Güvenlik Duvarı. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Güvenlik Duvarı - Хеннинг Манкелль страница 7

Güvenlik Duvarı - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

nerede çalışıyormuş?”

      “Kendi işini yapıyormuş galiba. Bir çeşit bilgisayar danışmanı.”

      “Ve soyulmamış?”

      “Hayır ama ölmeden hemen önce ATM’de banka hesabını incelemiş. Onu bulduğumuzda dekont hâlâ elindeydi.”

      “Ve hiç para çekmemiş?”

      “Kayıtlara göre hayır.”

      “Tuhaf. En mantıklı senaryo, birisinin o para çekerken arkasında bekleyip nakit elindeyken arkadan ona vurmuş olması.”

      “Benim de aklımdan bu geçti tabii ki ama en son cumartesi günü para çekilmiş ve o zaman bile büyük bir miktar çekilmemiş.”

      Martinson, Wallander’e içinde kan lekeli bir banka dekontu olan bir poşet uzattı. Hesap özeti gece yarısını iki geçe alınmıştı. Wallander poşeti Martinson’a geri verdi.

      “Nyberg ne diyor?”

      “Başındaki yara haricinde hiçbir şeyin bir suça işaret etmediğini söyledi. Adam muhtemelen kalp krizi geçirmiş.”

      “Belki de adam hesabında görünenden daha büyük bir meblağ görmeyi bekliyordu,” dedi Wallander düşünceli bir hâlde.

      “Neden öyle düşündün?”

      Wallander de merak ediyordu bunu. Ayağa kalktı. “İyisi mi otopsi raporunu bekleyelim. O zamana dek bir suç işlenmemiş gibi hareket edeceğiz, şimdilik rafa koyalım bu mevzuyu.”

      Martinson belgelerini topladı. “Hökberg’e atanan avukatla konuşacağım. Ne zaman buraya gelebilir, bir öğreneyim, o zaman konuşursun kızla.”

      “Çok da istemiyorum aslında,” dedi Wallander. “Ama konuşmalıyım galiba.”

      Martinson odadan çıktı, Wallander de tuvalete gitti. Kan şekerinin yüksek olmasından dolayı durmadan tuvalete çıktığı günlerin sona ermesine şükretmeliydi.

      Bir saat boyunca kaçak sigara dosyası üstünde çalıştı, bir yandan da Höglund için yapmayı kabul ettiği şey zihninin bir köşesini kemiriyordu.

      Saat dördü iki geçe Martinson arayıp Hökberg ve avukatının hazır olduğunu söyledi.

      “Avukat kimmiş?” dedi Wallander.

      “Herman Lötberg.”

      Wallander onu tanıyordu. Yaşı geçkinlerden biriydi ve çalışması kolay bir insandı. “Beş dakika sonra oradayım,” dedi Wallander ve telefonu kapattı.

      Tekrar pencere kenarına yürüdü. Rüzgâr hızlanmıştı, karatavuklar uçmuştu. Wallander, Anette Fredman ve sessiz sessiz yerde oturmuş oyuncağıyla oynayan oğlanı düşündü. Çocuğun korku dolu gözlerini. Başını iki yana salladı ve bunun yerine Hökberg denen kıza soracağı soruları düşünmeye koyuldu. Martinson’un notlarında kızın arka koltukta oturan ve adamın kafasına çekiçle vuran şahıs olduğu yazıyordu. Bir kez de değil, birçok defa vurmuştu. Sanki cinnet geçirmiş gibi.

      Wallander bir defter ve kalem alıp odadan çıktı. Yolun yarısında gözlüğünü unuttuğunu fark etti. Geri döndü. Aslında sorulacak tek soru var gerçekten, diye düşündü ifade odasına giderken. Neden yapmışlardı? Paraya ihtiyaçları olduklarını söylemeleri yeterli değildi. Bir yerlerde başka bir cevap daha var, bulmak zorunda olduğum daha derin bir cevap, diye düşündü.

      4

      Sonja Hökberg, Wallander’in beklediği gibi görünmüyordu. Aslında Wallander tam olarak ne beklediğini anımsayamadı ama o odada tanıştığı kişi değildi beklediği. Wallander içeri girdiğinde Sonja Hökberg oturuyordu. Kız ufak tefek ve zayıftı, üflesen neredeyse uçacaktı. Sarı saçları omuzlarındaydı ve mavi gözlüydü. Masumiyet ve saflık konulu bir dergi reklamında model olabilirdi. Ona gözü dönmüş, çekiçli katil demeye bin şahit isterdi.

      Wallander’i odanın dışında kızın avukatı ve Martinson karşılamıştı.

      “Kız gayet kendine hâkim,” dedi Lötberg, Wallander’e. “Yapılan suçlama ve cezanın bilincinde olduğundan emin değilim.”

      “Mesele suçlama ve itham değil. Kız suçlu zaten,” dedi Martinson altını çizerek.

      “Peki ya çekiç?” dedi Wallander. “Bulduk mu?”

      “Yatağının altına koymuş. Üstündeki kanı temizleme zahmetine bile girmemiş. Diğer kız bıçağı elden çıkarmış. Hâlâ arıyoruz,” dedi Martinson ve çıktı.

      Wallander avukatla birlikte içeri girdi. Kız onlara umutla baktı. Pek gergin görünmüyordu. Wallander başıyla selam verip oturdu. Masada bir kayıt cihazı duruyordu. Wallander kıza uzun uzun baktı. Kız da ona baktı.

      “Sakızınız var mı?” diye sordu sonunda kız.

      Wallander hayır anlamında başını sallayıp Lötberg’e baktı, Lötberg de hayır anlamında başını salladı.

      “Bakalım, daha sonra alırız belki,” dedi Wallander, kayıt cihazını çalıştırdı. “Önce biraz sohbet edeceğiz.”

      “Tüm olan biteni zaten anlattım. Neden sakız vermiyorsunuz? Parasını öderim,” dedi kız ve meşe yaprağı şeklinde tokası olan siyah el çantasını kaldırdı. Wallander çantaya el konmamasına şaşırmıştı. “Sakızımı alana kadar ağzımı açmam.”

      Wallander telefona uzanıp danışmayı aradı. Ebba halleder, diye düşündü. Ancak hatta tanımadığı bir ses çıkınca Ebba’nın artık emekli olduğunu hatırladı. Altı aydır yoktu ama Wallander yeni danışma görevlisine hâlâ alışamamıştı. Otuzlu yaşlarında, Irene adında bir kadındı. Önceden bir doktorun muayenehanesinde yönetici asistanıymış. Kısa sürede emniyette sevilen biri oldu. Ama Wallander, Ebba’yı özlüyordu.

      “Bana sakız lazım,” dedi. “Kimde vardır biliyor musun?”

      “Evet,” dedi Irene. “Bende var.”

      Wallander telefonu kapatıp danışmaya yürüdü.

      “Kız için mi?” diye sordu Irene.

      “Çok zekisin.”

      Wallander sorgu odasına döndü, Sonja Hökberg’e sakızı verdi ve tüm bunlar olurken kayıt cihazını kapatmayı unuttuğunu fark etti.

      “Artık başlayalım,” dedi. “6 Ekim 1997, saat 16.15. Kurt Wallander Sonja Hökberg’i sorguluyor.”

      “Yani her şeyi size en baştan mı anlatmak zorundayım?” dedi kız.

      “Evet, net konuşmaya ve mikrofona doğru söylemeye çalış.”

      “Hepsini çoktan anlattım zaten, neden tekrar olmak zorunda?”

      “Benim

Скачать книгу