Teröristler. Пер Валё

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Teröristler - Пер Валё страница 17

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Teröristler - Пер Валё Martin Beck

Скачать книгу

ki,” dedi Martin Beck. “Haklısın. Beni böyle erkenden aramana sevindim.”

      Doğruydu da. Kırsal alandaki polisler genellikle Cinayet Büro’yu aramadan önce çok uzun beklerlerdi; ya kendi kaynaklarını ve becerilerini fazla iyi bulduklarından, soruşturma kapsamını yanlış hesapladıklarından ya da Stockholm’deki uzmanları atlatıp cinayeti çözme şerefine kendileri nail olmak istediklerinden yaparlardı bunu. Nihayet kendi sınırlarını kabul etmek zorunda kaldıklarında ve Martin Beck ve adamları oraya gittiğinde, genellikle bütün delillerin yok edildiği, raporların okunamaz eciş bücüş biçimlerde yazıldığı, tanıkların hiçbir şey hatırlamadığı ve suçlunun çoktan Tahiti’ye yerleşmiş olduğu ya da yaşlanıp öldüğü durumlarla karşı karşıya kalırlardı.

      “Ne zaman gelebilirsin?” dedi Pärsson, rahatlamış bir sesle.

      “Hemen yola çıkarım. Şeyi ararım, Kol… Skacke’yi ararım, beni arabayla getirir.”

      Martin Beck bu tür durumlarda alışkanlık gereği Kollberg’i aramayı düşünüyordu. Herhâlde bilinçaltı henüz birlikte çalışmadıklarını kabullenememişti. Kollberg istifa ettikten sonra geçen ilk aylarda, acil durumlarda sahiden de onu aradığı olmuştu.

      Benny Skacke evdeydi ve her zamanki gibi son derece hevesli ve istekliydi. Karısı Monica ve bir yaşındaki kızlarıyla Stockholm’ün güney tarafında oturuyordu. Yedi dakika sonra Köpman Caddesi’nde olacağını söyledi. Martin Beck aşağı inip onu sokakta bekledi. Tam yedi dakika sonra, Skacke siyah Saab’ıyla oradaydı.

      Rotebro yolunda, “Gunvald’ı duydun, değil mi? Başkan’ın kafası karnına gelmiş,” dedi.

      Martin Beck duymuştu, “O kadarıyla yırttığı için şanslı,” diye cevap verdi.

      Benny Skacke bir süre konuşmadan arabayı sürdü, sonra devam etti, “Gunvald’ın kıyafetlerini düşünüyordum. Her zaman çok özenir bezenir ve her seferinde mahvolur. Üstü kesinlikle kana bulanmıştır.”

      “Herhâlde,” dedi Martin Beck. “Ama adam postu deldirmedi. Önemli olan bu.”

      “Önemli olan bu!” diye kahkaha attı Skacke.

      Benny Skacke otuz beş yaşındaydı ve son altı yıldır Martin Beck’le sık sık çalışmıştı. Cinayetle ilgili tüm temel bilgileri, Lennart Kollberg ve Martin Beck’in çalışmalarını gözlemleyerek ve inceleyerek öğrendiğini düşünüyordu. Ayrıca bu iki adam arasındaki özel bağın farkındaydı ve ikisinin birbirlerinin aklından geçenleri kolayca okuyabilmeleri onu hep şaşırtmıştı. Martin Beck ile bu uyumu asla yakalayamayacağının ve Martin Beck’in nezdinde bir Kollberg olamayacağının bilincindeydi. Bu düşünceleri nedeniyle Martin Beck’in yanındayken kendini huzursuz hissederdi.

      Martin Beck, Skacke’nin nasıl hissettiğini çok iyi anlıyordu ve onu teşvik etmek, çalışmalarını takdir ettiğini belli etmek için elinden geleni yapıyordu. Skacke’yi tanıdığı yıllar boyunca nasıl piştiğini izlemişti. Skacke’nin çok çalıştığını, hem kariyerinde ilerlemek, hem de gerçekten iyi bir polis olmak için didindiğini biliyordu. Boş vakitlerini düzenli olarak fiziğini ve nişancılığını geliştirmeye ayırır, durmadan ders çalışırdı; hukuk, sosyoloji, psikoloji. Ayrıca teşkilatta teknik ve örgütsel gelişmeleri yakından takip ederdi.

      Skacke ayrıca iyi bir şofördü ve Stockholm’ü, tüm banliyölerini bütün taksicilerden daha iyi bilirdi. Rotebro’daki adresi zorlanmadan buldu, Tennisvägen’in sonuna park etmiş arabaların sonunda durdu.

      Basından birkaç kişi de olay yerine varmıştı ancak şu anda en azından arabalarının yanında dikilmiş, onlarla konuşan sivil giyimli iki polisle meşguldüler. Fotoğrafçılar Martin Beck’i anında tanıdı ve deklanşöre basa basa koştular. Eve ve garaja giden yol boştu fakat nöbetçi polis, Martin Beck ile Skacke’yi kibarca şapkasına dokunarak selamladı.

      Evin içiyse bir o tarafa, bir bu tarafa koşanlarla doluydu. Kriminal laboratuvarından gelen adamlar karınca gibi çalışıyordu, holde çömelmiş bir adam telefonun yanındaki alçak bir sandıkta duran masa lambasının üstünü fırçayla siliyor, parmak izi arıyordu. Ani bir flaş patlamasıyla diğer odadaki fotoğrafçı dikkatlerini çekmişti.

      Başkomiser Pärsson, Martin Beck ve Skacke’ye yaklaştı. “Çok hızlısınız,” dedi. “Önce banyoya bakmak ister misiniz?”

      Küvetteki adam hiç hoş gözükmüyordu, Martin Beck de Skacke de gereğinden fazla içeride kalmadı.

      “Doktor az önce çıktı,” dedi Pärsson. “Adamın en az sekiz en fazla ise on beş saattir ölü olduğunu söyledi. Aldığı darbeyle oracıkta ölmüş ve silahın, demir bir çubuk ya da levye benzeri bir şey olabileceğini düşünüyor.”

      “Adam kim?” diye sordu Martin Beck, başıyla banyoyu işaret ederek.

      Pärsson iç geçirdi. “Maalesef akşam gazetelerini süsleyecek birisi. Walter Petrus, yönetmen.”

      “Of Tanrım,” dedi Martin Beck.

      “Yani kimlikte geçen adıyla Valter Petrus Pettersson, film yönetmeni. Giysileri, cüzdanı ve evrak çantası yatak odasındaydı.”

      Cesedi almaya gelen adamlar geçmek için sabırsızca beklediğinden Martin Beck, Pärsson ve Skacke ayak altından çekilip oturma odasına geçti.

      “Burada yaşayan kadın nerede?” diye sordu Martin Beck. “Peki kadın kim? Sakın bir film yıldızı deme.”

      “Hayır, çok şükür değil,” dedi Pärsson. “Üst katta. Şu anda adamlarımızdan biri onunla konuşuyor. Kırk iki yaşında ve Sveavägen’de bir güzellik salonunda çalışıyor.”

      “Durumu nasıl?” diye sordu Skacke. “Şokta mı?”

      “Eh,” dedi Pärsson, “kadın bayağı sarsılmış hâldeydi. Şimdi biraz daha sakin. Bu gece burada uyuyamaz, şehir merkezinde bir arkadaşı varmış, bizim işimiz bitene kadar orada kalacak.”

      “Komşuları sorguya çekmeye vaktiniz oldu mu?” diye sordu Martin Beck.

      “Her iki yandaki evde oturan komşularıyla ve karşı komşuyla konuştuk sadece. Kimse sıra dışı bir şey duymamış ve görmemiş. Ama yarın bu sokaktaki diğer evlere de uğramamız lazım. Belki de Rotebro’daki herkesle konuşmamız gerekecek. Burası insanların birbirini tanıdığı bir semt; çocuklar aynı okula gidiyor, herkes aynı marketten alışveriş yapıyor, arabası olmayanlar aynı otobüse ve trene biniyor.”

      “Peki ama bu Walter Petrus, o da mı burada yaşıyor?” diye sordu Benny Skacke.

      “Hayır,” dedi Pärsson. “Haftada birkaç gün buraya geliyor, geceyi Bayan Lundin ile geçiriyor. Normalde Djursholm’da karısı ve çocuklarıyla başka bir evde yaşıyor.”

      “Ailesine haber verildi mi?” diye sordu Martin Beck.

      “Evet,” dedi Pärsson. “Şansımıza evrak çantasından özel doktorunun faturası çıktı. Onu aradık, aile doktorlarıymış ve aileyi yakından tanıyormuş. Aileye haber verip onlarla ilgileneceğini söyledi.”

Скачать книгу