Gülümseyen Adam. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gülümseyen Adam - Хеннинг Манкелль страница 19
“Bu kartpostalın bize anlattığı başka bir şey olmalı,” dedi Höglund.
Wallander başıyla onayladı. “O da şu, Sten tehdit altında olduğunu düşünüyor olmalıydı. Senin kastettiğin de bu mu?”
“Evet,” dedi Höglund. “Yanlış bir iz bırakmasının nedeni başka ne olabilir ki?”
Martinson bir şey söylemek ister gibi elini kaldırdı. “İki gruba ayrılırsak araştırmamız daha kolay olabilir,” dedi. “Bir grup babanın ölümüne, diğer grup ise oğlun ölümüne yoğunlaşabilir. Daha sonra aynı sonuca varan bir şeyler bulabilecek miyiz bakarız.”
“Katılıyorum,” dedi Wallander. “Bununla beraber iki olayda da garip bir şey olduğunu düşünmeden edemiyorum. Çoktan keşfetmemiz gereken bir şey.”
“Bütün cinayetler gariptir,” dedi Svedberg.
“Evet, ama daha fazlası var,” dedi Wallander. “Ve ne olduğunu tam olarak anlayamıyorum.”
Björk toplantıyı bitirmesi gerektiğini belirtti.
“Gustaf Torstensson’a ne olduğunu araştırmaya başladığım için devam etsem iyi olur,” dedi Wallander. “Eğer itiraz eden yoksa.”
“O zaman kalanlarımız da Sten Torstensson dosyasına kendimizi verelim,” dedi Martinson. “Her zaman olduğu gibi kendi başına çalışmak istediğini farz edebilir miyim?”
“Şart değil. Anladığım kadarıyla Sten cinayeti daha karmaşık gibi. Babasının ise pek fazla müvekkili yok ve özel hayatı daha şeffaf.”
“O zaman başlayalım,” dedi Björk not defterini gürültüyle kapatırken. “Her gün öğleden sonra dörtte ne kadar ilerlediğimizi görmek için toplanacağız. Bir de bugün geç saatlerde yapılacak bir basın toplantısı için yardıma ihtiyacım var.”
“Ben yapamam,” dedi Wallander. “Gücüm yok.”
“Bence Ann-Britt yardım edebilir,” dedi Björk. “Hem artık bizimle çalıştığının bilinmesi iyi olur.”
“Benim için sorun yok,” dedi Höglund herkesi şaşırtarak. “Böyle şeyleri öğrenmem gerekir.”
Toplantıdan sonra Wallander, Martinson’un beklemesini istedi. Herkes gittiğinde kapıyı kapattı.
“Biraz konuşmamız lazım,” dedi Wallander. “İstifa etmem gerekirken, içeri dalıp sorumluluğu alıyormuşum gibi geliyor.”
“Elbette hepimiz biraz şaşırdık,” dedi Martinson. “Kabul etmelisin. Neler olup bitiğini kestiremeyen sadece sen değilsin.”
“Kimsenin ayağına basmak istemem.”
Martinson kahkahayla güldü. Sonra burnunu sildi. “İsveç polisi, ayak parmakları ve topukları ağrıyan memurlarla dolu,” dedi. “Polis teşkilatı ne kadar bürokratikleşirse, o kadar çok insan kariyerleri konusunda takıntılı hâle gelir. Tüm düzenlemeler ve evrak işleri her geçen gün daha da kötüye giderek yanlış anlaşılmalara ve karmaşaya neden olur. Bu yüzden insanların birbirinin ayaklarına basıp topuklarına vurmaları hiç de garip değil. Bazen Björk’ün gidişattan neden endişelendiğini anlayabiliyorum. Sıradan, basit polislik ne hâle geldi?”
“Polis teşkilatı daima bütünüyle toplumu yansıtmıştır,” dedi Wallander. “Fakat ne demek istediğini anlıyorum. Rydberg de hep aynı şeyleri söylerdi. Bu arada Höglund basın toplantısının altından nasıl kalkacak?”
“O yetenekli biri,” dedi Martinson. “Hansson ve Svedberg ondan korkuyorlar çünkü çok yetenekli. Özellikle Hansson arka planda kalacağından endişeli. Bu yüzden bugünlerde bütün vaktini kurslarda geçiriyor. Yeni yetenekler kazanmaya çalışıyor.”
“Yeni nesil polis,” dedi Wallander ayağa kalkarken. “Höglund tam olarak bu.” Kapının eşiğinde durdu. “Dün toplantıda bana çağrışım yapan bir şey söylemiştin. Sten Torstensson hakkında bir şey. Ne olduğundan emin değilim ama düşündüğümden daha önemli bir şey gibi gelmişti.”
“Notlarımı okuyordum,” dedi Martinson. “Bir kopyasını alabilirsin.”
“Herhâlde bana öyle geldi,” dedi Wallander.
Odasına gidip kapıyı kapattığında, varlığını neredeyse unutmuş olduğu bir şeyi yeniden deneyimlediğini anladı. Bu sanki araba kullanmayı yeniden keşfetmek gibiydi. Görünüşe göre uzakta olduğu süre boyunca yetenekleri kaybolmamıştı.
Masaya oturup kendisine uzaktan bakarak yaşadıklarını düşünmeye başladı: Karayip Adaları’nda sendeleyerek yürüyen bir adam, Tayland’a yaptığı acınası yolculuk, otomatik bedensel işlevlerin haricindeki her şeyin durma noktasına geldiği bütün o gün ve geceler. Kendine bakıyordu ama o kişinin artık tanımadığı biri olduğunu fark etti. O başka biriydi.
Bazı davranışlarının neden olabileceği feci sonuçları gözünde canlandığında tüyleri ürperdi. Bir süre kızı Linda’yı düşündü. Martinson’un kapıyı çalıp geçen güne ait notlarının fotokopisini teslim etmesiyle tüm kötü hatıralarını aklından kovmayı başardı. Herkesin içinde bütün hatıraların birbirine karıştığı gizli bir odanın olduğunu düşünüyordu Wallander. Artık gizli odasının kapısını sürgüleyip üzerine de sağlam bir asma kilit takmıştı. Sonra tuvalete gidip bir kutu içinde taşıdığı antidepresanları dökerek üzerine sifonu çekti.
Odasına dönüp tekrar çalışmaya başladı. Saat ondu. Martinson’un notlarını özenle okudu ama geçen gün yaptıkları toplantıda dikkatini çeken şeyi yine belirleyemedi. Henüz çok erken, diye düşündü. Rydberg olsa sabırlı olmayı öğütlerdi. Artık kendi kendime tavsiye vermem gerektiğini aklımdan çıkarmamalıyım.
Nereden başlayacağını düşündü. Sonra Gustaf Torstensson’un soruşturma dosyasındaki ev adresine baktı. Timmermans Caddesi 12. Burası ordu kışlasının ilerisinde, Sandskogen yakınlarında, Ystad’ın en eski ve en varlıklı yerleşim bölgelerinden birindeydi. Hukuk bürosuna telefon etti, konuştuğu Sonja Lundin, evin anahtarlarının ofiste olduğunu söyledi. Emniyetten çıktığında yağmur bulutlarının dağıldığını, gökyüzünün açıldığını fark etti. Yaklaşan soğuk kış havasını ilk defa içine çektiğini hissetti. Hukuk bürosunun önünde arabasını durdurduğunda Lundin dışarı çıkıp anahtarları verdi.
Adresi ararken önce iki defa yanlış yöne saptı. Büyük, kahverengi ahşap ev geniş bir bahçenin içindeydi. Bahçe kapısı gıcırdayarak açıldı, çakıllı yol boyunca yürüdü. Ortalık çok sessizdi, şehir çok uzakta kalmış gibiydi. Dünyanın içinde başka bir dünya, diye düşündü Wallander. Torstensson Hukuk Bürosu çok kazançlı bir şirket olmalıydı. Ystad’da bundan daha pahalı bir ev olduğundan şüpheliydi. Bahçe bakımlıydı ancak tuhaf bir şekilde cansız görünüyordu. Yaprakları dökülmüş birkaç ağaç, düzgünce budanmış çalılar