Huzursuz Adam. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Huzursuz Adam - Хеннинг Манкелль страница 5

Huzursuz Adam - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

konuştum,” dedi kızı.

      “O da mı geliyor?”

      “Hayır.”

      “Neden gelmiyor?”

      Linda omuz silkti.

      “Sanırım sağlığı iyi değil.”

      “Nesi var?”

      Linda cevap vermeden önce gözlerini babasına dikip uzun uzun baktı.

      “Fazla içki. Sanırım artık eskisinden de çok içiyor.”

      “Bunu bilmiyordum.”

      “Bilmediğin çok şey var.”

* * *

      Wallander, Hans von Enke’nin ailesiyle tanışmak için yemek davetini kabul etti. Babası Håkan von Enke, İsveç Deniz Kuvvetleri’nden emekli bir komutandı ve denizaltı avlayan, hem denizaltı hem de su üstü gemilerin komutanlığını yapmıştı. Linda tam emin değildi ama bir keresinde, askeri birliklerin düşmana ne zaman ateş edeceklerinin emrini veren bir ekibin içinde de yer aldığını sanıyordu. Hans von Enke’nin annesi Louise’di ve yabancı dil öğretmeniydi. Hans tek çocuktu.

      Linda konuşmasını bitirince, “Ben sosyetiklerle görüşmeye pek alışık bir insan değilim,” dedi Wallander karamsar bir tavırla.

      “Onlar da herkes gibi. Bence konuşacak pek çok şey bulacaksın.”

      “Mesela?”

      “Bulursun bir şeyler. Böyle kötümser olma.”

      “Kötümser olmaya çalışmıyorum! Sadece diyorum ki…”

      “Yemek saat altıda. Geç kalma. Ayrıca Jussi’yi de getirme. Rahat durmayacaktır.”

      “Jussi söz dinleyen bir köpek. Kaç yaşlarında bu insanlar, Hans’ın anne babası yani?”

      “Håkan yakında yetmiş beş olacak; Louise ondan bir iki yaş genç. Ayrıca Jussi ona söylediğin hiçbir şeyi yapmıyor, bunu biliyorsun; sanırım onu doğru dürüst eğitemediğin için. Neyse ki bende daha iyi sonuç vermiş.”

      Wallander cevap vermeye fırsat bulamadan Linda odadan çıkmıştı. Bir iki saniye, son sözü hep kızı söylediği için bozulması gerektiğini düşünse de beceremedi ve yeniden kâğıtlarına döndü.

      Hans von Enke’nin ailesiyle tanışmak üzere yola koyulduğu cumartesi günü mevsim normallerinin dışında bir yağmur atıştırmaktaydı. Sabahın erken saatlerinden beri ofisindeydi ve kim bilir kaçıncı defa silah tüccarının ölümü ve çalınan revolverlerle ilgili soruşturmanın en önemli kısımlarının üstünden geçiyordu. Hırsızları tespit ettiklerini sanıyordu ama ellerinde hâlâ bir delil yoktu. Ben anahtarı aramıyorum, diye düşündü. Ben, bir deste anahtarın uzaktan da olsa incecik çınlayışını duymaya çalışıyorum. Saat üç olduğunda elindeki muazzam miktardaki evrakın yarısına gelmişti. Eve gitmeye karar verdi; bir iki saat kestirip sonra da akşam yemeği daveti için giyinecekti. Linda, Hans’ın ailesinin bazen biraz fazla ciddi giyindiklerini söylemiş, o nedenle babasına da en iyi takım elbisesini giymesini salık vermişti.

      “Sadece cenazelerde giydiğim bir takımım var,” dedi Wallander. “Ama herhâlde kravatım beyaz olmamalı, ne dersin?”

      “Eğer kötü geçeceğine bu kadar eminsen belki gelmemelisin.”

      “Şaka yapmaya çalışıyordum sadece.”

      “Ama beceremedin. En az üç tane lacivert kravatın var. Onlardan birini seç.”

      Wallander Löderup’tan gece yarısı taksiyle dönerken akşamın beklediğinden çok daha güzel geçtiğini düşünüyordu. Emekli komutan ve karısıyla sohbet güzeldi. Genelde insanların, bir polis memuru oluşuna gizlemeye gerek görmedikleri bir küçümsemeyle baktıklarını düşünür, tanımadığı insanlarla ilk görüşmesinde bu nedenle her zaman tetikte olurdu ama her ikisinde de böyle bir tepki sezinlememişti. Tam tersine gerçek bir merakla mesleğine karşı büyük ilgi göstermişlerdi. Dahası Håkan von Enke, İsveç polis teşkilatının yapılanması ve Wallander’in de hak verdiği bazı nam salmış suç soruşturmalarının yolunda gitmeyen yönleri hakkında bilgi sahibiydi. Bu arada kendisi de denizaltılar ile İsveç Donanması ve İsveç Savunma Hizmetleri’nde hâlihazırda devam eden küçülmeye gitme konusuyla ilgili sorular sorma fırsatı bulmuş, aydınlatıcı ve bir o kadar da eğlendirici cevaplar almıştı. Louise von Enke ise hemen hemen hiç konuşmadan bütün gece yüzünde tebessümle öylece oturmuş, diğerlerinin konuşmalarını dinlemişti.

      Wallander bir taksi çağırdıktan sonra Linda onu bahçe kapısına kadar geçirmişti. Koluna girip babasına sokulmuş, başını da omzuna dayamıştı; bunu sadece babasından memnun olduğu zamanlar yapardı.

      “Eee, becerebildim mi bakalım?”

      “Hiç olmadığın kadar iyiydin, baba. Canın isterse yapabiliyorsun.”

      “Neyi yapabiliyorum?”

      “Kibar davranmayı. Hatta polislikle ilgisi olmayan konularda bile istersen akıllıca sorular sorabiliyorsun.”

      “Onlardan hoşlandım ama annesini fazla tanıyabildiğimi söyleyemem.”

      “Louise’i mi? O hep öyledir. Fazla konuşmaz ama dinlemesini hepimizden iyi bilir.”

      “Biraz gizemli biri gibi.”

      Yürüyerek ana yola çıkmışlar, bütün gece çiseleyen yağmurdan korunmak için bir ağacın altında duruyorlardı.

      “Ben senden daha gizemli olanını görmedim,” dedi Linda. “Yıllarca hep gizlediğin bir şeyler olduğunu sandım; ve sonra sadece çok az gizemli insanın gerçekten bir şeyler sakladığını öğrendim.”

      “Ve ben onlardan biri değilim, öyle mi?”

      “Sanmıyorum. Yanılıyor muyum?”

      “Sanırım haklısın. Ama bazen insanlar sırları olduğunun farkında bile olmadan bir şeyler saklarlar.”

      Taksinin far ışıkları gecenin karanlığını yardı. Taksi şirketlerinde giderek daha fazla kullanılmaya başlanan o minibüs tarzı araçlardan biriydi.

      “Bu otobüs gibi şeylerden nefret ediyorum,” dedi Wallander.

      “Kendi kendini doldurmaya başlama yine! Arabanı yarın getiririm sana.”

      “Saat ondan sonra emniyette olacağım. Haydi artık içeri gir ve bak bakalım benim hakkımda ne düşünmüşler, öğren. Yarın tam bir rapor istiyorum.”

      Kızı ertesi gün saat on bire doğru arabayı getirip bıraktı.

      “Güzel,” dedi her zamanki gibi kapıyı tıklatmadan ofisine dalarak.

      “Nedir güzel olan?”

      “Senden hoşlanmışlar.

Скачать книгу