Scarlet Pimpernel. Baroness Emma Orczy
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Scarlet Pimpernel - Baroness Emma Orczy страница 8
“Majesteleri Kral’a!” diye tekrar etti Efendi Antony ve Sör Andrew, sadakatle kadeh kaldırırken.
“Majesteleri Fransa Kralı Louis’ye!” diye ekledi Sör Andrew, büyük bir ciddiyetle. “Tanrı onu korusun ve düşmanlarına karşı galip kılsın.”
Herkes sessizce kadeh kaldırdı. O sıralarda kendi halkının esiri olan Fransa Kralı’nın talihsiz kaderi, Bay Jellyband’in güleç çehresini bile hüzne boğmuş gibi görünüyordu.
“Ayrıca çok değerli mösyö, Tournay de Basserive Kontu’na!” diye ekledi neşeyle Efendi Antony. “Umarım çok geçmeden onu da İngiltere’de ağırlayabiliriz.”
“Ah mösyö,” dedi Kontes, hafif titrek eliyle bardağını dudaklarına götürürken. “Bunun için ümitlenmeye cüret edemiyorum.”
Efendi Antony’ye çorba servis edildikten birkaç dakika sonra tüm muhabbet sona erdi, bu sırada Jellyband ve Sally herkesin yemeğe başlayabilmesi için tabakları uzatıyorlardı.
“İnanın, madam!” dedi Efendi Antony kısa bir süre sonra, “Benimki beyhude bir kadeh kaldırma değildi. Kendinizin, Matmazel Suzanne’in ve dostum Vikont’un güvenle İngiltere’ye vardığını gördüğünüze göre, eminim ki Kont’un kaderi için daha umutlu hissediyorsunuzdur.”
“Ah, mösyö,” diye cevap verdi Kontes, büyük bir iç çekti. “Tanrıya güveniyorum, umutlanmak ve dua etmekten başka yapabileceğim bir şey yok.”
“Evet, madam!” diye araya girdi Sör Andrew Ffoulkes, “Tanrıya sonuna dek güvenin, ancak tıpkı bugün sizi getirdikleri gibi Kont’u da Kanal’dan güvenle geçirecek bu İngiliz dostlarınıza da azıcık güvenin.”
“Tabii ki, tabii ki mösyö,” diye cevap verdi kadın. “Size ve arkadaşlarınıza güvenim sonsuz. Emin olun, şanınız tüm Fransa’ya yayılmış durumda. Bazı dostlarımın o korkunç devrimci mahkemelerin pençesinden kaçış şekli âdeta bir mucizeydi ve tüm bunlar siz ve arkadaşlarınız sayesinde gerçekleşti.”
“Biz yalnızca işi yapan elleriz, Madam Kontes.”
“Fakat eşime gelince mösyö,” dedi Kontes, dökülmemiş gözyaşları sanki sesini perdeliyordu, “o öyle bir tehlikenin içinde ki… Çocuklarım olmasa… Onu asla yalnız bırakmazdım. Ona ve çocuklarıma karşı olan sorumluluğum arasında paramparça oldum. Zira çocuklarım, bensiz gelmeyi reddettiler. Siz ve arkadaşlarınız da büyük bir ciddiyetle, kocamın güvende olacağını temin ettiniz. Ancak… Ah! İşte şimdi buradayım. Güzel ve özgür İngiltere’de sizlerle beraberken onu düşünüyorum, canını kurtarmaya çalışıyor, zavallı bir yaratıkmışçasına kovalanıyor… Ne büyük bir dert içinde… Ah! Onu bırakmamalıydım. Onu bırakmamalıydım!”
Zavallı kadın tamamen çökmüştü; bitkinlik, keder ve hisleri, sert mizaçlı aristokrat tabiatına karşı galip gelmişti. Kendi kendine sessizce ağlıyordu. Suzanne hemen ona doğru koşup öpücükleriyle gözyaşlarını dindirmeyi denedi.
Efendi Antony ve Sör Andrew, Kontes konuşurken onu bölmemek için hiçbir şey söylemediler. Onun adına üzüldüklerine şüphe yoktu, sessizlikleri bunun doğrudan kanıtıydı. Çünkü İngiltere, İngiltere olduğundan beri, İngilizler her zaman kendi duyguları ve başkalarına olan şefkatleri sebebiyle mahcup hissediyorlardı. Bu yüzden iki genç adam hiçbir şey söylemediler ve duygularını gizlemek için ellerinden geleni yaptılar, süklüm püklüm olmuşlardı.
“Bana sorarsanız, mösyö,” dedi Suzanne aniden, gür kahverengi bukleleri arasından Sör Andrew’a doğru bakıyordu. “Size sonuna kadar güveniyorum ve tıpkı bugün bizi getirdiğiniz gibi, çok sevgili babamı da sağ salim bir şekilde İngiltere’ye ulaştıracağınızı biliyorum.”
Bu sözler, o denli büyük bir güvenle, o denli büyük bir umut ve inançla söylenmişti ki sanki bir sihir gibi annesinin gözyaşlarını yok edip herkesin dudaklarına bir gülümseme kondurdu.
“Yapmayın! Beni utandırıyorsunuz matmazel,” diye cevap verdi Sör Andrew. “Her ne kadar canımı sizin için verecek olsam da ben yalnızca, sizin kaçışınızı planlayan ve uygulayan büyük liderimizin ellerindeki basit bir aracım.”
Bu sözleri o kadar candan, o kadar coşkun bir şekilde söylemişti ki Suzanne’in gözleri gizlenemez bir hayranlıkla onun üzerine kilitlenmişti.
“Lideriniz mi mösyö?” dedi Kontes, büyük bir hevesle. “Ah! Tabii ya, bir lideriniz olmalı. Bunu daha önce nasıl düşünemedim! Fakat söyleyin bana, o nerede? Bir an önce gitmeli, çocuklarımla birlikte ayaklarına kapanıp bizlere yaptığı iyilikler için ona teşekkür etmeliyim.”
“Maalesef madam!” dedi Efendi Antony. “Bu imkânsız.”
“İmkânsız mı? Neden?”
“Çünkü Scarlet Pimpernel kendini göstermeden çalışır ve kimliği yalnızca, çok ciddi bir gizlilik yemini etmiş yakın takipçileri tarafından bilinir.”
“Scarlet Pimpernel mi?” dedi Suzanne, şen şakrak bir kahkahayla. “Fakat niye? Ne kadar da gülünç bir isim! Scarlet Pimpernel nedir mösyö?”
Çok büyük bir merakla Sör Andrew’a baktı. Genç adamın yüzü neredeyse şekil değiştirdi. Gözleri coşkunlukla parlıyordu; liderine olan bağlılığı, sevgisi ve hayranlığı âdeta yüzünden okunuyordu. “Matmazel, Scarlet Pimpernel,” dedi en sonunda, “İngiltere’de sıradan bir yol kenarı çiçeğidir. Gelgelelim aynı zamanda tüm dünyadaki en iyi ve en cesur adamın kimliğini gizlemek için seçtiği isimdir; böylece o adam, üstlendiği asil görevi tamamlama konusunda daha başarılı olabilir.”
“Ah, tabii,” diye araya girdi genç Vikont, “bu Scarlet Pimpernel’i duymuştum. Küçük, kırmızı bir çiçek değil mi? Evet! Diyorlar ki, Paris’te ne zaman bir kralcı İngiltere’ye kaçmayı başarsa o şeytan savcı Foucquier-Tinville, üstünde bu küçük çiçeğin olduğu bir kâğıt alıyormuş. Doğru mu bu?”
“Evet, bu doğru,” diye onayladı Efendi Antony.
“Öyleyse bugün de öyle bir kâğıt almıştır.”
“Tabii ki.”
“Ah! Kim bilir neler söyledi!” dedi Suzanne neşeyle. “Duydum ki onu korkutan tek şey, o küçük kızıl çiçeğin resmiymiş.”
“Bana inanın, o kızıl çiçeğin şeklini incelemek için eline daha bir sürü fırsat geçecek,” dedi Sör Andrew.
“Ah mösyö,” diye iç çekti Kontes. “Tüm bunlar, kulağa bir macera hikâyesi gibi geliyor, hiç anlayamıyorum.”
“Neden sorguluyorsunuz ki madam?”
“Tamam da bana şunu söyleyin, neden lideriniz ve siz, hiç tanımadığınız Fransız erkekler ve kadınlar için paralarınızı harcıyor, hayatlarınızı riske atıyorsunuz? Fransa’ya ayak bastığınız andan itibaren hayatınız tehlikeye giriyor.”
“Macera,