Huzursuz Adam. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Huzursuz Adam - Хеннинг Манкелль страница 7

Huzursuz Adam - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

misafir koltuğuna oturdu.

      “Ne oldu? Sen bu notları bana gerçekten önemli bir şey varsa yazarsın.”

      Martinson şaşkınlıkla ona baktı.

      “Seninle konuşmak istediğim konuyu bilmediğini mi söylüyorsun?”

      “Hayır. Bilmeli miyim?”

      Martinson cevap vermeyip kendini zaten kötü hisseden Wallander’e bakmaya devam etti.

      “Burada oturup tahmin etmeye çalışmayacağım,” dedi sonunda. “İstediğin nedir?”

      “Seninle neden konuşmak istediğimi hâlâ bilmiyor musun?”

      “Hayır.”

      “Bu, işleri daha da zorlaştırıyor.”

      Martinson çekmeceyi açıp Wallander’in beylik tabancasını çıkardı ve masanın üzerine onun önüne koydu.

      “Sanırım artık neden bahsettiğimi anladın?”

      Wallander tabancaya dikti gözlerini. Sırtından aşağı bir ürperdi geçti; neredeyse akşamdan kalma hâlini bile ortadan kaldıracak kuvvette bir ürperti. Silahını dün gece temizlediğini hatırlıyordu ama… Sonrasında ne olmuştu? Hafızasını zorladı. Silah mutfak masasından Martinson’un masasına uçmuştu! Ama oraya nasıl geldiğini ve bu arada neler olup bittiğini hatırlamıyordu. Verebileceği bir açıklama, ileri sürebileceği bir bahane yoktu.

      “Dün gece bir restorana gittin,” dedi Martinson. “Neden silahını da yanına aldın?”

      Wallander duyduklarına inanamaz gibi başını iki yana sallıyordu. Hâlâ hatırlayamıyordu. Ystad’a giderken onu alıp cebine mi koymuştu? Her ne kadar imkânsız görünse de belli ki götürmüştü işte!

      “Bilmiyorum,” dedi kabullenerek. “Bir şey hatırlamıyorum. Bana sen söyle.”

      “Buraya gece yarısı bir garson geldi,” dedi Martinson. “Canı sıkkındı çünkü tabancayı senin oturduğun bankta bulmuş.”

      Wallander’in aklında belli belirsiz şeyler bir görünüp bir kayboluyordu. Cep telefonunu kullanmak istediğinde mi silahı cebinden çıkarmıştı acaba? Evet ama, onu orada nasıl unutabilmişti?

      “Neler olduğunu hiç bilmiyorum,” dedi. “Ama herhâlde evden çıkarken onu da cebime koymuş olmalıyım.”

      Martinson ayağa kalktı ve kapıyı açtı.

      “Kahve ister misin?”

      Wallander başını iki yana salladı. Martinson holde kayboldu. Wallander silaha uzandı ve dolu olduğunu gördü. Birden ter basmıştı. Kendini vurma fikri aklından gelip geçti. Silahın namlusunu pencereye doğru çevirdi. Martinson geri gelmişti.

      “Bana yardım eder misin?” diye sordu Wallander.

      “Korkarım bu kez olmaz. Garson seni tanımış. Buradan doğruca patrona gitmen gerekecek.”

      “Onunla çoktan konuştun mu?”

      “Konuşmasam görevimi yerine getirmemiş olurdum.”

      Wallander’in diyecek bir şeyi yoktu. Orada sessizce oturdular. Olmadığını iyi bildiği hâlde bir çıkış yolu arıyordu.

      “Ne olacak peki şimdi?” diye sordu sonunda.

      “Ben de talimatnameyi okuyup bilgi edinmeye çalışıyordum. Bununla ilgili kurum içi soruşturma açılacak tabii. Ayrıca bir de garsonun basına haber sızdırma ihtimali de var; adı Ture Saage bu arada, yani eğer hâlâ bilmiyorsan diye söylüyorum. Bugünlerde satacak değerde bilgin varsa birkaç kron kazanabilirsin. Dikkatsiz, sarhoş polisler de bir hayli iyi kazandırırlar.”

      “Umarım ona ağzını sıkı tutmasını tembih etmişsindir?”

      “Tabii ettim! Hatta ona bir polis soruşturmasıyla ilgili herhangi bir ayrıntıyı dışarı sızdırırsa tutuklanabileceğini bile ima ettim ama sanırım blöf yaptığımı anladı.”

      “Onunla ben konuşayım mı?”

      Martinson masasının üstünden öne eğildi. Wallander onun hem yorgun hem de sıkıntılı olduğunu görebiliyordu. Bu kendisini üzdü birden.

      “Kaç yıldır birlikte çalışıyoruz? Yirmi mi? Daha fazla mı? Bana ne yapmam gerektiğini ilk gösteren sendin. Bana gerekirse çıkışırdın ama hakkımı da verirdin. Şimdi ne yapman gerektiğini söyleme sırası bende. Hiçbir şey yapmayacaksın. Her şeyi daha da kötü hâle getirirsin. Garsonla konuşma, kimseyle konuşma. Lennart dışında kimseyle. Onu hemen şimdi görmen gerekiyor. Seni bekliyor.”

      Wallander başını sallayıp ayağa kalktı.

      “Bu konuda elimizden geleni yapacağız,” dedi Martinson.

      Wallander onun ses tonundan çok da ümitli olmadığını anladı.

      Silahına uzandı ama Martinson başını iki yana salladı.

      “O burada kalsa iyi olur,” dedi.

      Wallander koridora çıktı. Kristina Magnusson geçiyordu, avuçlarının arasında bir kupa kahve vardı. Kadın onu başıyla selamladı. Wallander onun da bildiğini anladı. Her zaman yaptığı gibi dönüp kadını arkadan incelemedi. Onun yerine lavaboya gidip kapıyı kilitledi. Lavabonun üstündeki ayna çatlaktı. Tıpkı benim gibi, diye düşündü Wallander. Yüzünü yıkadı, kuruladı, kan çanağına dönmüş gözlerini inceledi bir süre. Aynadaki çatlak yüzünü ikiye ayırıyordu.

      Wallander tuvalet klozetinin üstüne oturdu. İçini rahatsız eden başka bir duygu vardı, sadece yaptığı şey yüzünden hissettiği utanç ve korku değildi. Böyle bir şey daha önce hiç olmamış, beylik tabancasını kuralları çiğneyecek şekilde hiç kullanmamıştı. Onu ne zaman yanında eve götürse, komşularıyla ara sıra çıktığı yaban tavşanı avında kullandığı ruhsatlı çiftesini sakladığı dolaba kaldırıp kilitlerdi. Onu asıl sarhoş olmaktan çok daha çok etkileyen bir şey vardı: yabancısı olduğu bir unutkanlık hâli. Etrafta yakacak ışık bulamadığı bir karanlık.

      Sonunda emniyet müdürüne gitmek için ayağa kalktığında yirmi dakikadır tuvalette oturduğunu fark etti. Eğer Martinson müdürü arayıp ona gelmek üzere olduğumu bildirdiyse büyük olasılıkla kaçtığımı sanacaklar, diye düşündü. Ama ortada kaçmayı gerektirecek kadar da kötü bir durum yoktu.

      Lennart Mattson, iki kadın emniyet müdürünün ardından Ys-tad’daki bu pozisyona geçen yıl getirilmişti. Genç bir adamdı, daha kırkında bile değildi ve polis bürokrasisi içinde şaşırtıcı bir hızla yükselmişti; bugünlerde çoğu kıdemli memur bu şekilde yükseliyordu. Aktif görev yapan polislerin çoğu gibi Wallander de bu yoldan başa getirilmeyi, polis teşkilatının görevini tam olarak yapmasına ket vuracak bir durum olarak görüyordu. İşin kötü tarafı, Mattson Stockholm’den gelmişti ve Skåne aksanını anlamakta zorluk çektiğinden yakınırdı. Wallander bazı iş arkadaşlarının

Скачать книгу