Acı Gülüş. Hüseyin Rahmi Gürpınar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Acı Gülüş - Hüseyin Rahmi Gürpınar страница 18

Жанр:
Серия:
Издательство:
Acı Gülüş - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Скачать книгу

ki canlardan… Gözlerini açtım. ‘Şu yakınlarda meyhane yok mu?’ dedi. ‘Ulan olsa benim burada ne işim var? Hepsi kapandı.’ dedim. ‘Arkadaş, rakı süngeri gibi burnuma kokun geliyor. Gel seni doya doya içer gibi koklayayım. Rakı bulunmadığı yerde teyemmüm caizdir.’ dedi. Uzun uzun koklaştık. Benim iğrenç kokum herifi bütün bütün sarhoş, âdeta deli etti. Birdenbire aklını sapıttı, besbelli kendisini uncunun evinde sanarak beni sermayelerden birine mi benzetti ne yaptı, gerdanımdan öyle bir ısırış ısırdı ki parçası ağzında kaldı sandım. Bu vahşiliğinden sonra bana ayıp bir şey teklif etmez mi? Ne yapsın akşamdan hızını alamamış. O zaman sabrım yandı, ‘Zaptiye!’ diye bağırdım.

      Zaptiye yok. Sonra habisi arkama yüklenerek buraya kadar getirdim. İşte size teslim. Cezasını siz veriniz. Raporunu da yazdım.”

      Ezberden okuyarak:

      Zenpare-i merkum ansızın bir göktaşı gibi Ahmet’in evinden bostana sukut ve gerden-i ahkaranemi kelp akur misali rencide-i dendan-i hırs ü buhur eylemekle müteşeffi olamayarak vadi-i tasallutta puyan ve kesr-i namus-i acizanemi mucip nice hezeyan etmiş ve mangır teklifine kadar cüretini tezyit eylemiş olduğundan ve sabah zamanı ortalık ağarmağa başladığı hâlde evdeki araştırma heyetinin muhterem insanları esef olunacak hâlde henüz evde erkek fare bile elde edememiş bulunduğundan hane-i mezburdan sukutu şahitlerle sabit ve aslında hıyar tarlasında nabit olan merkum acurun zihinleri galeyan hâlinde olan halkı teskine medar ve yakalanması kabil olmayan bütün hempalarının yerine kaim olmak üzere hemen tevkifiyle gizlenenlerin derdestlerine zabite kudreti yetmediği takdirde cümlesinin cezayı sezalarını bu şahs-i leime çektirerek adaletin hükmü icra olunmak ve veridi pelid-i âcizanemin namusumla birlikte serian icra-yı tamiri zımnında icap eden zarar ve ziyan merhameten nakesi merkumdan istifa buyurulmak marazında ve olbapta emir ve ferman.

İmzaŞair Zennubi

      Ahali bu olgun meyhane edibinin coşkun acayip nutkunu, “zampara-i merkum” aleyhinde ceza isteyen istida raporunu kahkahalar ile dinledi. Fakat kalabalık arasında daha hayli kimse, sırtta taşınan kabahatlinin bostandan sallasırt edilmiş zavallı bir korkuluk olduğunu anlayamamıştı. “Zavallı zamparayı dayakla öldürmüşler!” havadisi yayıldı. Bu kara haber, halkı çabuk acımaya sürükledi. Biraz önce bütün kızgınlıkları ile gıcırdadıkları zamparalardan birinin bu suretle gözlerinden kurtulmuş olmasına esefleniyorlar: “Vah vah, zavallı adamı birkaç saatlik eğlence yoluna kurban gitti.” diyorlardı. Besbelli, bir kedinin tuttuğu fareyi oynayarak pençeleri arasında azar azar, saatlerle dişleyip tırnaklayarak doya doya intikam tadını aldıktan sonra öldürülmesi gibi ahali de tevkif zamanını bekleyerek sokaklarda uzun zaman geçirdikleri kabahatlinin eğlenilmeden böyle kaybına kan ağlıyorlardı.

      Seyirciler arasında bulunan iki Frenk… İlkin onlar da şaşırdılar. Fakat bunun bir korkuluk olduğunu çabuk anladılar.

      Bu tuhaf manzara karşısında aralarında Fransızca şöyle bir konuşma başladı:

      “O nedir? Öldürülmüş bir adam mı?”

      “Hayır. Kabahatsiz bir korkuluk.”

      “Bu aralık korkuluk ahaliye niçin gösterildi ve bu uzun nutuk ne olacak?”

      “Dur, işin içyüzünü anlayayım.”

      Biraz Türkçe bilen, kırık dökük cümleler ile etraftan işi anlamak için sormaya girişir. Kendisi, yoluyla sualler soramadığı gibi verilen cevapları da iyice kavrayamaz. Fakat anlayamadıklarını aklınca tamamlayarak araştırdıklarını anlatır:

      “Şark âdetlerinden tuhaf bir şey öğrendim.”

      “Nedir?”

      “Bir baskında zampara yakalanmazsa onun yerine korkuluk konarak ceza verilmesi Türk âdetlerindenmiş. Çünkü zina eden biri mutlaka ceza görecek ve taşlanacaktır.”

      “Tuhaf şey…”

      “O kadar tuhaf değil. Bu, derin bir din felsefesidir. Bizim, kiliselerdeki azizlerin resimlerine karşı olan ibadetimiz, onların temsil ettikleri mübarek vücutlarının ruhaniyetleri itibariyle değil midir? İşte bu da onun tam olarak aksi… Bazı dinlerde şeytanı, cinleri, perileri, habis ruhları taşlamazlar mı? Şeytan bundan tesir duyar mı? Duymaz mı? O başka mesele… Halk içinin kinini, öfkesini, lanetini gösterecek ortada bir şekil görür. Bu suretle oh der, bu bahis mühimdir. Sonra görüşürüz.”

      “Herif nutkunda ne dedi?”

      “Yaptıklarını sayıp dökerek halk karşısında korkuluğu temize çıkardı. Bilinemez, bu gece hangi saatte ve belli olmayan bir vakitte, gizlenmiş veya kaçmış olan günahlıların ruhları mutlaka bu korkuluğa gireceğinden ‘Ey ahali ümitsizlenmeyiniz, buna yapılmış ceza aynı ötekilere yapılmış gibi tesir eder.’ dedi. Akıl ve nakil ile bunu anlattı.”

      “Şark bir gariplikler hazinesidir. Ne acayip itikatları var!”

      Frenkler magnezyum aydınlığında korkuluğun çeşitli hâllerde fotoğrafını çektiler. Bu Şark gariplikleri vesikalarını bastıracakları gazete, mecmua veya kitapta resimlerin altına yazılmak için cep defterlerine şu ibareyi kaydeylediler:

      Şarkta basılan bir evde kadın ve erkek zanilerin 38 tutulmaları kabil olmazsa onların yerine ceza görmek üzere yakalanması âdet olan korkuluğun resmidir.

      6

      SAKALLI KADIN

      Halk dışarıda Şair Zennubi’nin sırtındaki korkulukla uğraşır ve bu sarhoşun abuk sabuk sözlerine hayran olur iken komedyaların en ekstrası uncunun evinde geçiyordu.

      Evin avlusunda ahali, polisler ve Ahmet birbirine girmekte idi. Uncu, “Arama bitti, çıkınız evimden!” iddiasıyla şirretlik ve edepsizlik perdelerinin en üstlerinde dolaşıyor; Hasan Efendi aramanın boşa çıkması hakikati önünde hiçbir suretle silahını teslim etmek istemeyerek, adam yakalamadan o gece evden çıkmayacağını söz kabul etmez en kestirme inat ve ısrarıyla bildiriyor; zavallı komiser, akıl ve kanun dairesinde her iki tarafa da söz anlatmaya çalışıyordu.

      İçeride ve dışarıda bu çekişmeler, beklemeler, meraklar, heyecanlar, seyirler sırasında hâlâ meclis odasında içki ile vakit geçiren Tosun ile Emin’i herkes unutmuştu, bunların keyiflerine karışan, dokunan yoktu.

      Emin iyice olgunlaştı. O, şişelere saldırdıkça bir dereceye kadar bulundukları hâlin ehemmiyetini anlayabilen Tosun, arkadaşını içmekten alıkoymaya uğraşıyor.

      Aman da of kemiklerim

      Sızlıyor iliklerim.

      kantosuyla Laz horası tepmeye kalktıkça, susturmak için ağzını tutmaya, horadan vazgeçirmeye atılıyordu. Bunların bu kepazelik ve çekişmelerini işiten beriki odadaki çarşaflı nazeninler de ara sıra kapıya kadar yaklaşarak içeriye meraklı ve ürkek bakışlar attıktan sonra kaçışıyorlardı.

      İki sarhoş, kadınlardaki bu fıkırdak merakın farkına vardılar. Fakat cesaretlerini kırmamak için görmemezlikten geliyorlardı. Gerçekten de az vakit sonra dışarıda fıkırtı arttı. Evvelce yarım görülen

Скачать книгу


<p>38</p>

Zaniler: Zina edenler. (e.n.)