Kayıp kıta: atlantis efsanesi. C. J. Cutcliffe Hyne

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kayıp kıta: atlantis efsanesi - C. J. Cutcliffe Hyne страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kayıp kıta: atlantis efsanesi - C. J. Cutcliffe Hyne

Скачать книгу

DÖNÜŞ

      Tatho’nun sözleri o gece uykumu kaçırmıştı. Kendimi Yucatan’daki yönetimime biraz fazla kaptırmış olduğum ve anayurdum Atlantis’te geçen olaylardan daha fazla haberdar olacak bir yol bulmaya çalışmadığım için hata yaptığımı düşünmeye başladım. Geçen uzun yıllar boyunca, oraya gemiyle gidip gelen denizci halkın konuşmalarının kısıtlandığını ve ancak İmparatoriçe’nin hoşuna giden ve sınırların ötesine sızmasına izin verdiği haberlerin konuşulduğunu fark etmiştim artık. Fakat dediğim gibi, ben kendimi tamamen kolonideki işlerime vermiştim ve onun üzerine kasıtlı olarak çekilen örtüyü kaldırmak gibi bir niyetim de hiç olmamıştı. Ayrıca amirlerinden sessizlik emri alan adamlardan, sırf özel merakım yüzünden bu emirlere karşı gelmelerini isteyerek onlara işkence etmek, her zaman benim prensiplerime aykırıydı.

      Fakat bizim Rahipler Klanımız’ın sıkı disiplini, bana hiçbir prosedür seçeneği tanımamıştı. Alışılmış olduğu gibi, bir anlık bir bildiriyle görevimden mahrum edilmiştim. O andan itibaren tüm belgeler ve otorite, halefim olan kişiye devredilmiş ve nezaket icabı daha biraz öncesine kadar benim olan piramitte bir gece daha güneş doğana dek misafir olarak kalmama izin verilebilecek olmasına rağmen, bölgeyi en hızlı şekilde terk etmem ve ivedilikle Atlantis’te hazır bulunmam emredilmişti.

      Tatho, hakkını vermek gerekir ki, benim çıkarlarımı kendi gücü dahilinde sonuna kadar korumak için çabalıyordu. Şafaktan önce yine yanımdaydı ve tüm kaynaklarını benim emrime sunmuştu.

      Ondan isteyeceğim tek bir şey vardı. “Beni eve götürecek bir gemi,” dedim, “ve bu sana borcum olacak.”

      Bu istek onu şaşırtmış gibiydi. “Eğer istiyorsan kesinlikle olur. Ama benim gemilerim uzun yolculuk için çok berbat ve karina edilmeye muhtaç. Onlara binersen Atlantis’e çok yavaş bir yolculuk yaparsın. Neden kendi donanmanı kullanmıyorsun? Gemiler şimdi limanda, biz gelirken onları orada gördüm. Hem de çok gösterişli gemiler.”

      “Ama onlar benim değil. Donanma Yucatan’a ait.”

      “Ama Deukalion, Yucatan sensin ya da daha doğrusu, dün öyleydin ve önceki yirmi yıl da.”

      Onun ne demek istediğini anlıyordum; ama bu fikir hoşuma gitmedi. Gemilerin özel tüccarlara veya devlete ait olduğunu yeterince sert bir şekilde belirterek on kürekli bir kadırga bile talep edemeyeceğimi söyledim.

      Tatho omuzlarını silkti. “Kendi prensiplerini en iyi sen bilirsin, sanırım,” dedi, “ama bana göre, senin ve benim gibi bir mevkiye ulaşmış adamların kendine ait güçlü bir deniz filosu hazırlamamış olması çok riskli bir durum gibi görünüyor. Hiç kimse ne zaman bir geri çağrılma emri alacağını asla bilemez ve bu önlemlerin alınmaması yüzünden, bir yaşam boyu edinilen kazançlar yarım günde rahatlıkla kaybedilebilir.”

      “Benim kendim için bir korkum yok,” dedim, soğuk bir ifadeyle.

      “Elbette yok, çünkü arkadaşın olduğumu biliyorsun. Ama bu genel valilik makamına başka bir adam atanmış olsaydı ne yazık ki elindeki her şey giderdi, Deukalion. Sıraya dizilmiş o sandıkların içinde hazır bekleyen, saklı bir defineye karşı koyabilecek pek fazla adam yoktur.”

      “Tatho, efendim,” dedim, “açıkça görüyorum ki senle ben epeyce farklı görüşler geliştirmişiz. Benim bu kolonide kendim için sakladığım tüm malım mülküm, birkaç kişiden başka kimsenin gıpta etmeyeceği kadar önemsiz. Şu anda üzerimde gördüğün eski giysiler ile içinde mideme iyi gelen bir ilacın olduğu bir ilaç kutum var. Ayrıca üç köleye sahibim, ikisi kâtip, üçüncüsü ise yiyeceklerimi pişiren ve banyomu hazırlayan, sağlam yapılı, yabani bir Avrupalı. Burada hizmet ettiğim yıllar boyunca geçimim için devletten sadece bir asker istihkakı dışında hiçbir şey almadım ve eğer Yucatan’da herhangi bir adam benim adıma herhangi bir kuldan on gram bronz kadar bile bir para almışsa senden bana son bir hizmet yapmanı, o adamı benim için bir yalancı ve hırsız olarak astırmanı rica ediyorum.”

      Tatho bana ilgiyle baktı. “Sana büyük bir hayranlık mı duymalıyım yoksa acımalı mıyım ya da şaşırmalı mıyım yoksa küçümsemeli miyim, bilmiyorum. Biz orada, Atlantis’te, senin dürüstlüğün, sertliğin ve adaletin hakkında çok şey duyduk; ama kadim Tanrılar’a yemin ederim ki hiç kimse, senin huylarını bu kadar ileri götüreceğini tahmin etmemiştir. Peki ama neden be dostum, para güç demektir. Para ve paranın satın alabileceği kaynaklar sayesinde hiçbir şey senin gibi bir insanı durduramaz. Oysa para olmadan, en küçük bir terslikte tökezleyip düşer ve geri dönülemez şekilde ayaklar altında ezilirsin.”

      “Kaderimi ancak Tanrılar belirler.”

      “Muhtemelen; ama ben kendi kaderimi kendim belirlemeyi tercih ederim. Sana dürüstçe söyleyeyim ki ben buraya senin genel valilik için belirlemiş olduğun modeli takip etmek için gelmedim. Yucatan’ı akıllıca ve elimden gelen en iyi şekilde yöneteceğim; ama bunu ayrıca Genel Vali Tatho’nun yararı için de yapacağım. Buraya sekiz gemilik donanmamı ve özel korumamı da getirdim. Ayrıca karım ve onun bakıcı kadınları ile köleleri de var. Hepsinin ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Hem sahiden, neden başka türlü olsun ki? Bir halk yönetilecekse hükümdarları için cömertçe para ödemeleri, onlar adına bir şeref olmalı.”

      “Bu konuda anlaşamayacağız. Artık güç senin elinde ve onu istediğin gibi kullanabilirsin. Eğer herhangi bir faydası olacağını düşünseydim, senin emrin altındaki bu insanları vergilendirmeye sıra geldiğinde, bunu hoşgörülü bir şekilde yapman için naçizane yalvarırdım. Onlar benim için çok değerli.”

      “Seni kendimden tiksindirdim ve bunun için çok üzgünüm. Ama senin -düşüncesine dünyadaki bütün adamlarınkinden daha çok değer verdiğim kişinin- benim hakkımdaki iyi düşüncelerini geri kazanmak için bile Deukalion, burayı senin daha önce yaptığın gibi yönetemem. İstesem bile imkânsız bu. Başka insanları kendi güçlü standartlarına göre yargılamamalısın. Tatho, hiçbir zaman Deukalion gibi dev bir abide olamaz. Hem benim bir karım ve çocuklarım var, kendimi ihmal etsem bile onların ihtiyaçlarını karşılamam gerekiyor.”

      “Ha, tamam,” dedim, “yani görünüşe göre, ben aslında böyle bir avantaja sahibim. Bana köstek olacak bir karım yok.”

      Sözüme hemen karşılık verdi. “Bana göre, senin hayatı yaşamaya değer kılan hiçbir şeyin yok. Makamınla orantılı olarak ne karın ne çocuğun ne servetin,ne aşçıların ne çevrende bir maiyetin ne giysilerin ne de başka bir şeyin var. Bunu söylediğim için beni bağışla eski dostum; ama bazı konularda can sıkacak kadar cahilsin. Örneğin nasıl yemek yenileceğini bilmiyorsun. Ben çok usandırıcı bir yolculuğun her günü, şu anda da gene yoksun kaldığım gibi gemideki yetersiz yiyeceklerin başına her oturduğumda bu kıtlık, Deukalion’un karşılama ziyafetinde fazlasıyla telafi edilecektir diye kendi kendime yemin etmiştim. Ah, bu ziyafetin bugüne kadar gözlerimin önüne gelen en canlı şeylerden bir tanesi olduğunu sana söyleyeyim. Ama sonra gerçeğe döndüğümüzde, bir de ne gördük? Oysa taşralı bir çiftçi bile sofrasında her gün çok daha lezzetli yemeklerin başına oturuyordur. Bana onların nasıl hazırlandığını sen söyledin. Yani senin yabani Avrupalı adamın güçlü kuvvetli ve şans eseri sadık olabilir; ama işin doğrusu berbat bir aşçı. Tanrılar! Ben seferberlikte bile bundan çok daha iyi durumdaydım.

      “Buranın

Скачать книгу