Teröristler. Пер Валё
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Teröristler - Пер Валё страница 18
“Hayır, tabii ki,” dedi Pärsson. “Sorun yok. Zaten patron sensin, sana kalmış.”
Dışarıdan gürültüler geliyordu, Pärsson mutfak camına yürüyüp dışarı baktı. “Baş belası gazeteciler,” dedi. “Akbaba gibiler. Gidip onlarla konuşayım bari.” Ağırbaşlı adımlarla ve ciddi bir yüz ifadesiyle ön kapıya yürüdü.
Martin Beck, “Sen de biraz etrafa göz at,” dedi Skacke’ye.
Skacke başıyla onayladı, kitaplığa gidip neler olduğunu incelemeye koyuldu.
Martin Beck merdivenlerden yukarı çıktı, duvardan duvara beyaz halıfleks döşeli kare şeklinde kocaman bir odaya geldi. Odada kocaman yuvarlak bir cam masanın etrafına dizilmiş, açık renk deri döşemeli, sekiz büyük sandalye vardı. Bir duvara çok ayrıntılı, çok pahalı olduğu belli bir stereo sistemi kurulmuştu ve köşedeki raflarda beyaza boyanmış kolonlar vardı. Tavan eğimliydi ve kocaman pencereden görülen evin arkasındaki manzara yeşillikti ve huzur veriyordu, geniş arsanın devamında koyu yeşil bir orman başlıyordu.
Odada sadece bir kapı vardı, o da kapalıydı. Martin Beck, arkasından gelen mırıltıları duyabiliyordu. Kapıyı tıklatıp içeri girdi.
İki kadın beyaz suni kürklü yatak örtüsü serilmiş yatakta oturuyordu. Martin Beck kapının eşiğinde dikilince susup ona baktılar.
Kadınlardan biri iriydi ve diğerinden çok daha uzun boyluydu. Sert yüz hatlarına sahipti, kara gözlüydü ve saçları ortadan ikiye ayrılmıştı, dümdüz, simsiyah ve parlak bir biçimde sırtından aşağı iniyordu. Diğer kadın inceydi, hafif kemikliydi, kahverengi gözleri hayat doluydu ve koyu renk saçları kısaydı.
“Martin,” dedi. “Selam! Burada olduğunu bilmiyordum.”
Martin Beck de şaşırmıştı, cevap vermeden önce duraksadı. “Merhaba Åsa,” dedi. “Ben de senin burada olduğunu bilmiyordum. Pärsson yukarıda bir adamı olduğunu söyledi.”
“Ah,” dedi Åsa Torell, “o herkese adamım der, kadınlara bile.”
Diğer kadına döndü. “Maud, bu Başkomiser Beck. Cinayet Büro Amiri.”
Kadın Martin Beck’e başıyla selam verdi, Martin Beck de ona selam verdi. Åsa ile bu beklenmedik karşılaşmasının sonucu hâlâ toparlanamamıştı. Çünkü beş yıl önce, neredeyse bu kıza âşık olmuştu.
Onunla sekiz yıl önce, nişanlısı yani ekibin en genç polisi Åke Stenström bir otobüsün içinde, sekiz kişiyle birlikte vurularak öldürüldüğü zaman tanışmıştı. Åsa uzun süre Åke’nin yasını tutmuş ve sonunda polis teşkilatına katılmaya karar vermişti. Şu aralar Märsta’da Pärsson’un yardımcısıydı.
Beş yıl önce, Malmö’de bir yaz gecesi, Martin Beck ve Åsa birlikte olmuşlardı. Güzel bir geceydi ve tekrarı olmamıştı. Martin Beck şimdi tekrarı olmadığı için memnundu. Åsa tatlı bir kızdı ve görev gereği ne zaman karşılaşsalar ilişkileri iyiydi, dostçaydı fakat Rhea’dan sonra, Martin Beck’in başka bir kadına karşı cinsel hisler beslemesi imkânsızdı. Åsa hâlâ evlenmemişti, görünüşe göre kendini işine adamış ve gerçekten iyi bir polis olmuştu.
“Sen Pärsson’e yardım eder misin?” dedi Martin Beck. “Aşağıda sana ihtiyacı var.”
Åsa keyifle başıyla onaylayıp gitti.
Martin Beck, Åsa’nın işinde ne kadar uzman olduğunu, sorguya çektiği kişiyle bağ kurmayı başardığını bildiği için Maud Lundin ile konuşmayı kısa tutacaktı.
“Olan bitenden sonra üzgün ve yorgun olduğunuzu tahmin ediyorum,” dedi Martin Beck. “Uzun tutmayacağım ama Bay Petrus ile ilişkiniz neydi, öğrenebilir miyim? Ne zamandır tanışıyordunuz?”
Maud Lundin saçlarını kulak arkasına atıp ona uzun uzun baktı. “Üç yıldır,” dedi. “Bir partide tanıştık, sonrasında bir iki kere beni yemeğe davet etti. İlkbahardı. Yazın yeni bir film çekimine başlayacaktı, bana makyaj bölümünde iş verdi. Görüşmeye devam ettik.”
“Ama artık onun için çalışmıyorsunuz, değil mi?” diye sordu Martin Beck. “Ne kadar süre onun için çalıştınız?”
“Sadece o filmde. Sonra uzun bir süre yeni prodüksiyona başlamadı, ben de bir güzellik salonunda iş buldum.”
“Ne tür bir filmde çalıştınız?”
“Sadece yurt dışı için çekilen bir filmde. İsveç’te gösterime girmedi.”
“Adı neydi?”
“Gece Yarısı Güneşinde Aşk.”
“Bay Petrus ile ne sıklıkta buluşuyordunuz?”
“Haftada bir, bazen iki. Genellikle buraya gelirdi ama bazen yemek yemeye ve dans etmeye dışarı çıkardık.”
“Karısının, ilişkinizden haberi var mıydı?”
“Evet ama Petrus ondan boşanmadığı sürece umursamıyordu.”
“Bay Petrus boşanmayı düşünüyor muydu?”
“Bazen. Daha önceden. Ama bence her şey böyle iyi diye düşündü.”
“Peki ya siz? Sizce işler yolunda mıydı böyle?”
“Herhâlde bana evlenme teklif etse hayır demezdim ama genel olarak her şey yolundaydı. Petrus kibar ve cömertti.”
“Onu kim öldürmüş olabilir, bir tahmininiz var mı?”
Maud Lundin olumsuz anlamda başını çevirdi. “Maalesef,” dedi. “Akıl almaz geliyor bana. Bu olana inanamıyorum.”
Bir süre sessiz kaldı ve Martin Beck ona baktı. Kadın tuhaf bir şekilde hiç etkilenmemiş gibiydi.
“Hâlâ aşağıda mı?” diye sordu sonunda.
“Hayır, artık değil.”
“Bu gece burada kalabilir miyim öyleyse?”
“Hayır, soruşturmamız henüz bitmedi.”
Kadın ona kara gözlerle bakıp omuz silkti. “Fark etmez,” dedi. “Şehirde de kalacak bir yer bulurum.”
“Bu sabah yanından ayrıldığınızda Bay Petrus nasıl görünüyordu?” diye sordu Martin Beck.
“Her zamanki gibi. Farklı bir şey yoktu. Sabahları genellikle ondan önce evden çıkarım, sabahları acele etmeyi sevmez. Bazen şehre birlikte giderdik. Buradayken hep taksiye binerdi ama ben genelde istasyona kadar bisikletle gidip oradan trene binerim.”
“Neden taksiye binerdi? Arabası vardı, değil mi?”