Scarlet Pimpernel. Baroness Emma Orczy
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Scarlet Pimpernel - Baroness Emma Orczy страница 6
Sally koşarak geri geldi, çok heyecanlı ve telaşlıydı. Tavernadaki neşeli kitle dışarıdaki sesten bihaberdi; ancak Sally sırılsıklam olmuş atıyla birlikte bir adamın Balıkçı Misafirhanesi’nin kapısında durduğunu görmüştü. Seyis çocuk atı ahıra götürmek için ayaklandığında, güzel Sally de ziyaretçiyi karşılamak için ön kapıya doğru gitti. Tavernadan geçerken “Baba, sanırım bahçede Efendi Antony’nin atını gördüm,” dedi.
O sırada kapı dışarıdan açıldı, yağmurdan sırılsıklam olmuş koyu renkli kıyafetin sardığı bir kol, güzel Sally’nin beline sarıldı; aynı anda candan bir ses tavernanın cilalanmış kalasları arasında yankılandı.
“Tanrım, güzel Sally, kahverengi gözlerin ne keskin!” dedi içeri yeni giren adam, o an Bay Jellyband aceleyle ve büyük bir şevkle öne doğru atıldı, âdeta alarma geçmişti ve telaşlıydı, zira hanının en ayrıcalıklı konuklarından biri gelmişti.
“Tanrım, bu nedir böyle Sally?” diye ekledi Efendi Antony, Sally’nin çiçek açan yanaklarına bir öpücük kondururken, “Seni her gördüğümde daha da güzelleşmiş oluyorsun. Dürüst arkadaşım Jellyband, gençleri senin ince belinden uzak tutmak için çok uğraşıyor olmalı. Siz ne dersiniz Bay Waite?”
Efendiye olan saygısı ve bu şakaya dair hoşnutsuzluğu düşünülünce iki arada bir derede kalan Bay Waite, yalnızca tedirgin bir homurtuyla cevap verdi.
Efendi Antony Dewhurst, Exeter Dükü’nün oğullarından biriydi ve o günlerin standartlarına göre eksiksiz bir İngiliz beyefendisiydi. Uzundu, heybetliydi, geniş omuzları ve güleç bir yüzü vardı, kahkahası gittiği her yeri inletirdi. İyi bir centilmen, hayat dolu bir ahbaptı, kibar ve soylu bir insandı, mizacını bozacak bir zekâya sahip değildi, Londra’daki konuk salonlarının ve kasaba tavernalarının en sevilen konuklarından biriydi. Balıkçı Misafirhanesi’ndeki herkes onu tanırdı, çünkü Fransa’ya gidip gelmeyi severdi ve yoldan dönerken ya da yola çıkarken onurlu Bay Jellyband’in bir geceliğine misafiri olurdu.
Sally’nin belini bıraktığında Waite’e, Pitkin’e ve diğerlerine başıyla selam verdi, kurulanmak ve ısınmak için şöminenin önüne doğru gitti. Domino oyunlarına kaldıkları yerden devam eden iki yabancıya kısa fakat biraz şüpheyle dolu bir bakış attı, bir anlığına güler yüzünü derin bir ciddiyet, hatta bir endişe bulutu kapladı.
Ancak bu durum çok kısa sürdü, sonra saçlarına dokunan Bay Hempseed’e döndü.
“Ee, Bay Hempseed, meyveler nasıl?” diye sordu.
“Çok kötü efendim, çok kötü,” diye cevap verdi Bay Hempseed. “Ancak başımızda, krallarını ve tüm soylularını öldürecek Fransız serserilere göz yuman bir hükümet varken ne bekleyebiliriz ki…”
“Hayat bir garip!” diye cevap verdi Efendi Antony. “Gerçekten öldürecekler dürüst Hempseed, en azından ellerine geçirebildiklerini, maalesef! Fakat bu gece buraya, kendilerini o serserilerin pençelerinden kurtarabilmiş birkaç arkadaş gelecek.”
Genç adam bu sözleri söyler söylemez, köşede oturan sessiz yabancılara meydan okuyan bir bakış atmıştı sanki.
“Duyduğuma göre siz ve arkadaşlarınız sayesinde efendim,” dedi Bay Jellyband.
O an Efendi Antony’nin eli, onu uyarmak ister gibi taverna sahibinin koluna gitti.
“Sessiz!” dedi tartışmaya yer bırakmayacak bir şekilde, hiç düşünmeden tekrar yabancılara doğru baktı.
“Ah! Tanrı iyiliğinizi versin, onlardan zarar gelmez efendim,” dedi Jellyband. “Hiç kuşkunuz olmasın. Buradaki herkesin dost olduğunu bilmesem öyle konuşmazdım. Oradaki beyefendi de sizden iyi olmasın, tıpkı sizin gibi Kral George’un sadık ve hakiki bir hizmetkârı. Dover’a yeni geldi sayılır, buralarda bir iş kuruyor.”
“İş mi? Tanrım, herhalde cenaze işinde, zira bu zamana dek bu denli karanlık bir çehre görmemiştim.”
“Hayır efendim, sanıyorum ki eşini kaybetmiş ki bu da yüzündeki hüznü açıklıyor. Yine de kendisi bir dosttur, buna kefil olurum. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki bir kasaba tavernasının sahibinden daha iyi bir insan sarrafı yoktur.”
“Ah, peki öyleyse,” dedi Efendi Antony, bu tür meseleleri taverna sahibiyle konuşmaktan çekinmediği belliydi. “Yine de söyle bana, burada kalan başka birileri yok, değil mi?”
“Hayır efendim, başka kimse de gelmeyecek, yalnızca…”
“Yalnızca?”
“Siz efendimin burada görmek istemeyeceği kişiler değil.”
“Kim gelecek?”
“Efendim, Sör Percy Blakeney ve hanımı birazdan gelirler, fakat burada kalmayacaklar…”
“Leydi Blakeney mi?” diye sordu Efendi Antony, biraz şaşırmıştı.
“Evet efendim. Sör Percy’nin kaptanı biraz önce buradaydı. Hanımefendinin erkek kardeşinin bugün, Sör Percy’nin yatı DAY DREAM ile Fransa’ya geçeceğini, Sör Percy ve hanımının da onu son kez görmek için buraya geleceğini söyledi. Bu durum sizin keyfinizi kaçırmaz, değil mi efendim?”
“Hayır, hayır dostum, keyfimi kaçırmaz. Sally yemeği en iyi şekilde pişirir, yemek de Balıkçı Misafirhanesi’nde servis edilen en güzel yemek olursa hiçbir şey keyfimi kaçırmaz.”
“Hiç şüpheniz olmasın efendim,” dedi Sally, o sırada masaları yemek için ayarlamakla meşguldü. Masa, ortasındaki yıldızçiçeği demetlerinin müthiş renkleriyle, parlak kalaylı kadehleriyle, mavi porselenleriyle çok hoş ve çok davetkâr görünüyordu.
“Masayı kaç kişilik yapalım efendim?”
“Beş kişilik yer ayır güzel Sally, ancak yemek en az on kişilik olsun. Çünkü dostlarımız yorgun, sanıyorum ki açtırlar. Bana gelince, ant olsun bu gece bir oturuşta bir sığırı bile yiyebilirim.”
“Sanırım geldiler,” dedi Sally heyecanla, uzaktaki at nallarının ve tekerleklerin sesleri artık duyulabiliyordu, ses gitgide yaklaşıyordu.
Tavernada genel bir telaş vardı. Herkes, Efendi Antony’nin suyun ötesindeki güzel dostlarını görmek için can atıyordu. Sally, duvarda asılı küçük ayna parçasında hemen kendine baktı, saygıdeğer Bay Jellyband ise ayrıcalıklı konuklarını karşılamak üzere ayaklandı. Yalnızca köşedeki iki yabancı, tüm bu telaşa dahil olmadı. Sakin sakin domino oyunlarını bitirmeye çalışıyorlardı ve bir kez olsun bile kapıya doğru bakmadılar.
“Hemen ileride, kapı sağınızda Kontes,” dedi dışarıdan hoş bir ses.
“Ah! İşte oradalar, sağ salim geldiler,” dedi Efendi Antony büyük bir neşeyle, “Hadi güzel Sally, çorbaları ne kadar hızlı