Huzursuz Adam. Хеннинг Манкелль
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Huzursuz Adam - Хеннинг Манкелль страница 9
“Neler olacak sence?” diye sordu Linda. “Talimatnamede ne diyor, hatırlamıyorum.”
“Bir iç soruşturma olacak. Ondan sonrasını ben de bilmiyorum.”
“Seni kovabilirler mi?”
“Beni kovmaları için çok yaşlı olduğumu düşünüyorum. Ayrıca suç o kadar da ciddi bir şey değil. Ama erken emekliliğe zorlayabilirler.”
“Bu hoşuna gitmez mi?”
Kızı bu soruyu yönelttiğinde Wallander bir elma dişlemekteydi. Ağzına gelen çekirdeği duvara püskürttü.
“Sorunumun yalnızlık olduğunu az önce sen kendin söyledin!” dedi kızgınlıkla. “Beni emekliliğe zorladıklarında ne olacak? O zaman elimde artık hiçbir şey kalmaz.”
Wallander’in bağırarak konuşması bebeği uyandırmıştı.
“Özür dilerim,” dedi.
“Korkuyorsun,” dedi Linda. “Bunu anlayabiliyorum. Ben de olsam korkardım. Sanırım korktuğu için kimse utanmak zorunda değildir.”
Linda orada akşama kadar kalmış, ona yemek yapmış ve olanlardan bir daha da bahsetmemişlerdi. Kurt, buz gibi esen soğuk havada kızını arabasına kadar geçirdi.
“Halledebilecek misin?” diye sordu Linda.
“Hep bir yolunu bulurum. Ama yine de sorduğun için teşekkürler.”
Wallander ertesi gün Lennart Mattson’dan bir telefon almıştı; patronu derhâl kendisini görmek istiyordu. Buluştuklarında, kendisini sorgulamak için Malmö’den gelen iç işleri memuruyla tanıştırıldı.
“Size ne zaman uyarsa,” dedi Holmgren adındaki aşağı yukarı Wallander ile aynı yaştaki müfettiş.
“Şimdi, o hâlde,” dedi Wallander. “Neden erteleyeceğiz ki?”
Emniyetteki küçük toplantı odalarından birine çekildiler. Wallander tam ve doğru cevaplar vermeye çalıştı; bahaneler üretmekten kaçınıp olanları önemsizleştirmeye çalışmadı. Holmgren notlar aldı, arada bir Wallander’den bir adım geriye gidip cevabını tekrarlamasını istedi ve böyle devam ettiler. Roller tam tersine olmuş olsa, Wallander sorgulamanın yine tıpkı bu şekilde gideceğini düşünüyordu. Bir saatten biraz daha uzun sürmüştü. Holmgren kalemini bırakıp Wallander’e baktı ama bu, suçunu az önce itiraf etmiş bir suçluya bakan birinin bakışı değil, işleri eline yüzüne bulaştıran birine yöneltilen bir bakıştı. Wallander içine düştüğü sıkıntılı duruma üzülmüşe benziyordu.
“Ateş etmemişsiniz,” dedi Holmgren. “Bir restoranda çok fazla içince silahınızı orada unuttunuz. Bu ciddi bir şey, bundan kaçış yok ama aslında bir suç işlemiş değilsiniz. Kimseye saldırmadınız, rüşvet almadınız, kimseyi rahatsız etmediniz.”
“O zaman işten atılmıyorum, sizce de öyle değil mi?”
“Çok zor. Ama bu karar bana ait değil.”
“Ama size göre..?”
“Bir tahmin yapmayacağım. Bekleyip görmek durumundasınız.”
Holmgren kâğıtlarını toplayıp dikkatle evrak çantasına yerleştirmeye başladı. Birden durdu.
“Bu iş medyanın eline düşmezse çok daha iyi olur,” dedi. “Bu tip şeyleri emniyet içinde tutmaya özen göstermeyip seslendirirsek, işler her zaman daha çok sarpa sarar.”
“Sanırım bir şey çıkmaz,” dedi Wallander. “Şu ana dek bahsi geçmedi, dolayısıyla dışarıya bir şey sızmadığının işaretidir bu.”
Ama Wallander yanılıyordu. Aynı gün kapısı çalındı. Uzanmıştı; yine de açmak için kalktı çünkü komşulardan birinin geldiğini sanmıştı. Kapıyı açar açmaz Wallander’in yüzünde bir flaş patladı. Kameramanın yanındaki gazeteci kendini Lisa Halbing olarak tanıttı; yüzündeki tebessümün sahte olduğunu Wallander anında anlamıştı.
“Görüşebilir miyiz?” diye sordu kadın atılgan bir tavırla.
“Ne hakkında?” diye sordu Wallander, midesine çoktan kramplar girmeye başlamıştı.
“Ne düşünüyorsunuz?”
“Ben bir şey düşünmüyorum.”
Fotoğrafçı bir dizi fotoğrafını çekti. Wallander’in ilk tepkisi adama bir yumruk atmak olacaktı ama böyle bir şey yapmadı tabii. Onun yerine adamdan içeride fotoğraf çekmeyeceğine dair söz aldı; burası onun özel mülküydü. Hem fotoğrafçı hem de Lisa Halbing özeline saygı göstereceklerine söz verdikten sonra içeri girdiler. Wallander mutfaktaki masaya geçmeleri için yer gösterdi. Onlara kahve ile kurabiye pişirmeyi seven bir komşusundan birkaç gün önce gelen kekten ikram etti.
Kahve ikramı bittikten sonra, “Hangi gazetedensiniz?” diye sordu. “Sormayı unuttum.”
“Söylemem gerekirdi.” Lisa çok fazla makyaj yapmıştı ve fazla kilolarını bol bir tunik bluz altında gizliyordu. Otuzlarındaydı, bir parça Linda’ya benziyordu, gerçi kızı asla bu kadar makyaj yapmazdı.
“Birkaç farklı gazete için çalışıyorum,” dedi Halbing. “Elimdeki hikâye iyi olduğunda en iyi ödeyen gazeteye satarım.”
“Şu an benim iyi bir hikâye olduğumu düşünüyorsunuz, öyle mi?”
“Birden ona kadar derecelendirirsek ancak dört edersiniz, daha fazla değil.”
“Ya restoranda garsonu vurmuş olsaydım?”
“O zaman mükemmel bir on alırdınız. Bu ön sayfaya manşet olurdu.”
“Olayı nereden öğrendiniz?”
Fotoğrafçı kamerasını kullanmak için kıvranıyordu ama sözünü tuttu. Lisa Halbing yüzündeki yapmacık tebessümü hâlâ koruyordu.
“Bu soruya cevap vermeyişimi herhâlde anlayışla karşılarsınız.”
“Sanırım size haber uçuran kişi garsondu.”
“Aslında o değildi ama bundan başka bir şey söylemeyeceğim.”
Wallander biraz düşününce iş arkadaşlarından birinin ayrıntıları sızdırmış olabileceğini anladı. Hepsi olabilirdi, hatta Lennart Mattson’un kendisi bile ya da Malmö’den gelen o müfettiş. Bu işten ne kadar para kazanıyorlardı? Polislik yaptığı bunca yıldır şu ‘haber sızdırma’ konusu hep bir sorun olmuştu ama bugüne dek kendisi hiç hedef olmamıştı. Ne o bir gazeteciyle görüşmüş ne de arkadaşlarından birinin böyle bir şey yaptığına