Scarlet Pimpernel. Baroness Emma Orczy

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Scarlet Pimpernel - Baroness Emma Orczy страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Scarlet Pimpernel - Baroness Emma Orczy

Скачать книгу

genç efendinin kendisi, arkadaşı Sör Andrew Ffoulkes ve diğer genç asil adamlar, bu kişilerin o zalim şeytanların pençelerinden kurtulmalarına yardımcı oldular.”

      Bu, sürekli mızmızlanan Bay Hempseed için çok fazlaydı.

      “Tanrım! Bunu neden yapıyorlar acaba? Diğer halkların işlerine burnumuzu sokmayı uygun görmüyorum. Zira Kutsal Kitap şöyle diyor…”

      “Bay Hempseed, Bay Pitt’in yakın arkadaşı olmanıza rağmen, Bay Fox’a katılıp ‘Bırakın öldürsünler!’ diyorsunuz,” diye araya girdi Jellyband, ufaktan dokundurarak.

      “Affedersiniz, Bay Jellyband, öyle bir şey dediğimi hatırlamıyorum,” diye kısık bir sesle yanıt verdi Bay Hempseed.

      Ne var ki Bay Jellyband’in konuyu kapatmaya pek niyeti yoktu.

      “Ya da belki de buraya gelip katliamlarını biz İngilizlere haklı gösterme amacı taşıyan Fransızlardan birkaçıyla arkadaş olmuşsunuzdur.”

      “Ne demek istediğinizi anlamıyorum, Bay Jellyband,” diye çıkıştı Bay Hempseed, “Tek bildiğim…”

      “Tek bildiğim,” diye araya girdi yüksek bir sesle taverna sahibi, “Mavi Yüzlü Ayı Tavernası’nın sahibi olan arkadaşım Peppercorn, bu topraklarda görebileceğiniz en sadık ve en hakiki İngiliz-di. Bir de şimdi bakın! O kurbağa yiyicilerle arkadaş oldu ve onları edepsiz, tanrıtanımaz kıllı casuslar olarak değil, İngilizlerle birmiş gibi görüp hepsiyle düşüp kalktı. Aynen öyle! Peki ne oldu? Şimdilerde Peppercorn’un tek konuştuğu şey devrim, özgürlük, aristokratlara ölüm vesaire vesaire. Tıpkı Bay Hempseed gibi!”

      “Affedersiniz, Bay Jellyband,” diye tekrar araya girdi Bay Hempseed kısık bir sesle. “Sanıyorum ki hiç öyle bir şey…”

      Bay Jellyband, genel kitleye hitap ediyordu. Oradaki herkes, ağızları açık ve hayrete düşmüş şekilde Bay Peppercorn’un kusurlarına dair beyanları dinliyordu. Bir masadaki iki müşteri ki kıyafetlerine bakılırsa beyefendilerdi, henüz bitmemiş domino oyunlarını bir kenara itip bir süre dinlediler, Bay Jellyband’in uluslararası fikirlerinden keyif aldıkları çok açıktı. O sırada birisi, hareketli dudaklarının köşelerinde dolaşan alaylı bir gülüşle, Bay Jellyband’in odanın ortasında dikildiği yere doğru döndü.

      “Dürüst arkadaşım, görünüşe göre casus dediğin bu Fransızların, arkadaşın Bay Peppercorn’un fikirlerini bozacak kadar zeki adamlar olduğunu düşünüyorsun. Peki bunu nasıl başardılar, onu hiç düşündün mü?” diye sordu sakince.

      “Tanrım! Efendim, sanıyorum ki onu konuşarak ikna ettiler. Bu Fransızların çenelerinin çok iyi olduğunu duydum. Buradaki Bay Hempseed, onların bazı insanları nasıl parmaklarında oynattıklarını size anlatabilir.”

      “Gerçekten öyle mi, Bay Hempseed?” diye sordu yabancı, kibar bir şekilde.

      “Hayır efendim!” diye cevapladı Bay Hempseed, çok rahatsız olmuştu. “Sorduğunuz sorunun cevabını bilmiyorum.”

      “Peki öyleyse,” dedi yabancı. “Onurlu efendim, umalım ki bu zeki casuslar sizin olağanüstü sadık fikirlerinizi de çelmesin.”

      Bay Jellyband kendini tutamayıp bu curcuna içinde bir kahkaha patlattı ve ona borçlu olanlar da bu kahkahaya katıldı.

      “Hahaha! Hohoho! Hehehe!” Olabilecek her şekilde güldü; çenesi ağrıyana ve gözlerinden yaşlar gelene dek gülmeye devam etti. “Benim! Duydunuz mu şunu? Benim fikirlerimi çelebileceklermiş, duydunuz mu, ha? Tanrı sizi bağışlasın efendim, fakat çok tuhaf şeyler söylüyorsunuz.”

      Bay Hempseed, “Peki Bay Jellyband, ancak Kutsal Kitap ne diyor unutmayın: Sağlam durduğunu sanan kişi dikkat etsin, her an düşebilir,” diye cevap verdi.

      “Şunu göz önünde bulundurun Bay Hempseed,” dedi Jelly-band, hâlâ gülmekten karnını tutuyordu. “Kutsal Kitap beni tanımıyordu. Niye o katil Fransızlarla oturup bir bardak bira içeyim ki? Üstelik fikirlerimi hiçbir şey değiştiremez. Yaa! O kurbağa yiyicilerin Kral’ın İngilizcesini bile konuşamadıklarını duydum, yani garip dillerini konuşmaya çalıştıklarını görürsem onları hemen tanırım, bu kadar basit! Ne demişler, tehlikeyi erken sezen, erken silahlanır.”

      “Kesinlikle öyle, dürüst dostum,” diye onayladı yabancı büyük bir neşeyle. “Görüyorum ki çok zeki bir adamsınız, yirmi Fransıza bedelsiniz. Bu yüzden şerefli efendim, onurunuza içmek istiyorum, bu şişeyi benimle bitirme onurunu gösterirseniz çok memnun olurum.”

      “Çok naziksiniz efendim,” dedi Bay Jellyband, kahkaha tufanından geriye kalan gözyaşlarını siliyordu. “Tabii ki bitiririm.”

      Yabancı, bir çift bardağı şarapla doldurdu, birini hanın sahibine diğerini de kendine aldı.

      “Hepimiz sadık İngilizleriz,” dedi, bu sırada ince dudaklarında nüktedan bir gülümseme vardı. “Ancak ne kadar sadık olursak olalım, Fransa’dan bize gelen şeyler arasında en azından bu içeceğin iyi bir şey olduğunu kabul etmeliyiz.”

      “Tabii! Bunu hiçbirimiz inkâr edemeyiz efendim,” diye onayladı taverna sahibi.

      “Öyleyse İngiltere’deki en iyi ev sahibine, şerefli hancımız Bay Jellyband’e içelim,” dedi yabancı yüksek bir sesle.

      “Oooo!” diye eşlik etti orada bulunan herkes. Sonrasında alkışlar koptu. Kupaların ve bardakların masa üzerinde çıkardığı müzikal tıkırtı, birçok konuşma üzerine atılan yüksek sesli kahkahalara ve Bay Jellyband’in “Tanrının cezası bir yabancının düşüncelerimi çelmesini bir düşünün! Ne manzara ama! Tanrı sizi korusun efendim, ancak çok tuhaf şeyler söylüyorsunuz,” nidalarına eşlik ediyordu.

      Yabancı, bu değişmeyecek gerçeğe tüm kalbiyle katıldı. Gerçekten de Bay Jellyband’in tüm Avrupa kıtası sakinlerinin tastamam değersiz olduğuna dair kökten yerleşmiş düşüncelerini herhangi birinin değiştirebileceğini ileri sürmek çok abesti.

      Üçüncü Bölüm

      Sığınmacılar

      Bu sıralarda, Fransızlara ve yaptıkları şeylere karşı sesler İngiltere’nin her kesiminde yükselişe geçmişti. Fransız ve İngiliz kıyıları arasında iş yapan kaçakçılar ve meşru tüccarlar, suyun öte tarafından sürekli yeni haberler getiriyordu. Bu haberler, İngilizlerin kanının kaynamasına sebep oluyordu. Bu yüzden İngiliz halkı, kendi krallarını ve kralın tüm ailesini zindana atan, kraliçeye ve çocuklarına her türden onur kırıcı davranışta bulunan, şimdi ise tüm Bourbon Hanedanı’nın ve destekçilerinin kanını talep eden o katillerin “hak ettiklerini bulması” gerektiğini düşünüyordu.

      Marie Antoinette’in genç ve güzel arkadaşı Prenses de Lamballe’ın katledilmesi, İngiltere’deki herkesin kalbini tarif edilemez bir dehşetle doldurmuştu. Kraliyet ailesinin, tek günahları aristokrat bir soydan gelmek olan iyi üyelerinin idam edilmesi, tüm uygar Avrupa’nın intikam isteğiyle yanıp tutuşmasına yol açıyor gibiydi.

      Ne var ki kimse araya girmeyi göze alamadı. Burke, tüm hitabet

Скачать книгу