Celâleddin Harzemşah. Namık Kemal

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Celâleddin Harzemşah - Namık Kemal страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Celâleddin Harzemşah - Namık Kemal

Скачать книгу

Firuz Kûh’taki kahramanca hikâye ve onun nakil şekli; Celâleddin Harzemşah’tan ayrıldıktan sonra Ak ve Azrak Sultanların Tatarlar tarafından birleşme teklifi yapması; Celâleddin’in kahramanlığı, kuvvetiyle Harzem’den Sind’e varıncaya kadar Tatar’a karşı meydana gelen sayısız galibiyetlerin elde edilişi; Seyfeddin’in atına bir kırbaç vurulduğu için İslam ordusundan ayrılmakta gösterdiği nankörlük, dine ve millete karşı yapılan hıyanetin vebali; Celâleddin’in Sind Nehri’ni yüzerek geçmesi ve yetmiş kişi ile Hint’de bir ordu kurmayı başarması, Irak’a geldikten sonra sayısız zaferler ile tekrar şöhret ve istikbale kavuşması; o zamanlar Bağdat tahtına şerefsizce oturan Nasır’ın Cengiz’i teşvik ve Harzemli hanedanını zillete uğratan kötülükleri; Gıyaseddin’in bir sipahi çekişmesinden dolayı Melik Nusret’i idam ile kardeşini de düşman karşısında tek ve desteksiz bırakarak Bağdat ve Alamut taraflarını dolaştıktan ve hasıl olan gayeden ümitsizliğe düştükten sonra Kirman’a varması; nikâhın reddi ve kabulü çekişmesi ve fesat çıkarmak bahanesiyle, gerek Gıyaseddin’in ve gerekse annesinin Burak Hacib elinde yok edilmeleri; Celâleddin’in Gürcülere defalarca taarruz etmesi; Tebriz’de bulunan ve oyunda Mihr-i Cihan adıyla anılan melikenin Celâleddin’e âşık olması ve nikâh ile bunu neticelendirmek istemesi; Ahlat’tan dolayı Konya ve Şam padişahlarının Celâleddin ile çarpışması, bu muharebede Celâl’in rahatsız bulunduğu için istirahat etmek niyetiyle bir tarafa çekilmesi sonra askerin padişah firar etti düşüncesiyle etrafa dağılması, aradan biraz zaman geçer geçmez Azerbeycan’ı gafil avlayarak basmaları üzerine, nihayet Harzemşah Devleti’nin tamamıyla yok oluşu tarihten alınmış olaylardandır. Fakat her olay tabii birçok hayali şekil ilavesiyle tertip ve tafsil olunmuştur.

      Celâleddin’in son savaşına dair tarihlerde iki rivayet gösterilir. Rivayetlerden biri, o kahramanın Tatar ile uğraşırken bir İslam hükümdarı tarafından aleyhine yapılan ittifak üzerine hamiyet mücadelesini devam ettirmekten ümitsizliğe düşerek, hükûmet idaresini terk ile derviş kıyafetine girmiş ve topluluklar içerisinde kaybolup gitmiş olmasıdır.

      İkincisi de son bozgundan döndüğü sırada dağlarda Kürtler elinde şehit düşmesidir.

      Rivayetin ikisinin birden vuku bulma ihtimali olduğundan böylece iki olayı bir araya getirmek tiyatroya netice vermek için yerinde bulunduğundan sonucun meydana getirilişinde iki vakanın bütününü birden sunmayı yerinde buldum. Fakat Celâl’in şehadetine hiç de oyunda görünmeyen birtakım Kürtleri vasıta etmektense o melaneti de Burak Hacib’in celladı olan hayali şahsa dayandırdım.

      Birtakım devlet adamlarının, Ak ve Arzak sultanlarının yanında toplanarak Celâleddin’e karşı gelmek istediklerine dair, “Ravzat’üs-Safa”’da ufacık bir rivayet varsa da olayın tertip şekli bundan tamamıyla ayrıdır. Muhalefette bulunan devlet adamlarının tarihte isimleri bulunmadığından, o rezaleti de okuduğum kitaplarda hainlik ile tavsif edilen birkaç kişiye isnat ettim.

      Özbek ile Orhan’ın ve Nureddin-i Münşî’nin yalnız isimleriyle, Melik Nusredddin’in Gıyaseddin’e birkaç söz söylediği ve onun tarafından idam olunduğu ve Mihr-i Cihan’ın nikâhında Kıvamüddin-i Bağdadî’nin muhalif ve İzzeddin-i Kazvinî’nin destekleyici olduğu tarihte var ise de konunun cereyan şekline olan iştirakleri burada bir fikir mahsulüdür. Kutbeddin, Selman, Câbir ve Mübarek hayalî şahıslardır.

      Kadınlara gelince; Neyyire’nin şahsı tamamıyla, hâl tercümesi sırf muhayyel olarak; buna dair bazı Avrupa tarihlerinde görülen rivayet yalnız Celâleddin’in Sind Nehri’nden geçerken evlâd ü âyâlini eliyle yok ettiğinden ibarettir.

      Tarihler Gıyaseddin’in annesi olan ve bu oyunda Zahire ismiyle anılan biçarenin Burak Hacib tarafından nikâh ile istenildiği ve başında muhalefet, sonunda zaruri olarak razı olduğu hâlde, akıbet Burak tarafından mazlumen katlolunduğu ve yine oyunda Mihr-i Cihan denilen Selçuklu melikesinin Celâleddin’e bir görüşte âşık olduğu, kocası Atabek’in kendisini terk ettiği, boşanma hakkını kullanarak nikâhını bozduğu, sonra Celâleddin’e vardığı beyan edilir. Bu esaslar bazı değişiklikler ile tasvir olundu.

      Zahire’nin şefkat kaynağı annesine ve Mihr-i Cihan’ın âşıkane sözlerine dair olan hayaller ile Neyyire ve Mihr-i Cihan arasında gösterilen ve oyunun muhabbete dair olan her türlü acıklı hislerini birbirlerine bağlamakla Celâleddin’in ruhi ızdıraplarını tahammül edilemeyecek bir dereceye ulaştıran tasvirler tamamen hayal mahsulüdür.

      Tiyatroların tarihe ve hatta iki meslekten birine uygunluk derecesinden daha mühim bir yönü vardır. O da şahısların ahlaki tasvirleridir. Zannıma göre bu eserde de her şeyden ziyade bu mesele göz önünde bulundurulur. Her ne kadar elde İran ve Turan’ın o zamanki ahlak ve âdetlerine dair etraflı bilgi veren kitaplar mevcut değilse de tarihten çıkarılan toplu bilgilere göre oyunun ağırlık merkezini teşkil eden Celâl’in, daha başka yollarla anlatılması lazımdır, zannolunur. Mesela “Ravzat’üs-Safa”’ya bakılsa kahramanın faziletleri sadece şecaate münhasır olduğundan Vecihüddin veya Kasgar meliklerinden Mirza Ebu Bekir gibi bir şey olması akla gelir.

      Celâleddin’in hasımlarından bir hanedana mensup olan Ebi’l-Feda ise padişahı, çeşitli çirkin mezalimle itham etmiş ve hatta bir melikenin bir bakışta aşka müptela eden ve birçok tarihte evsaf ve tarifleri görülen yüzünün görünüşünü bile, çirkin bir yaratık şeklinde göstermek istemiş olduğundan ona inanılsa Celâleddin’in de Cengiz’in bir başka türlüsü olduğuna hükmedilir.

      Fakat tarihin tespit ettiği vakalar tarihçilerin ilave ettiği görüşlerden bin kat daha ziyade hakikatin bir ifadesi olduğundan Celâleddin’in fiilleri bu inatların tamamıyla tekzibine kâfidir.

      Merhumun hayat tercümesi bir kere göz önüne alınırsa kendisinin cihangirlere üstün ve fevkalade yaratılan büyükler içerisinde bir imtiyazlı yeri ve istisnai bir hâle sahip olduğunu teslim etmemek mümkün değildir.

      Bir zaman ki Cengiz’in dağları deviren kahır ve şiddeti, İran ve Turan halkını zillet ve korkaklığın en aşağı derecesine düşürmüş, belki bütün insanlık Tatar’ın ortaya çıkışını tedavisi imkânsız ve gökten gelmiş bir bela gibi görmüştü. Celâleddin, bütün dünyaya, büyük bir kalbe sahip olduğunu ispat ederek, pederinden bir kuru şehzadelik unvanından başka hiçbir şey bulmadığı hâlde Harzem’de, Hint’de, Irak’ta, Azerbaycan’da, dört devletin meydana gelmesine muvaffak olmuş; tedarik edebildiği küçük küçük kuvvetlerle üç milyon askere sahip olan Tatar devletine karşı yirmiden ziyade zafer kazanmış; bir kere Seyfeddin’in, bir kere de biraderinin hıyanetiyle kurmuş olduğu üç devleti bütün bütün yok olmuş iken aradan bir sene geçmeksizin bir kerametle yokluğa vücut verir gibi yeniden devlet, yeniden ordular hazırlaması; bir taraftan Gürcülerle uğraştığı hâlde cihan halkının yarısına karşı defalarca zaferler kazanması; birçok gününde hıyanet ve onun perişanlığından kurtulamamış iken yine cihangirler kadar memleket zapt eylemesi, altı bin senelik insanlık âlemi içerisinde hiç misli görülmemiş olan fevkalade bir olaydır.

      Celâleddin’de “Ravzat’üs-Safa”’nın gösterdiği şecaat ne kadar büyük olursa olsun, gayesi kazandığı zaferlere sebep gösterilebilir. Yoksa birkaç kere uğradığı dağılıştan sonra feleğin pençesini bükmeye uğraşırcasına aklın alamayacağı başarılarla elde ettiği ümitsiz neticeler, insanın fıtri kahramanlık veya askerî maharetlerle vücuda getirebileceği harikalardan değildir.

      Saltanat hırsı;

Скачать книгу