.

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу - страница 17

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
 -

Скачать книгу

projektörlerin ışıkları olay yerine gerçeküstü bir görünüm kazandırmıştı. Sven Tyrén yakıt dağıtımını bitirdikten sonra yeniden çiftlik evine gelmiş ve kazıklara çakılan adamın kimliğini doğrulamıştı. Evet demişti Tyrén, bu kesinlikle Eriksson. Bundan kuşkusu yoktu. Kaybolduğu bildirilen adamın aranması başlamadan bitmişti. Tyrén gördüklerini algılayamıyormuşçasına son derece sakin bir havadaydı. Birkaç saat polis kordonunun hemen arkasında tek bir sözcük söylemeden volta atmış, sonra da birden kamyonuna atlayarak oradan uzaklaşmıştı.

      Hendeğin içinde Wallander kendini kapana kıstırılmış bir fare gibi hissetmişti. İş arkadaşları da kendisi gibi zorlanıyorlardı. Svedberg’le Hansson mideleri bulandığından kendilerini birkaç kez hendekten dışarı atıp kusmuşlardı. Evine göndermeyi düşündüğü Höglund ise hepsinden daha dayanıklı çıkmıştı.

      Hendeğin içinde ceset bulunduğu haberini alır almaz Müdür Holgersson da zaman yitirmeden olay yerine gelmişti. Polislerin birbirlerine çarpmamaları, rahat rahat çalışabilmeleri için olay yeri düzenlenmişti ama genç bir stajyer polis çamurda kaymış, hendeğe yuvarlanmış ve kazıklardan biri eline batmıştı. Cesedi kazıklardan nasıl çıkaracağını tasarlayan doktor, stajyer polisin elini sarmıştı. Stajyerin nasıl düştüğünü gören Wallander, Eriksson’un da büyük olasılıkla aynı şekilde düşmüş olabileceğini düşündü.

      Emniyetin adli tıp teknisyeni Nyberg’le birlikte ilk iş olarak kalasları incelemişlerdi. Tyrén kalasların köprü görevi gördüğünü onaylamıştı. Onları oraya Eriksson yerleştirmişti. Tyrén polislere Eriksson’un bir keresinde kendisini kuleye götürdüğünü de söyledi. Eriksson sabırlı bir kuş meraklısıydı ve kuleden kuşları izlemeye bayılırdı. Bu av kulesi değil, kuşları izleme kulesiydi. Evdeki boş dürbün kılıfının içindeki dürbün Eriksson’un boynundaydı. Nyberg birkaç dakikalık bir incelemeden sonra kalasların testereyle kesildiğini söyledi. Wallander bu sözleri duyduktan sonra hendekten dışarı çıkıp kafasını toplamaya çalıştı. Olayları birbirine bağlamaya çalışıyordu. Nyberg dürbünün gece de kullanılabilir türden olduğunu söylediğinde Wallander bazı şeyleri birbirine bağlamaya başlamıştı ama aynı zamanda karşısına çıkan bu gerçeği kabul etmekte zorlanıyordu. Eğer yanılmıyorsa planlı bir şekilde hazırlanmış vahşi bir cinayetle karşı karşıyaydılar. Katil her kimse, bu cinayeti kusursuz bir şekilde işlemişti.

      Akşamüstü Eriksson’un cesedini hendekten çıkardılar. Doktor ve Müdür Holgersson bambu kazıkları çıkarıp çıkarmama konusunu bir süre tartıştılar. Wallander’in önerisiyle çıkarmaya karar verdiler. Olay yerini Eriksson kalaslara basıp hendeğe düşmeden önceki hâliyle görmeleri gerekiyordu. Eriksson’un cesedi kaldırılıp götürülürken Wallander kendini çok kötü hissediyordu. İşleri bittiğinde saat gece yarısını çoktan geçmişti, yağmur hafiflemişti ama yine de yağıyordu. Çevrede sadece jeneratörün uğultusuyla çamurların arasında yürüyen lastik botların çıkardığı ses duyuluyordu.

      Bir anlık bir sessizlik oldu. Biri kahve getirdi. Jeneratörün beyaz ışığında yorgun yüzler görülüyordu. Wallander bir açıklama bulması gerektiğini düşünüyordu. Tam olarak neler olmuştu? İşe nasıl ve nereden başlayacaklardı? Herkes son derece yorgun ve bitkindi. Karınları da aç olmalıydı. Martinson cep telefonuyla konuşuyordu. Wallander onun karısıyla konuştuğunu tahmin etti. Ne var ki Martinson telefonu kapattıktan sonra arkadaşlarına dönüp meteoroloji uzmanıyla konuştuğunu ve yağmurun gece duracağını söylediğini açıkladı. Wallander yapılacak en iyi şeyin günün ağarmasını beklemek olduğuna karar verdi. Henüz katilin peşine düşmemişlerdi, başlangıç noktası arıyorlardı. Köpekler herhangi bir koku alamamıştı. Wallander’le Nyberg kuleye çıkmışlar ama herhangi bir ipucu bulamamışlardı. Wallander, Holgersson’a döndü.

      “Şu an bir şey yapamayız, bu mümkün değil,” dedi. “Şafakla birlikte herkes burada olsa iyi olur. Şimdilik yapabileceğimiz en iyi şey biraz dinlenmek.”

      Bu sözlere kimse karşı çıkmadı. Herkes bir an önce evine gitmek istiyordu. Sven Nyberg dışında tabii. Wallander onun olay yerinde kalmak isteyeceğini biliyordu. Geceyi orada geçirecek ve ertesi sabah geldiklerinde onu orada bulacaklardı. Diğerleri çiftlik evinin önüne park ettikleri arabalarına doğru giderken Wallander geride kaldı.

      “Ne düşünüyorsun?” diye sordu.

      “Hiçbir şey,” diye karşılık verdi Nyberg. “Tüm yaşamım boyunca hiç bu denli ürkütücü bir şey görmediğim dışında bir şey düşünemiyorum.”

      Muşambayla örtülmüş hendeğin yanı başında duruyorlardı.

      “Sence tüm bunlar ne anlama geliyor? Karşımızda duran şey ne? Neye bakıyoruz da göremiyoruz?” diye sordu Wallander.

      “Hem savaşlarda kullanılan hem de yırtıcı hayvan avına çıkan Asyalıların kullandığı tuzakların bir benzeri bu,” dedi Nyberg. “Bunlara hayvan kazıkları derler.”

      Wallander başını salladı.

      “İsveç’te bambular bu denli kalın yetişmez,” diye sürdürdü konuşmasını Nyberg. “Balık oltaları ve mobilya için bunları ithal ediyoruz.”

      “Skåne’de yırtıcı hayvan da yok,” dedi Wallander düşünceli bir sesle. “Ve savaşta da değiliz. O zaman tüm bunlar ne oluyor?”

      “Buraya ait olmadıkları kesin,” dedi Nyberg. “Uygun olmayan bir şeyler var. Hiç hoşuma gitmedi.”

      Wallander ona dikkatle baktı. Konuşkan biri olmayan Nyberg, uzun zamandan beri ilk kez bu denli uzun konuşmuştu. Duygularındaki ani değişikliği ve korkusunu açıkça ifade etmesi doğrusu ilginçti.

      “Kendini fazla yorma,” dedi Wallander arkadaşının yanından uzaklaşırken ama Nyberg karşılık vermedi.

      Wallander kordonun üstünden atlayarak gece boyunca olay yerinde nöbet tutacak olan polisleri başıyla selamlayıp çiftlik evine doğru gitti. Lisa Holgersson onu bekliyordu. Elinde bir el feneri vardı.

      “Gazeteciler geldi,” dedi. “Onlara ne söyleyeceğiz?”

      “Söyleyecek fazla bir şeyimiz olduğunu sanmıyorum.”

      “Onlara Eriksson’un adından da söz etmeyelim mi diyorsun?” Wallander karşılık vermeden bir an düşündü.

      “Kurbanın adını verebiliriz. Yakıt kamyonu sürücüsünün boş atıp dolu tutmaya çalışmadığından eminim. Bana Eriksson’un hiç akrabası olmadığını söylemişti. Ölümünü haber vereceğimiz hiç kimsesi yoksa adının duyulmasına da izin vermeliyiz. Belki bunun bize bir yararı bile olabilir.”

      Eve doğru birlikte yürüdüler. Arkalarında kalan projektörler cinayet yerini gündüz gibi aydınlatıyordu.

      “Başka ne anlatabiliriz?”

      “Onlara bunun bir cinayet olduğunu söyle,” diye karşılık verdi Wallander. “Bundan hepimiz eminiz ama elimizde kuşkulanabileceğimiz ne bir ipucu var ne de bir delil.”

      “Bir fikir oluşturdunuz mu?”

      Wallander çok yorgun olduğunu hissediyordu.

Скачать книгу