Gülümseyen Adam. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gülümseyen Adam - Хеннинг Манкелль страница 16
Wallander, Höglund konuşurken belli etmeden onu izledi. Biraz hayal gücü zayıf olsa da açık sözlü ve düşünceli bir yanı vardı. Fakat kesin bir hüküm vermek için erken olduğunu düşündü. Onu bir insan olarak henüz tanımıyordu, geleceği alışılmadık derecede parlak bir polis olduğuna dair söylentilerden haberdardı sadece.
Yeni nesil, diye düşündü Wallander. Belki de Höglund neye benzeyeceklerini hep merak ettiğim yeni nesil polis memurlarından biridir.
“Diğer bir deyişle yerimizde sayıyoruz,” dedi Björk beceriksiz bir özetleme çabasıyla. “Genç Torstensson’un silahla vurulduğunu, olayın ne zaman ve nerede gerçekleştiğini biliyoruz. Ama olayın sebebini ve kim tarafından yapıldığını bilmiyoruz. Ne yazık ki bu vakanın zor ilerleyeceğini kabul etmek zorundayız. Zaman alacağını ve zahmetli olacağını da…”
Kimse bu sözlere herhangi bir yorumda bulunmadı. Wallander pencereden yağmurun yeniden başladığını görebiliyordu.
Artık bir şeyler söyleme zamanının geldiğini hissetti. “Sten Torstensson hakkında ekleyecek hiçbir şeyim yok,” diye konuşmaya başladı. “Bildiğimiz pek bir şey yok. Bu olaya başka bir açıdan yaklaşmalıyız. Babasına ne olduğunu araştırmalıyız.”
Masanın etrafındaki herkes doğrulup dikkat kesildi.
“Gustaf Torstensson trafik kazasında ölmedi,” dedi Wallander. “Aynen oğlu gibi o da öldürüldü. İki olayın birbiriyle ilişkili olduğunu varsaymalıyız. Bunun tatmin edici başka bir açıklaması olamaz.”
Kendisine gözlerini dikerek bakan arkadaşlarına baktı. Karayip Adaları ve Skagen’deki engin kumsal şimdi çok ama çok uzakta kalmıştı. Kabuğunu değiştirdiğinin ve sonsuza dek terk ettiğini sandığı hayatına geri döndüğünün farkındaydı.
“Uzun lafın kısası, söyleyecek tek bir şeyim daha var,” dedi Wallander düşünceli bir hâlde. “Gustaf Torstensson’un öldürüldüğünü ispatlayabilirim.”
Kimse konuşmadı. En sonunda Martinson sessizliği bozdu. “Kim tarafından?”
“Çok büyük bir hata yapan birisi tarafından…” Wallander ayağa kalktı.
Kısa bir süre sonra, Brösarp Tepeleri yakınlarındaki o uğursuz yere konvoy hâlinde giden üç arabadaydılar.
Oraya vardıklarında akşam karanlığı çöküyordu.
4
1 Kasım öğleden sonra, Skåne’li çiftçi Olof Jönsson garip bir an yaşadı. Tarlasında ilkbaharda yapacağı ekimi planlayarak yürürken, ayak bileklerine kadar çamura batmış, yarım daire şeklinde dizilmiş bir grup insanın sanki bir mezara bakarmış gibi dikildiklerini gördü. Arazisini kontrol edeceği zamanlarda her zaman yanına dürbün alırdı. Bazen tarlaları ayıran çalılıklardan birinin kenarında geyik gördüğü olurdu. Dürbünü yanında olduğundan onları net görebiliyordu. Bir tanesini –yüzü aşina geldiğinden– tanıdığını zannetti fakat kim olduğunu çıkaramadı. Sonra dört erkek ve bir kadından oluşan grubun önceki haftalarda arabasında ölen adamın bulunduğu yerde durduklarını fark etti. İşlerine burnunu sokmak istemediğinden dürbününü indirdi. Muhtemelen saygılarını sunmak için adamın öldüğü yeri ziyaret eden akrabalarıydı. Arkasını dönerek oradan uzaklaştı.
Kurt Wallander kaza yerine geldiklerinde sadece bir anlığına her şeyi hayal edip etmediğini sorguladı. Belki de çamurda bulup sonra yere attığı şey sandalye bacağı değildi. Tarlada uzun adımlarla yürürken diğerleri yolda kalıp bekledi. Seslerini duyabiliyor ancak ne dediklerini anlayamıyordu.
Muhakememi yitirdiğimi düşünüyor olmalılar, diye düşündü sandalye bacağını ararken. Ne de olsa eski görevime dönmeye uygun olup olmadığımı sorguluyorlar.
Fakat işte ayaklarının dibinde bir sandalye bacağı vardı. Hızlıca incelediğinde artık emin oldu. Dönüp arkadaşlarına eliyle işaret etti. Birkaç dakika sonra hepsi de çamurun içindeki sandalye bacağının etrafında toplanmışlardı.
“Haklı olabilirsin,” dedi Martinson tereddütle. “Bagajda kırık bir sandalye olduğunu hatırlıyorum. Bu onun parçası olmalı.”
“Yine de çok tuhaf olduğunu düşünüyorum,” dedi Björk. “Nasıl akıl yürüttüğünü bir daha anlatabilir misin, Kurt?”
“Basit,” dedi Wallander. “Martinson’un raporunu okudum. Bagajın kilitli olduğu yazıyordu. Bagajın kaza sırasında esneyerek açılıp sonra kapanması ve kendi kendine kilitlenmesi imkânsız. Eğer öyle olsaydı arabanın arkasının bir yere çarparak hasar görmüş olması gerekirdi, oysa böyle bir hasar yok.”
“Arabayı mı inceledin?” dedi Martinson şaşkınlıkla.
“Soruşturmada size yetişmeye çalışıyorum,” dedi Wallander, sanki Niklasson’un yerine gittiğini söylemekle Martinson’a basit bir kaza soruşturmasını yürütmede güvenmediğini ima etmişti ve bu yüzden de bahaneler üretiyordu. Gerçi aslında bu ima doğruydu ama şimdilik bir önemi yoktu. “Arabasında tek başına olan bir adamın birkaç defa takla atıp tarlada durduktan sonra arabadan çıkıp bagajı açarak, kırık bir sandalye bacağını dışarıya atması, sonra bagajı kapatıp tekrar arabaya binmesi, emniyet kemerini takması ve sonunda kafasına aldığı darbe nedeniyle ölmesi bana mümkün görünmüyor.”
Kimse konuşmadı. Wallander bunu daha önce de pek çok defa görmüştü. Örtü kaldırılır ve ortaya kimsenin görmeyi beklemediği bir şey çıkıverir.
Svedberg paltosunun cebinden plastik bir torba çıkardı ve sandalye bacağını dikkatlice içine koydu.
“Sandalye bacağını buradan beş metre ötede buldum,” dedi Wallander eliyle göstererek. “Yerden aldım ve sonra tekrar fırlattım.”
“Bir delil parçasına karşı garip bir tutum,” dedi Björk.
“Bulduğumda bunun Gustaf Torstensson’un ölümüyle bağlantısını bilmiyordum,” dedi Wallander. “Ve hâlâ sandalye parçasının ne anlama geldiğini bilmiyorum.”
“Eğer seni doğru anladıysam,” dedi Björk, Wallander’in yorumunu görmezden gelerek, “Kırık sandalye bacağı, Torstensson’un kaza yaptığı sırada başka birisinin de orada olduğu anlamına gelir. Ancak yine de onun kesin olarak öldürüldüğü anlamına gelmez. Birisi tesadüfen kaza yapan arabayı bulmuş ve çalmaya değer bir şey var mı diye bagaja bakmış olabilir. Bu durumda, bu kişinin polisle temasa geçmemesi ya da kırık sandalye parçasını bagajdan alıp fırlatması o kadar da mantıksız değil. Ölüleri soyan insanlar yaptıklarını çok nadiren başkalarına duyururlar.”
“Bu doğru,” dedi Wallander.
“Fakat sen bunun bir cinayet olduğunu ispatlayacağını söylemiştin,” dedi Björk.
“İspatlayacağım derken abartıyordum,” dedi Wallander. “Tek demek istediğim, bulduğum sandalye bacağının durumu değiştirebileceğiydi.”
Yola