Güvenlik Duvarı. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Güvenlik Duvarı - Хеннинг Манкелль страница 4

Güvenlik Duvarı - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

başını salladı. Wallander polis kimliğini çıkarsa ne olurdu diye merak etti. Dışarı yürümeye başladılar. Jens ve annesi öndeydi. Wallander, Agneta Malmström’e selam verdi.

      “Sizi tanıdım,” dedi kadın. “Hiç tanışmadık ama yüzünüzü gazetelerden biliyorum.”

      “Benden gelmemi istedi. Sizi de mi aradı?”

      “Hayır, ben kendim geldim.”

      “Şimdi ne olacak?”

      Dr. Malmström yavaşça başını salladı. “Bilmiyorum. Çok içmeye başladı. Jens nasıl büyüyecek bilmiyorum.”

      Tam bu noktada Anette Fredman ve Jens’in onları beklediği alana ulaştılar. Kilise çanları çaldı. Wallander kapıları açtı, tabuta son bir bakış attı. Bazı adamlar yan kapıdan tabutu taşıyorlardı.

      Birdenbire bir flaş yüzünde patladı. Dışarıda gazeteci bekliyormuş. Anette Fredman elleriyle yüzünü kapattı. Fotoğrafçı ona arkasını dönüp oğlanın resmini çekmeye çalıştı. Wallander onu durdurmak için kolunu öne attı ama fotoğrafçı fazla hızlıydı. Alacağını almıştı.

      “Neden bizi rahat bırakmıyorsun?” diye bağırdı Anette Fredman.

      Oğlan ağlamaya başladı. Wallander fotoğrafçıyı kolundan tutup kenara çekti. “Ne yaptığını sanıyorsun ha?” diye dişlerini sıktı.

      “Seni hiç ilgilendirmez,” dedi fotoğrafçı. Nefesi kokuyordu. “Ne satarsa onu çekerim ben. Bir seri katilin cenazesinden çekeceğim fotoğraflar iyi satar. Maalesef daha erken gelemedim.”

      Wallander polis kimliğine elini attı, sonra fikrini değiştirip kameraya yapıştı. Fotoğrafçı makinesini elinden çekmeye çalıştı ama Wallander daha kuvvetliydi. Makineyi açıp içindeki filmi çıkardı.

      “Her şeyin bir sınırı olmalı,” dedi Wallander, adama makinesini geri uzatırken.

      Fotoğrafçı ona bakakaldı ve ceketinin cebinden cep telefonunu çıkardı. “Polisi arıyorum,” dedi. “Buna saldırı denir.”

      “Hadi ara,” dedi Wallander. “Ben Ystad emniyetinde komiserim. Komiser Kurt Wallander. Malmö’deki meslektaşlarımı ara ve canın ne istiyorsa söyle.”

      Wallander film rulosunu yere attı ve kılıfını ayakkabısının altında ezdi. Kilise çanları sustu. Wallander terliyordu ve hâlâ öfkeliydi. Anette Fredman’ın onları rahat bırakmalarını isteyen tiz çığlığı hâlâ kulaklarında çınlıyordu. Fotoğrafçı ezilmiş filmine baktı. Oğlanlar hâlâ futbol topuyla oynuyordu.

      “Gazetede resim falan çıkmayacak,” dedi Wallander.

      “Neden bizi rahat bırakmıyorlar ki?”

      Wallander’in verecek cevabı yoktu. Agneta Malmström’e doğru baktı ama onun da söyleyecek bir sözü yoktu.

      Anette Fredman, Wallander’i aradığında cenaze töreninden sonra eve kahve içmeye de davet etmişti. Wallander hayır demeyi becerememişti.

      Döküntü kiralık binadaki daire, tam da Wallander’in hatırladığı gibiydi. Dr. Malmström de onlarla geldi. Kahvenin demlenmesini beklerken sessiz sessiz oturdular. Wallander mutfaktan bir porselen çınlaması duyduğunu sandı.

      Jens yerde sessizce arabasıyla oynuyordu. Wallander, Dr. Malmström’ün de ortamı onun kadar kasvetli bulduğunu anlıyordu ama söyleyecek bir şey yoktu.

      Ellerinde kahve fincanlarıyla oturdular. Anette Fredman parlak gözlerle karşılarına oturdu. Dr. Malmström işsiz olduğu bugünlerde nasıl idare ediyor diye anlamaya çalıştı. Anette Fredman muğlak, yarım ağız cevaplarla geçiştirdi.

      “İdare ediyoruz işte. Bir şekilde yoluna girecek. Her şey sırayla.”

      Sözler tükendi. Wallander kol saatine baktı. Ayağa kalkıp Anette Fredman’la tokalaştı. Kadın gözyaşlarına boğuldu. Wallander çok şaşırdı. Ne yapacağını bilemedi.

      “Siz gidin,” dedi Dr. Malmström. “Ben bir süre daha onunla kalırım.”

      “Sonra arayıp hâlinizi hatırınızı soracağım,” dedi Wallander. Ardından, beceriksizce, oğlanın kafasını okşadı ve çıktı.

      Motoru çalıştırmadan önce bir süre arabada oturdu. Bir seri katilin cenaze fotoğraflarının çok satacağından emin olan fotoğrafçıyı düşündü.

      Artık dünyanın düzeni böyle, inkâr edemem, diye düşündü. Ama bu, olanları anlayışla karşılayacağım anlamına da gelmez.

      Sonbahar manzarası içinde arabasını Ystad’a sürdü. Boğucu bir sabah olmuştu.

      Saat ikiyi biraz geçe arabasını park etti.

      Doğu rüzgârı artmıştı. Wallander emniyete doğru yürürken deniz kıyısından karaya doğru ilerleyen kara bulutlar gördü.

      3

      Wallander odasına girdiğinde başı ağrıyordu. Çalışma masasının çekmecelerinde ağrı kesici tablet aradı. Hansson’un ıslık çalarak koridordan geçtiğini duydu. Sonunda en alt çekmecenin dibinde buruşuk bir paket buldu, Distril. Kantinden kendine bir bardak su ve kahve almaya gitti. İki sene önce işe alınan bir grup genç polis bir masaya oturmuş, yüksek sesle konuşuyordu. Wallander onlara selam verdi. Polis Akademisi’nde geçirdikleri günlerden bahsettiklerini işitti. Tekrar odasına yürüdü ve iki tabletin suyun içinde eriyişini seyretti.

      Anette Fredman’ı düşündü, oturma odasında yerde oturmuş sessiz sakin oyuncağıyla oynayan, Rosengård’ın yoksul bir mahallesinde yaşayan o küçük çocuğu nasıl bir gelecek beklediğini hayal etmeye çalıştı. Sanki dünyadan saklanmaya çalışıyor gibiydi, ölmüş babasına ve iki kardeşine dair anıları içinde taşıyordu.

      Wallander bardağı kafasına dikti ve ânında baş ağrısının geçtiğini hissetti. Martinson’un masasına koyduğu dosyaya baktı, üstüne Çok, çok acil! yazan kırmızı bir post-it yapıştırılmıştı. Wallander dosyadakileri zaten biliyordu. Geçen hafta Wallander, gittikçe büyüyen motosikletli çetelerle bağlantılı şiddet eylemlerinde polisin tutumuyla ilgili düzenlenen ulusal polis konferansındayken telefonda uzun uzadıya konuşmuşlardı. Wallander bu vakada olmamak için mazeret bildirmek istemişti ama Emniyet Müdürü Holgersson ısrar etmişti. Onu özellikle bu dosyada mutlaka istiyordu. Çetelerden biri Ystad’ın dışında bir çiftlik satın almıştı ve ileride onlarla baş etmeye hazırlıklı olmak zorundaydılar.

      Wallander derin bir iç geçirerek dosyayı aldı. Martinson olayları titizce sıraladığı bir rapor hazırlamıştı. Wallander sandalyesinde arkaya yaslandı ve az önce okuduklarını kafasında evirip çevirmeye başladı.

      Biri 19, diğeri en fazla 14 yaşında olan iki kız, salı akşamı saat on sularında bir restorandan taksi çağırmışlardı. Taksiciden kendilerini Rydsgård’a götürmesini istemişler. Kızlardan biri şoförün yanına oturmuş. Ystad’ın dış mahallelerine ulaştıklarında kız, taksiciye

Скачать книгу