına… Oynak tavuklar çil yavrusu gibi dağıldı. Avsız, elleri boş kalmış olan sarhoşlar hemen davrandılar fakat tavuklar folluklarına kaçıp kapıyı kapamışlardı. Arkadaşları kadar ayağına çabuk olamayan bir tanesi, bir şişmancası koşarken ayağına çarşaf dolaşarak yıkılmış, davranıncaya kadar oda kapısı kapanmış, ortada kalmıştı.

      Şimdi iki horoz, yüzünü çarşafıyla sımsıkı örten bu tek tavuğun etrafında böbürlenmeye başladı. Bütün bütün saldırma hırsıyla dönen gözünü bu tek av üzerine diken Emin:

      “Tek olsun zararı yok… Kısmet kısmettir.”

      “Sana mı bana mı ulan?..”

      “Gözünü en evvel açana…” diye alaylı alaylı söylenerek çarçabuk sıçrar, nazenine sarılmak ister. Fakat güzel kadın, cinsinden umulmayacak bir kuvvetle saldırması geri itilerek, ortaoyunu zennelerinin taklit seslerine benzer inceyle kaba karışık, galiz bir eda ile: “Çekil musibet… Ben senin anladığın sarhoş kaşığı karılardan değilim.”

      Emin şaşırarak: “Topsalata sen misin?”

      Kadın çarşafıyla sımsıkı yüzünü örtmeye uğraşarak: “Şimdi topunuzun da kemiğine ha…”

      Emin: “Ne küfürbaz şey be!.. Ulan salata, seni bahçıvan tarlada tohumluk mu bıraktı?”

      Kadın: “Şimdi salata gibi seni tuzlarım kerata…”

      Tosun: “Vay geçmişine… Bu nasıl karı be? Babahindi gibi gulukluyor.”

      Emin: “İster guluklasın ister anırsın. İster tohumluk olsun ister damızlık… Elimden kurtulamaz.”

      Kadın: “Hoşt köpek, biberim çoktur, ağzının tavanını yakarım.”

      Emin: “Vay ölüsü porsuk… Karıya değil bir omuzdaşa çattık. Sen hiç sandık kaldırdın mı arkadaş?”

      Kadın: “Kalksın vücudun dört kollu ile…”

      Emin: “Benim vücudum dört kollu ile kalkmaz, o havasını bilir.”

      Emin, bu acayip şeyin orasını burasını gıdıklamaya atılır. Karı, kendisine saldıranın eline bir iki yumruk vurarak: “Oynama, safralıyım. İçim kabarır…”

      Emin, tosa hazırlanan bir koç gibi başını çarpıtıp bir iki adım açılarak: “Vay baharlı orospu… Ben senin gibi kabadayıların safralarını çabuk kustururum.”

      Karı: “Eyvallah… Ben de senin gibi eli yumuşağını arıyordum.”

      Emin: “Yumruğumu avurduna bir yersen elimin nasırlı olduğunu anlarsın. Karıların da tulumbacısı varmış be… Aksi işe bak o bana hıyızlanıyor. Karı mısın tosun musun söyle. Gel şurada bir omuz tutuşalım kim kimi yenerse…”

      Tosun: “Ah elmasım, ne kadar tosun olsan yine Yorgancı Tosun olamazsın. Karısın. En babayiğit erkekleri cilvelerinle yenersin. Karıların azmanı ol, zararı yok. Alışkınız ne yapalım… Kısmetimize sen çıktın. Aç şu dilber yüzünü de dikiz gelelim. Has boya mı? Bakkam mı? Zaten ne olursa makbulümüz. Dedik ya bir kere, sevdaya karar verdik, elimizden kurtulamazsın.”

      Kadın: “Şimdi sizin elinizi de yüzünüzü de salçalarım hanım evlatları. Açınız başı bakalım meyhane pilakileri.”

      Emin: “Gedikpaşa külhanından şehadetnamelisine çattık. Ne acur karı be! İmtihan mı olacağız? Ne söyletiyoruz kaltağı… Ne kadar azgın olsa o tek, biz çiftiz. Haydi be karmanyolaya alalım.”

      Yorgancı kalfaları sevda öpüşünden ziyade düşman dişiyle ısırmak için bu bıçkın karının üzerine bu defa hazret-i pirden yardım istemeksizin şiddetle atılırlar. Karı, çarşafının yüze yakın yerini sıkı sıkıya tuttuğu elini yine oradan kımıldatmaksızın tek kolu ile sarhoşlardan birinin suratına bir yumruk, ötekinin karnı ortasına kuvvetli bir tekme indirerek ikisini de yere serer, bundan sonra açık odalardan birine kapanmak için koşar. Bu umulmadık vuruşların acısıyla ayılan iki delikanlı, intikam almak deliliği ile teker teker, fakat yay gibi bir hızla yerden fırlayarak, odaya kaçmasına meydan bırakmadan var hınçlarıyla karıyı biri omuzundan, öteki eteklerinden kavrar. Çarşafı, fırtınalı havada yelken toplar gibi yukarıdan aşağı bir sıyırıverince

Скачать книгу