Duman Olan Adam. Пер Валё

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Duman Olan Adam - Пер Валё страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Duman Olan Adam - Пер Валё Martin Beck

Скачать книгу

mizahtan eser yoktu.

      “Alf Matsson dosyasını alabilir miyim,” diye seslendi.

      Orta yaşlı bir kadın, elinde bir dosyayla içeri girip dosyayı masada adamın önüne koydu. Adam kadına bakış atmaya bile tenezzül etmedi. Kadın kapıyı arkasından kapatınca Martin, soğuk ve kişiliksiz balık gözlerini Martin Beck’e çevirip aynı anda da dosyayı açtı. Kalemle karalanmış notların olduğu tek bir sayfa vardı içinde.

      “Çok karmaşık ve hiç hoş olmayan bir hikâye bu,” dedi.

      “Ya,” dedi Martin Beck. “Hangi açıdan?”

      “Matsson’u tanıyor musun?”

      Martin Beck olumsuz anlamda başını salladı.

      “Hayır mı? Aslında bayağı meşhur. Gazeteci. Daha çok haftalık yayınlarda yazıyor. Televizyonda da çıkar. Zeki bir yazar. Burada.”

      Bir çekmeceyi açıp içini karıştırdı, sonra bir başka çekmece, derken sonunda kayıt defterini yerinden kaldırıp aradığı şeyi buldu.

      Kapıya pis bir bakış fırlatarak, “Özensizlikten nefret ederim,” dedi.

      Martin Beck adamın elindekini inceledi, altı üstü Alf Matsson adında birisi hakkında daktiloda muntazamca yazılmış bilgiler içeren bir dosyaydı. Görünüşe bakılırsa adam sahiden de gazeteciymiş, haftalık büyük gazetelerden birinde çalışıyormuş. Martin Beck’in hiç okumadığı ancak çocuklarının elinde gördüğünde açığa vurmadığı bir kaygı ve güvensizlik duyduğu bir gazetede. Ayrıca Alf Sixten Matsson’un 1934 yılında Göteborg’da doğduğu belirtilmiş. Dosyaya iliştirilmiş sıradan bir pasaport fotoğrafı da ekte yer alıyordu. Martin Beck başını yana kırıp oldukça genç, bıyıklı, kısa düzgün bir sakalı ve yuvarlak tel çerçeveli gözlükleri olan adamın resmine baktı. Yüzü öylesine ifadesizdi ki fotoğraf herhalde şehrin her yerindeki şipşak fotoğraf kabinlerinden birinden çekilmişti. Martin Beck dosyayı masaya koyup kızıl saçlı adama soru sorarcasına baktı.

      “Alf Matsson ortadan kayboldu,” dedi adam, üstüne basa basa.

      “Ah, öyle mi? Yani araştırmalarınız bir sonuç vermedi?”

      “Hiçbir araştırma yapılmadı. Yapılmayacak da,” dedi adam, manyak gibi ileriye sabit bakarak.

      O ıslak bakışların altındaki çelik gibi kararlılığı ilk başta gözden kaçıran Martin Beck hafifçe kaşlarını çattı.

      “Ne kadardır ortada yok?”

      “On gündür.”

      Bu cevap Martin Beck’i pek şaşırtmamıştı. Adam on dakika ya da on yıl deseydi de bir fark yoktu zaten. Martin Beck’i tek şaşırtan nokta, o esnada adada sandalda kürek çekmek yerine orada oturuyor oluşuydu. Kol saatine baktı. Muhtemelen akşam vapuruna yetişebilecekti.

      “On gün pek uzun bir süre değil,” dedi uysalca.

      Yakındaki bir odadan başka bir memur geldi ve konuşmaya öylesine pattadak girdi ki Martin Beck adamın deminden beri kapıyı dinlediğini tahmin etti. Herhalde bir çeşit yönetici, diye düşündü Martin Beck.

      “Özellikle bu davada fazlasıyla uzun,” dedi yeni giren. “Durum son derece olağan dışı. Alf Matsson, 22 Temmuz’da uçakla Budapeşte’ye gitti, bir yazı için oraya dergi göndermişti. Ertesi pazartesi, buradaki, Stockholm’deki ofisi arayıp her hafta düzenli olarak yazdığı köşe yazısını okumalıydı. Ancak yapmadı. Alf Matsson’un işlerini her zaman tam vaktinde teslim ettiği gözden kaçırılmaması gereken bir ayrıntı. Yani son teslim tarihini asla geçirmezmiş. İki gün sonra dergi, Budapeşte’deki oteline telefon etmiş, otel adamın orada kaldığını ancak o anda otelde olmadığını söylemiş. Dergi, Matsson’a bir mesaj bırakıp otele gelir gelmez Stockholm’e bilgi vermesini söylemiş. İki gün daha beklemişler. Hiç haber alamamışlar. Dergi burada, karısıyla temasa geçmiş. Karısı da ondan haber almamış. Burada önemli bir gelişme yok çünkü zaten boşanmak üzereymişler. Geçen cumartesi editör bizi aradı. O zamana dek otelle tekrar irtibat kurmuştu ve en son aramalarından bu yana kimsenin Matsson’u görmediğini öğrenmişti. Ancak eşyaları hâlâ odasında, pasaportu resepsiyondaydı. Geçen pazartesi, ağustosun ilk günü, oradaki adamlarımızla iletişime geçtik. Matsson hakkında hiçbir bilgileri yoktu ancak onların deyişiyle Macar polisinin nabzını yokladılar, görünüşe göre ‘oralı değillerdi.’ Geçen salı derginin başeditörü bizi ziyarete geldi. Çok tatsız bir görüşmeydi.”

      Kızıl saçlı adam ikinci plana düşmüştü. Buna sinir olarak piposunun ucunu ısırıp, “Evet, aynen öyle. Tatsız bir görüşmeydi,” diye ekledi.

      Bir saniye sonra açıklama niyetine, “Sekreterim,” diye ekledi.

      “Evet,” dedi sekreter, “her neyse, o konuşmanın sonucunda resmî olmayan yollardan en üst düzeyden polisle temasa geçtik, devamında da bugün siz buraya geldiniz. Sizi burada gördüğümüze çok memnunuz bu arada.”

      Tokalaştılar. Martin Beck henüz çözememişti. Düşünceli bir halde burun kemerini ovdu.

      “Maalesef tam olarak anlamış değilim,” dedi. “Editörler neden meselenin sıradan bir şekilde bilgisini geçmedi?”

      “Birazdan anlayacaksınız. Başeditör ve derginin basılmasından sorumlu kişi, aynı kişi yani, meseleyi polise rapor etmek ya da resmî bir soruşturma istemedi çünkü o zaman bu durum hemen duyulacak ve basına yayılacaktı. Mattson derginin kendi muhabiriydi, üstelik yurt dışına röportaja gittiğinde ortadan kaybolmuştu, dolayısıyla haklı ya da haksız bilemem, dergi bunu kendi haberi olarak algılıyor. Başeditör, Matsson için çok endişeleniyordu, öte yandan onların deyişiyle bir sansasyonel haber, yani bir süreli yayının tirajını şıp diye yüz binlerce sayıya yükseltecek bir haber kokusu aldığını da sugötürmez bir gerçek şeklinde ifade etti. Bu derginin genelde takip ettiği çizgiyi bilseydiniz, o zaman görürdünüz ki… Her neyse, muhabirlerinden biri sırra kadem bastı ve bunun Macaristan’da meydana gelmesi, haberin değerini bir nebze bile düşürmüyor.”

      “Yani Demir Perde’nin ardında,” dedi kızıl saçlı adam iç karartarak.

      “Biz böyle tabirler kullanmıyoruz,” dedi diğer adam. “Eh, umarım bunların ne anlama geldiğinin farkındasınız. Eğer bu durum ihbar edilirse, basına sızarsa, bu zaten kötü olur. Haber gazetelerde makul bir yer kaplasa ve gerçekleri net bir şekilde yansıtsa bile durum böyle. Ancak eğer dergi bütün gelişmeleri kendine saklar ve sadece kendi amacı için kullanırsa o zaman kim bilir… Eh, neyse önemli ilişkiler zedelenir, ki biz ve başkaları bu ilişkileri kurup geliştirmek için çok zaman harcadık ve emek verdik. Derginin editörü pazartesi günü geldiğinde yanında tamamlanmış bir yazı vardı. Biz de buruk bir zevkle okuma şansına nail olduk. Eğer o yazı basılırsa, bazı açılardan tam bir felakete yol açar. Eğer bu haftaki sayıya koymayı ciddi ciddi düşünüyorlarsa tabii. Bu yazının basılmasını önlemek için bütün ikna gücümüzü kullanmak ve akla hayale gelecek her tür yolu denemek zorunda kaldık. Bütün görüşme, sonunda başeditörün bize ültimatom vermesiyle bitti. Eğer Matsson kendiliğinden nerede olduğunu bildirmezse ya da eğer onu önümüzdeki

Скачать книгу