Kayıp kıta: atlantis efsanesi. C. J. Cutcliffe Hyne

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kayıp kıta: atlantis efsanesi - C. J. Cutcliffe Hyne страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kayıp kıta: atlantis efsanesi - C. J. Cutcliffe Hyne

Скачать книгу

olmuyoruz. Modern bilimle birlikte eski Tanrılar’la bağlarımızı kopardık ve henüz hiçbir yeni Tanrı ortaya çıkmadı. Hayır, Yüce Efendim Deukalion, eğer senin rakibin olarak insanların dilinde dolaşan sadece Tanrılar olsaydı senin adın onlardan bin kat daha fazla bilinirdi.”

      “Efendimiz yaşlı kral artık öldüğüne göre,” dedim, “insan isimleri içinde Atlantis’te önce bu yeni İmparatoriçe’nin adı gelmeli.”

      “Kesinlikle öyle olacaktır,” diye cevapladı Tatho, ses tonunda sözlerinin arkasında daha fazlasını kastettiğini anlamamı sağlayan bir şey vardı. Onu mermer koltuklardan birine çektim ve samimiyetle ona doğru eğildim. “Şimdi ben, Yucatan’ın yeni Genel Valisi’ne değil, benim gibi Rahipler Klanı’nın bir üyesi olan, çok sayıda küçük yurt görevlerinde, mezralarda, köylerde, küçük kasabalarda, büyük kasabalarda yan yana çalıştığım, birlikte savaş tecrübesi kazandığım ve insanları yönetme sanatını öğrendiğim, büyük meşakkatle yüksek mevkilere eriştiğimiz eski dostum Tatho’ya konuşuyorum. Burada iki saatten daha az bir süre önce bana ait olan Tatho’nun özel mekânında konuşuyorum ve senden eskiden yaptığımız gibi her zamanki yalınlıkla bana cevap vermeni bekliyorum.”

      Yeni Genel Vali tuhaf bir şekilde iç geçirdi. “Artık yalın kelimelerle nasıl konuşulacağını neredeyse unuttum,” dedi. “Bu son günlerde sözleri o kadar parlatır hale geldik ki alenen söylenen çıplak gerçekler çok kaba gelebilir. Ama bir zamanlar, bir samanlık sahibi olmak için bile yasalar üzerinde uzun süreler kafa yorduğumuz o eski yılların hatırına ve aynı şekilde şimdi de isyankâr bir şehrin kaderine dair yasalar üzerinde kafa yormak zorunda olduğumuzu düşünerek seninle yine açık konuşmaya çalışacağım, Deukalion. Söyle bana eski dostum, nedir sormak istediğin?”

      “Bu yeni İmparatoriçe meselesi nedir?”

      Tatho kaşlarını çattı. “Bunu soracağını tahmin etmeliydim,” dedi.

      “O halde konuş. Yapılan tüm değişiklikleri anlat bana. Bu Phorenice, Atlantis’teki tahtını sallantıya sokacak ne yaptı?”

      Tatho’nun kaşları hâlâ çatıktı. “Senin Güneş Tanrımız kadar dürüst olduğunu bilmeseydim sorularında bir şeytanlık olduğunu düşünürdüm. Phorenice, onun politikalarını kibarca övmek dışında, başka bir amaçla tartışmaya cesaret eden kişilere tahammül edemiyor.”

      “İstersen bana bilgi vermeyebilirsin,” dedim, hafif bir ürpertiyle. Karşımdaki Tatho, benim yurdumdayken tanıdığım Tat-ho’dan farklı biri gibi görünüyordu; iş arkadaşım Tatho, Rahipler Koleji’nde benimle birlikte okuyan, pek çok şiddetli saldırıya benimle birlikte koşan, idaremiz altındaki halkların refahı için yapılan bütün zor işlerde benimle birlikte var gücüyle çalışan Tat-ho’dan farklıydı. Fakat ses tonumdaki değişikliği hemen fark edecek kadar hızlıydı.

      “Beni eski halime dönmeye zorluyorsun,” dedi, yarım bir gülümsemeyle, “ama insanın son yirmi yıl boyunca öğrendiği ve seninle konuşurken bile ihtiyatlı olması gerektiği gerçeğini unutmak oldukça zor. Yine de geri kalanlarımıza ne olmuş olursa olsun, en azından senin değişmediğin açıkça görülüyor ve eski dostum, eğer istersen sana hayatım pahasına güvenmeye hazırım. Aslında, sen bana Phorenice hakkında bildiğim her şeyi anlatmamı istediğinde, tam da bunu istemiş oldun.”

      Başımla onayladım. Bu, aramızda tam bir güvenin olduğu eski günlere benziyordu. “Tanrılar şimdi benim Atlantis’e dönmemi istiyor,” dedim, “ve ondan sonra neler olacağını sadece Tanrılar bilir. Ama bu Phorenice hakkında biraz bilgi edinmiş olarak onun bulunduğu kıyılara ayak basmanın bana çok faydası olurdu; çünkü şu anda onun hakkında, Avrupa ya da Orta Afrika’daki bazı yabaniler kadar bilgisizim.”

      “Ne anlatmamı istersin?”

      “Her şeyi anlat. Bildiğim tek şey, ülkenin eski kanunlarına göre bir erkeğin hükmetmesi gereken topraklarda bir kadın olarak onun saltanat sürdüğü; yasa, tüm yöneticilerin oradan seçilmesini şart koştuğu halde onun Rahipler Klanı’ndan bile olmadığı ve senin de dediğin gibi, tahtın sallanmasına sebep olduğu. O taht ki eski kral zamanında ebedi tepeler kadar sağlamdı, Tatho.”

      “O zamandan beri tarih çok yol aldı ve Phorenice bundan yararlandı. Onun kökenini biliyor musun?”

      “Sadece sana söylediğim kadarını biliyorum.”

      “O, dağlardaki bir domuz çobanının kızıydı; ama kendini mucizevi bir doğum ve yetiştirilmeyle Tanrılar’ın kızı olarak ilan ettiği için, şimdi bunun fısıltısı bile yapılmıyor. Onun soyunu sorgulamanın kutsala karşı saygısızlık addedileceğini hükme bağlayarak dünyevi kökenini hatırlatacak her şeyin yakılmasını buyurduğu için asıl gerçeğin yerini masal aldı. Öğrenmek istediğin şeyi anlatarak sana ne kadar güvendiğimi görüyorsun Deukalion.”

      “Bizim aramızda her zaman güven vardı.”

      “Biliyorum ama bu kuşkulanma alışkanlığını kırmak, seninle bile zor. Yine de benimle işkence arasındaki inancını daha da ileriye götüreyim. Zaemon’u hatırlarsın, domuz çobanının olduğu eyaletin valisiydi, Zaemon’un karısı, Phorenice’i gördü ve onu evlat edinerek kendi kızı gibi büyütmek üzere alıp götürdü. Domuz çobanıyla karısının buna itiraz ettiği söylenir. Belki de ettiler, her neyse, onların öldüğünü biliyorum; Phorenice, sanat ve zarafet eğitimi aldı, ayrıca Rahipler Klanı’nın kızı olarak yetiştirildi.”

      “Ama yine de o sadece evlat edinilmiş bir kızdı,” diye itiraz ettim.

      “Yaşı küçükken ‘evlatlık olmak’ onun unutulmasını istediği bir şeydi,” dedi Tatho, kuru bir ifadeyle, “ve dileklerini gerçeğe dönüştürmeyi erken yaşlarda öğrendi. Daha on beş yaşına gelmeden, sadece hane halkının kadınlarını değil, Zaemon’u ve Zaemon’un ötesinde eyaleti de yönettiği dillerde dolaşır olmuştu.”

      “Zaemon kültürlü biriydi,” dedim, “Tanrılar’ın sadık bir takipçisi ve yüksek gizemleri araştıran biriydi ama bir hükümdar olarak her zaman zayıf bir kişiydi.”

      “Phorenice’in karşısına faydalı fırsatların çıkmadığını söylemiyorum; ama o da çok parlak zekâlı biriydi. Geldiği yere kıyasla kendini çok iyi yetiştirmiş olması son derece takdire şayandı. Onun durumunda olan kadınlardan binde biri bile soyağacına hiç aldırış etmeyen, güçlü kuvvetli bir köylünün karısı olmaktan öteye gidemezdi. Ama Phorenice’e bir bak, bir asker gibi talim yapmaya ve tüm savaş aletlerini kullanmaya hevesli biriydi. Sonra kimse nasıl ya da neden olduğunu tam olarak anlayamadan eyalette bir isyan patlak verdi ve işte o ufak tefek genç kız, Zaemon’un birliklerine liderlik eden biri oldu.”

      “Ben onu tanıdığımda Zaemon, sahada alay konusu olan birine dönüştü.”

      “Gerisini dinle. Phorenice isyanı ustaca bastırdı ve yenilenlere iki seçenek tanıdı: ya kılıçtan geçirilecek ya da onun emrine gireceklerdi. Hepsi derhal onun saflarına geçtiler ve o andan itibaren de ona sadık kaldılar. Sana bir şey diyeyim mi Deukalion, o kadında insanı büyüleyen, olağanüstü bir çekicilik var.”

      “Karşımdaki insan, bunu fark etmiş gibi görünüyor.”

      “Elbette

Скачать книгу