Gülümseyen Adam. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gülümseyen Adam - Хеннинг Манкелль страница 18
“İnanamıyorum!” dedi Ebba. “Gerçekten döndün mü?”
“Korkarım öyle,” dedi Wallander.
“Sanırım ağlayacağım,” dedi Ebba.
“Sakın ağlama,” dedi Wallander. “Sonra ayrıntılı konuşuruz.”
Wallander aceleyle yoluna devam etti ve koridorda hızla yürüdü. Odasına girdiğinde her yerin tamamen temizlendiğini fark etti. Ayrıca masasında babasını aramasını söyleyen bir not vardı. El yazısının karmaşıklığını dikkate alınca önceki akşam notu yazanın Svedberg olduğunu anladı. Tam telefonu eline almışken fikrini değiştirdi. Hazırladığı özeti cebinden çıkarıp hepsini okudu. İki olayın bağlantısıyla ilgili geçen akşam keşfettiği ama yine de kesinleştiremediği belli belirsiz düşünce hâlâ ortaya çıkmamıştı. Kâğıtları bir kenara koydu. Henüz çok erken, diye düşündü. On sekiz ay sonra geri döndüm ve hiç olmadığı kadar sabırsızım. Kızgın bir hâlde not defterini alıp temiz bir sayfa buldu.
Tekrar en baştan başlaması gerektiği açıktı. Görünen o ki kimse başlangıcın neresi olduğunu kesin bir şekilde söyleyemezdi, bu nedenle soruşturmaya önyargısız yaklaşmak zorunda kalacaklardı. Yarım saatini ne yapılması gerektiğini genel hatlarıyla tasvir etmeye harcadı fakat bu süre boyunca soruşturmaya liderlik etmesi gereken kişinin Martinson olduğu düşüncesi başının etini yedi durdu. Görevine yeniden dönmüş olsa da hemen bütün sorumluluğu üzerine almak istemiyordu.
Telefon çaldı. Cevap vermeden önce tereddüt etti.
“Harika haberler duydum,” dedi Per Åkeson. “Memnun olduğumu söylemeliyim.” Åkeson, Wallander’in yıllardır çok iyi bir ilişki kurduğu savcıydı. Sıklıkla olayların nasıl yorumlanacağı konusunda hararetli tartışmalara girerlerdi, Wallander tutuklama için yeterli dayanağı olduğu hâlde taleplerinden birini reddettiğinde Åkeson’a darılırdı. Yine de hemen hemen çoğu zaman aynı fikirde olurlardı. İkisi de soruşturmaların dikkatsizce yürütülmesine asla tahammül edemezdi.
“Her şeyin biraz tuhaf göründüğünü itiraf etmeliyim,” dedi Wallander.
“Sağlık sorunları nedeniyle erken emekli olacağına dair söylentiler vardı,” dedi Åkeson. “Birileri Björk’e daha fazla yayılmaması için bu söylentilere bir son vermesini söylemeli.”
“Söylentiden ibaret değildi,” dedi Wallander. “Kararımı sonradan değiştirdim.”
“Kararını neden değiştirdiğini sorabilir miyim?”
“Bir şeyler oldu,” diye kaçamak bir yanıt verdi Wallander. Åkeson, Wallander’in daha açık konuşmasını bekliyor gibiydi ama ısrarcı olmadı.
“Her neyse, geri döndüğüne çok sevindim,” dedi Åkeson yeterince bekledikten sonra. “Ayrıca bunu söylerken meslektaşlarım adına da konuşuyorum.”
Wallander kendisi için söylenen ancak inanmakta zorlandığı bunca iyi sözden rahatsız olmaya başladı. Hayatımızı bir ayağımız gül bahçesinde diğeriyse bataklıkta geçiriyoruz, diye düşündü.
“Torstensson soruşturmasının sorumluluğunu devralacağını zannediyorum,” dedi Åkeson. “Belki bugün öğleden sonra bir araya gelip ne durumda olduğumuzu konuşabiliriz.”
“‘Devralma’ konusunu bilmiyorum,” dedi Wallander. “Soruşturmaya dâhil olacağım, olmak istedim. Ama sanırım soruşturmayı diğerlerinden biri yönetecek.”
“Hımm, benim işim değil zaten,” dedi Åkeson. “Sadece döndüğüne sevindiğimi söylemek istedim. Olayın ayrıntılarını öğrenecek zamanın oldu mu?”
“Tam olarak değil.”
“Duyduklarıma bakılırsa önemli bir gelişme yok gibi.”
“Björk’e göre uzun sürecek bir soruşturma olacak.”
“Sen ne düşünüyorsun?”
Wallander yanıt vermeden önce duraksadı. “Şimdilik hiçbir şey…”
“Güvensizlik gittikçe artıyor,” dedi Åkeson. “İmzasız mektuplarla yapılan tehditler çok yaygınlaştı. Eskiden kapısı herkese açık olan hükümet binaları kale gibi barikatlar kurmaya başladı. Bu yüzden ölen adamın müvekkillerini ince eleyip sık dokuyarak araştırmanız gerekiyor. Onların içinde bir ipucu bulabilirsiniz. Müvekkillerinden birinin maktule karşı özel bir kini olabilir.”
“Biz de zaten öyle yapmaya başladık,” dedi Wallander.
Öğleden sonra Åkeson’un odasında buluşmaya karar verdiler.
Wallander tasarlamaya başladığı soruşturma planına dönmeye çalıştı ancak konsantrasyonu kaybolmuştu. Sinirlenerek kalemini bıraktı, kahve almaya gitti. Kimseyle karşılaşmamak için hızla odasına döndü. Saat sekizi çeyrek geçiyordu. Kahvesini içerken insanlarla birlikte olma korkusunu ne zaman yeneceğini merak etti. Saat sekiz buçukta notlarını yanına alarak toplantı odasına gitti. Yoldayken Sten Torstensson’un öldürülmesinden bu yana geçen beş ya da altı gün boyunca alışılmadık derecede çok az ilerleme kaydedildiğini fark etti. Bütün cinayet soruşturmaları farklıydı ama her zaman işin içindeki polislerde yoğun bir baskı duygusu olurdu. Wallander yokken burada bir şeyler değişmişti. Fakat değişen neydi?
Hepsi toplandığında saat sekizi kırk geçiyordu, Björk toplantının başladığının işareti olarak masaya hafifçe vurdu. Önce Wallander’e döndü.
“Kurt, sen bu vakaya yeni katıldın, bu nedenle her şeyi taze bir bakışla değerlendirebilirsin. Ne yapmamız gerektiği konusunda ne düşünüyorsun?”
“Buna karar verecek kişinin ben olduğumu düşünmüyorum,” dedi Wallander. “Her şeyi iyice öğrenmeye zamanım olmadı.”
“Yine de şimdiye dek işe yarar bir şey bulan tek kişi sensin,” dedi Martinson. “Eğer seni tanıyorsam gece oturup bir soruşturma planı hazırlamışsındır. Haksız mıyım?”
Wallander evet dercesine başını salladı. Artık soruşturmanın sorumluluğunu almaktan başka çaresi olmadığını anlıyordu.
“Bir özet hazırlamaya çalıştım,” dedi Wallander. “Ama önce size bir hafta önce Danimarka’da yaşadığım bir şeyden bahsetmeliyim. Bunu dün söylemem gerekirdi ama ilk iş günüm benim için en hafif deyimle fazla heyecanlıydı.”
Wallander, Sten Torstensson’un Skagen’e yaptığı yolculuğu kendisini şaşkınlık içinde dinleyen arkadaşlarına anlattı. Hiçbir detayı atlamamaya çalıştı. Konuşmasını bitirdiğinde odaya sessizlik hâkimdi. Sonunda Björk bozulduğunu gizlemeye gerek görmeden konuştu.
“Çok garip,” dedi Björk. “Neden her zaman normal prosedürlerin dışına çıkıyorsun bilmiyorum.”
“Onu tanıdığımdan bahsettim,” diye karşı çıktı Wallander ve sinirlerinin