İttihad-ı İslam / İslam’ın Geçmişi, Bugünü ve Geleceği. Celal Nuri İleri

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İttihad-ı İslam / İslam’ın Geçmişi, Bugünü ve Geleceği - Celal Nuri İleri страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
İttihad-ı İslam / İslam’ın Geçmişi, Bugünü ve Geleceği - Celal Nuri İleri

Скачать книгу

ve vehim şeklindeki fikirlerin Muhammedî hükûmet ile ne ve hangi derecelerde tevfikinin mümkün olmayacağından bahsetmeye bile tenezzül edilmez. Yüksek zekâ ve hayranlık uyandıran fikirleri korumak uğruna, bunların karşısında olanlarla bunca savaşlara girişmiş; gerileyen ve hatta batmakta olan dünyayı kurtarmak konusunda elden gelen kuvvetiyle savaş veren, hürriyet fikrini kendine temel alarak eski içtihatları altüst eden, bilimi, öğretimi bu kadar ilerilere götürerek varsayımsal olanı ilan eden mükemmel bir yaradılış örneği ya da onun din kurallarını mahafazakârlıkla nitelemek, din karşıtlığı olarak küfrün en çirkini, yalanın en büyüğü değil de nedir?

      Müslümanlık hiçbir zaman mahafazakârlıkla itham edilemez; eğer öyle olsaydı diğer göksel/semavi dinler yok edilebilirdi; muhafazalarına gayret olunurdu.

      Müslümanlık, geride kalmayı icap ettirmez; Çünkü öyle olmak gerekseydi Hazreti Muhammed’in gerçekleştirdiği ve hasıl olmasına kudretinin yettiği ilerleme ve gelişmeler, ona aykırı olurdu.

      Müslümanlık içtihat kapısının kapatılması değildir. İslamiyet, fikir hürriyetine asla bir engel teşkil etmez. Çünkü bu din yeni içtihatlar ile dinin ayetleri, hadis ve kıyaslarına münasib alanlarda çalışanlarıyla düşüncelerinde, tutulan yol ve yöntemlerinde, kendisine danışılanlarda hür Ebu Hanifeler, Şafiler, Hanbeliler, Malikiler, İbni Sinalar, İbni Rüşdler yetiştirmekle kendini gösterdi.

      Müslümanlık, yeni düşünce akımlarının çağına uygun araç ve aygıtlarını almaya ve kabul etmeye engel değildir. Bu yönünün eleştirilmesi ve konunun uzatılması bile gereksizdir. Aksine İslamiyet yeni düşüncelerin, çağdaş yöntemlerin anlaşılmasını emreder.

      Demek ki İslam’ın düşüşü ve kuvvetini kaybetmesinin nedenleri, hep İslam’ın İslamiyet’ten sapması, cahil ve bilmezliğe yönelmesi, hurafeler ve saçma sapan sözlere kapılması, despotluk yolunun sağlamlaşması sonucu dünyaya dair hükümleri ile uhrevi hükümlerin bir diğerinin üstüne bindirilmesi gibi üzüntü verici şekilde sonuçlanmasıdır. Bu saydığımız unsurlar, yol ve yöntemler İslamiyet’i geriletmiş, esası bu kadar yüce iken, birçok yerlerde putperestliğe yaklaştırmıştır. Çeşitli yerlerde birtakım unutulmuş, bırakılmış eski eserler ile uğurla ve mübarek sayılarak hayırlı kabul edilir; sandukalar, parmaklıklar üzerine çaput bağlanır; zındıklardan istinâbe9 âdetler olmuştur; hayır duaları temenni olunur. Sihir, nazar, ilginç ve garip icatlar, İslamiyet’i, Çin’de ve özellikle Afrika’nın zulüm altındaki bölgelerinde çığrından çıkarmıştır. Akıl ve hayale gelmeyen ayinler, danslar, sırf hurafelerden cahillik üzerine inşa edilmiş adetler bu dini tanınmaz bir hâle getirmiştir. Görünen yüzü böyle, içyüzü yani içtihadiyesine gelince: Artık fikrini yormak istemeyen ulema, rıza gösterilmiş hareketlerine uygun bir zemin hazırlamak için gayret eden zorba yöneticileri, fikir hürriyetini ortadan kaldırmışlar; fikirleri ve dolayısıyla İslamiyet’in hareket alanını daraltarak baskı altına almışlardır. İşte kendi kendine ilerlemiş olan hukuk hükümleri ve dünya işleri bile bundan dolayı on iki, on üç asır önceki örf ve kanunlara bağlanmıştır. Bu görünüm, İslamiyet’in aslına ne kadar da zıttır! Bugün İslam gerileyendir ve bu nitelikte oldukça doğaldır. Çünkü İslamiyet’in yükselen kuvvetinin dışında kalarak bugün İslam dünyası bin küsur senelik, doğrulama, değişiklik ya da düzenlemesi yapılmamış kanunlarla idare olunuyor. Hâlbuki onun karşısında, gayrimüslim bilginler, medeni üstadlar, gelişmeye bütün bütün müsait kanunlarla konumlarını yükseltiyor. Bundan dolayı İslam’ın durdurulması, geriletilmesi, kuvvetten düşürülmesi ne derece doğal ise gayrimüslim dünyasının yükselişi, evrimi, gelişimi de o derece kaçınılmazdır.

      Acaba böyle gelişim ve iyileştirme işlerine dayanarak bir yükseliş gerekliliği üzerine bina edilerek kurulmuş İslamiyet ile bugünkü durum arasında uzlaşı kabul edilebilir mi? Hazreti Muhammed İslamiyet’in şimdiki hâlde geçirmekte olduğu büyük ve acı veren bu tehlikeli döneme razı olur muydu? İslam’ın neredeyse geneli şimdiki hâlde Nasraniyet tabiiyetindedir. Bu hâl “Ki onun dünyaya gelişi, İslamiyet cemiyetinin düşüşüdür.” asla mitle, arzuy-ı Muhammedî, nebevi bir hastalık ile uygunluk kabul eder mi?

      İslam’ın Nasraniyet’e bağlı olmasının sebepleri nedir? Niçin Hristiyanlık dünyası, bugün İslam’ın kazanılmasına olan meyli, kabiliyeti söndürmek istiyor ve buna nasıl gücü yetiyor? İslamiyet’in Nasraniyet’e bağlı olmasının sebebi, kabiliyetinin Nasra tarafından söndürülmesi hep cehaletimiz, iktidarsızlığımız ve dünya hükümlerinden uhrevi hükümleri ayırt etmemekliğimizdir.

      Hüküm: Demek ki cahil, dünyaya ait hükümlerden vicdani hükümleri ayırt etme yoksunluğu, içtihat kapısının kapanması, İslamiyet’e aykırıdır. Onu mahveden ne gibi etkiler, varsa hepsi birden İslamiyet’in zıddıdır. Bundan dolayı mahafazakârlık, cahil, endüstriyel medeniyeti yok sayan, yeniliklere karşıt ve daha doğrusu yenilenme çalışmalarına müsaade etmemek İslamiyet’e aykırıdır.

      Şurası hepimizin bilgisi dâhilinde olmalıdır ki “akide/iman” içeriğinin gereği olarak ilerleme ya da gerilemeye bağlı değildir. Gaye, emel, arzu, yüksek fikirlere bağlılık, önemli ve çok zor olup sürüncemede kalmış meseleler, evrenin, başlangıcı belli olmayanın, sonsuzun kabul edilme tarzı ve bunlara verilen önem, vicdana ait meselelerdir. Bu vadide ilerlemek, yenilenme çalışmalarını arttırmak, benzeri görülmemiş bir şeyleri icat etmek imkânsızdır.

      Çin uleması, Avrupa’nın bu husustaki bireysel çabalarıyla alay ediyorlar “Biz, beş bin sene önce bu varsayımları döktük, tükettik, sizin Kantlarınız, Spinozalarınız, Bakuninleriniz, Spencerlarınız hâlâ bu ihtimal ile uğraşıyorlar; diyorlar ki bunların bu iddialarında biraz hakikat karakteri olsa gerektir!” Dünyaya ait hükümlere gelince: Onlar bir yansıma olarak ihtiyaçlara bağlı bir şekilde netice alabilecek kabiliyetleri arttırmaktadırlar. İlerleme kabiliyeti olan her şey gerileyebilir de. Sakyomoni -Buda, Lau-Dezu, Hazreti Musa, Hazreti İsa, Hazreti Muhammed asırlarından beri gaye-i vicdan olduğu hâlde kalmıştır. Kâinatın, dünyaların göstermiş olduğu dehşet ve heybet, dünya ve öteki dünya esasında sırrı içkin (mündemiç/içkin) ve yüce hikmet hâlinde kalmış, halledilememiş, bunu ya dinî açıklamalarda basitleştirmiş ya da şüphe ve zan “septisizim” şüphecilik dairesine yerleştirerek orada bırakmıştır.

      Onun içindir ki dünyaya ait işler ile imanın birbirinden hakikaten ayrılması lüzumu, varlıklarını sürdürebilme gerekliliğidir.

      Gerçekleşmekte olan işler, insanlığın hareketlerini eskiden beri pek çok değişimler ve dönüşümlere maruz bırakmıştır. Bunların eski şekillerini korumak ise mümkün değildir.

      İslamiyet, esas itibarıyla yalnız bir dinden ibaret değildir. Aynı zamanda içyüze/batına ait bir din, bir mezhep, bir ahlaki örtü, bir yönetim şekli, bir yeni kanunlar düzeni, bir de felsefedir.

      İslamiyet’in dünyayı kapsayan bir fazileti vardır: Esasları ve başlangıç usulleri o kadar geneldir ki onlara bağlı olarak her zamanın ihtiyaçlarına yeterli hükümler çıkarmak mümkün oluyor. Ayetler kesin din kuralları çerçevesinde, bugün, inanç sistemleri ile davranışları birbirinden ve bütün bütün ayırabiliriz. Bu büyük devrimler asla İslamiyet dışı olmamak üzere meydana gelebilir. Aksine bu ayrılık meseleleri, İslamiyetin en önemli gerekliliklerindendir.

      İslamiyetin gerileme gibi bir duruma gelmesinin hakiki sebebi, başlangıç

Скачать книгу


<p>9</p>

İstinâbe: Birinin kendisine vekil olmasını isteme. Kelimenin genel kullanımı hukuk terminolojisindedir. Yazar burada vekâleten, ödünç alınan anlamında kullanmıştır. (ç.n.)