Gülümseyen Adam. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gülümseyen Adam - Хеннинг Манкелль страница 17
Arabalarına döndüklerinde Höglund duraksadı. “Seninle gelmemin sakıncası var mı?” diye sordu Wallander’e. “Ystad’da oturuyorum, Martinson’un arabasında çocuk koltukları var ve Björk’ün arabası da balık oltalarıyla dolu.”
Wallander başını sallayarak onayladı. En son onlar ayrıldı. Birkaç kilometre boyunca konuşmadan yol aldılar. Yanında birisinin oturması Wallander’e tuhaf gelmişti. On sekiz ay önce uzun bir sessizliğe hapsolduğundan beri kızı dışında kimseyle doğru dürüst konuşmadığını fark etti.
Sonunda konuşmaya başlayan Höglund oldu. “Bence haklısın,” dedi. “İki ölüm arasında bir bağlantı olmalı.”
“Bu sadece aklımızda bulundurmamız gereken bir ihtimal,” diye karşılık verdi Wallander.
Sol tarafta denizin bir kısmını görebiliyorlardı. Dalgaların üzerinde beyaz köpükler vardı.
“İnsan neden polis olur ki?” diye konuştu Wallander.
“Başkalarını bilmem,” dedi Höglund, “Ama neden polis olduğumu iyi biliyorum. Polis Akademisi’ndeyken herkesin birbirinden farklı hayalleri olduğunu hatırlıyorum.”
“Polislerin hayalleri var mıdır?” dedi Wallander şaşırarak.
Höglund, Wallander’e doğru döndü. “Herkesin vardır, polislerin bile. Senin yok mu?”
Wallander nasıl cevap vereceğini bilemedi fakat Höglund’un sorusu elbette iyi bir soruydu. Hayallerim nereye gitti, diye düşündü. Gençken cesaret veren ya da zamanla sönüp kaybolan hayalleri vardır insanın. Bütün tutkularımdan geriye elimde ne kaldı?
“Polis oldum çünkü rahibe olmak istemiyordum,” diye devam etti Höglund. “Uzun süre Tanrı’ya inandım. Ailem Pentekostal6 Kilisesi’ne mensup. Ama bir gün sabah uyandım ve her şey uçup gitti. Birkaç yılım ne yapacağımı düşünmekle geçti, sonra bir şey karar vermemi sağladı ve polis olmak için kendime söz verdim.”
“Anlatsana,” dedi Wallander. “Neden polis olmak istediğini bilmek istiyorum.”
“Başka zaman,” dedi Höglund. “Şimdi değil.”
Ystad’a yaklaşıyorlardı. Höglund, Wallander’e yaşadığı yere, kasabanın batısındaki deniz manzaralı yeni inşa edilen tuğla evlerden birine nasıl gideceğini tarif etti.
“Bir ailen olup olmadığını bilmiyorum,” dedi Wallander, yapımı tam olarak bitmemiş bir yola dönerlerken.
“İki çocuğum var,” dedi Höglund. “Kocam makine teknisyeni… Bütün dünyada su pompası kurup tamir eder ve çok nadir evde olur. Ama bu evi almamıza yetecek kadar kazanıyor.”
“Güzel bir işe benziyor,” dedi Wallander.
“Kocamın evde olduğu bir akşam seni davet edeceğim. Nasıl bir iş olduğunu ondan dinlersin.”
Wallander, Höglund’un evinin önünde arabayı durdurdu.
“Bence geri döndüğün için herkes sevindi,” dedi Höglund, giderayak.
Wallander o anda bunun doğru olmayıp moralini düzeltmek için yapılan bir girişim olduğunu hissetti fakat yarım ağız da olsa teşekkür etti.
Sonra doğruca Maria Caddesi’ndeki evine gitti, ıslak ceketini sandalyeye asıp kirli ayakkabılarıyla yatağa uzandı. Hemen içi geçti ve rüyasında Skagen’deki kum tepelerinde uyuduğunu gördü.
Bir saat sonra uyandığında önce nerede olduğunu anlayamadı. Sonra ayakkabılarını çıkarıp kahve yapmak için mutfağa gitti. Pencereden sokak lambalarının kuvvetli esen rüzgârda sallanışını görebiliyordu.
Kış kapıda, diye düşündü. Kar, fırtına ve kargaşa. Ve ben yine polisim. Hayat bizi bir o yana, bir bu yana savurup duruyor. Kararını yalnızca kendimizin verebildiği bir şey sahiden var mı hayatta?
Uzun süre kahve fincanına bakarak oturdu. Mutfak çekmecesinden bir not defteri ve kalem getirdiğinde kahvesi soğumuştu.
Artık tekrar polis gibi hareket etmeliyim, dedi kendi kendine. Kendi küçük sorunlarıma üzülmek için değil de olayları araştırıp çözmek ve yaratıcı fikirler bulmak için maaş alıyorum.
Kalemi bırakıp esneyerek gerindiğinde gece yarısı olmuştu. Sonra not defterine yazdığı özeti tekrar inceledi. Ayaklarının altı buruşturulup atılmış kâğıt parçalarıyla doluydu.
Hiçbir bağlantı göremiyorum, diye itiraf etti. Trafik kazası görünümündeki olayla birkaç hafta sonra Sten Torstensson’un ofisinde vurularak öldürülmesi arasında bariz bir ilişki yok. Hatta Sten’in ölümü babasının başına gelen olayların doğrudan bir sonucu olmayabilir. Ama tersi de olabilir.
Yıllar önce Wallander kundakçılık olaylarıyla ilgili soruşturmada çözümsüzlüğe saplandığında, ömrünün son zamanlarında olan Rydberg’in söylediği bir şeyi hatırladı. “Bazen sonuç sebepten önce gelir. Bir polis olarak her zaman sondan başa doğru düşünmeye hazır olmalısın.”
Oturma odasındaki koltuğa uzandı.
Yaşlı bir adam, ekim ayında bir sabah tarlada arabasının içinde ölü bulunur, diye düşündü. Bir müvekkiliyle yaptığı toplantıdan evine dönmektedir. Rutin bir incelemeden sonra olay trafik kazası olarak kayıtlara geçer. Fakat ölen adamın oğlu kazayı sorgulamaya başlar. İki önemli nedenden dolayı: Birincisi babası asla sis varken arabayı hızlı kullanmazdı, ikincisi babasının bir süredir kendisine sakladığı bir sebepten ötürü üzgün ya da kaygılı olmasıydı.
Wallander doğruldu. İçgüdüleri bir bağlantı bulduğunu söylüyordu, daha ziyade bir bağlantısızlık ya da gerçekler ortaya çıkmasın diye hazırlanan düzmece bir bağlantı.
Düşünmeye devam etti. Sten Torstensson, babasının ölümünün basit bir trafik kazası olmadığını kanıtlayamamıştı. Çünkü ne tarladaki sandalye bacağını görmüştü ne de arabanın bagajındaki kırık sandalye hakkında düşünme fırsatı olmuştu. Tam da bu nedenle, hiçbir delil bulamadığından, Wallander’in yardımına ihtiyaç duymuştu. Böylece Wallander’le görüşmek için izini bulma zahmetine girmişti.
Aynı zamanda Sten sahte bir iz bırakmıştı. Finlandiya’dan gelen kartpostal… Beş gün sonra da vurulmuştu. Cinayet olduğundan kimse şüphe edemezdi.
Wallander ipin ucunu kaçırdı. Sezdiğini sandığı şey –diğerini örtmek için oluşturulmuş bir bağlantı– düşüncelerinin arasında kaybolmuştu.
Yorulduğunu hissetti. Bu gece daha fazla ilerleme kaydedemeyecekti. Eğer şüphelerinin gerçek bir temeli varsa tekrar ortaya çıkacaklarını tecrübelerinden biliyordu.
Mutfağa gidip bulaşıkları yıkadı ve yerdeki tüm kâğıtları topladı. Her şeye yeniden başlamalıyım, diye düşündü. Ama başlangıç
6
Ç.N. Pentekostalizm, Protestan Hristiyanlığın bir koludur ve Tanrı ile kişisel bir deneyime vurgu yapar.