Kore Masalları. William Elliot Griffis

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kore Masalları - William Elliot Griffis страница 5

Жанр:
Серия:
Издательство:
Kore Masalları - William Elliot Griffis

Скачать книгу

Kaplumbağadan kayabalığına, sardalyeden balinaya kadar okyanusun tüm bilge yaratıkları ne yapılacağını görüşmek üzere saraya çağırıldılar. Deniz doktorları toplantıda meseleyi konuşurken pek çok bilge balık başını sallayıp gözlerini kırptı ve yüzgeçlerini savurdu. En bilgili ve uzman deniz canlısının kaplumbağa olduğunda herkes hemfikirdi. Doktor Kaplumbağa, Kral’ın nabzını defalarca dinleyip boğazını inceledikten sonra sorunun ne olduğunu anlayabildi. Nihayet yüzgeçleri, kuyrukları ya da pulları olan öteki doktorlara da danıştıktan sonra tavşan gözünden yapılmış bir lapanın olta iğnesini gevşetip Majesteleri’nin derdine çare olabileceğine karar verdi.

      Bunun üzerine Doktor Kaplumbağa, deniz kıyısına gi dip bir tavşanı deniz altına davet etmekle görevlendirildi. Böylece tavşanın gözlerinden sıcak lapa yapıp kralın boğazına sürebileceklerdi.

      Deniz kenarında yüksek bir tepenin eteğine varan Kaplumbağa, başını kaldırınca çukurundan çıkmış, orman kenarında yürüyüş yapan Bay Tavşan’ı gördü. Kaplumbağa derhal sahilin karşısına ilerleyip nefes nefese tepeyi çıktı. Neyse ki Tavşan Kardeş’e günaydın diyebilecek kadar nefesi kalmıştı. Tavşan da selamına nezaketle karşılık verdi.

      “Çok sıcak bir gün,” dedi Doktor Kaplumbağa, sert alnını silip pençelerindeki kumları temizlemek için mendilini çıkarırken.

      “Evet ama manzara o kadar güzel ki! Doktor Kaplumbağa, eminim siz de denizden çıkıp bu güzel dağları görebildiğiniz için çok mutlu olmalısınız. Kore çok güzel bir ülke, öyle değil mi? Dünyada bizim ülkemiz kadar güzel bir yer yok. Dağlar, nehirler, sahiller, ormanlar, çiçekler…”

      Doktor Kaplumbağa, Tavşan’ın ülkesini övmeye devam etmesine müsaade etseydi, asıl görevini unutacaktı. Ağzındaki o lanet iğneyle acı içinde kıvranmakta olan Balıkların Kralı aklına gelince Doktor Kaplumbağa Tavşan’ın sözünü kesti:

      “Evet, Tavşan Kardeş, haklısınız. Ülkenin her yeri pek güzel ama bu manzarayı denizler altındaki mücevherler ve incilerle, ağaçlar ve çiçeklerle, tatlı kokularla karşılaştıramazsınız bile.”

      Bunun üzerine tavşan kulaklarını dikkatle kaldırıp dinlemeye başladı. Bütün bu duydukları onun için yepyeni şeylerdi. Deniz altında sıradan balıklar ve yosunlar haricinde bir şey olduğunu işitmemişti hiç. Üstelik çürüyüp sahile vuran yosunları ve balıkları bilmiyor değildi. Bunlar hiç de güzel kokmazdı. Ama şimdi bambaşka bir hikâye dinliyordu. Merakı iyice artmıştı. “Bu anlattıklarınız pek ilginç, dostum. Devam edin lütfen.”

      Bunun üzerine Doktor Kaplumbağa denizin derinliklerindeki harika dağlar ile vadilerden, nadir su bitkilerinden, rengârenk ve hoş kokulu çiçekler ile kızıl, turuncu, yeşil, mavi, beyaz renkli altın ve gümüş yapraklı ağaçlardan bahsetti.

      “Bu söylediklerin çok şaşırtıcı,” dedi Tavşan Kardeş, ilgisi daha da artmıştı.

      “Evet, her türden enfes yiyecek ve içecekler vardır orada. Sonra, eğlence ve dans hiç bitmez. Güzel hizmetçi kızlar ve daha neler neler… Haydi, benimle gel de misafirimiz ol. Kralımız seni davet etmem için gönderdi beni.”

      “Gerçekten mi?” diye sordu Tavşan Kardeş, pek sevinmişti bu duyduklarına.

      “Tabii, hemen gidebiliriz. Sırtıma bin de seni götüreyim.”

      Böylece tavşan koşarak, kaplumbağa ise paytak paytak yürüyerek su kenarına vardı.

      “Şimdi sıkı tutun,” dedi Doktor Kaplumbağa, “suyun altına gidiyoruz.”

      Mavi dalgaların altında ilerlediler ve sonunda saraya vardılar. Tavşan, Kaplumbağa’nın anlattıklarının doğru olduğunu gördü. Hakikaten rengârenk bir dünya, birbirinden parlak mücevherler vardı her yanda.

      Doktor Kaplumbağa, Tavşan Kardeş’i krallıktaki bazı prens ve prenseslere takdim etti. Hep birlikte misafirlerine sarayın manzaralarını ve hazinelerini gösterdiler. Bu esnada Doktor Kaplumbağa ise görevinden başarıyla döndüğünü haber vermek için diğer doktorların yanına gitti.

      Fakat Bay Tavşan, burasının dünyanın en güzel yeri olduğunu düşünüp eğlenirken Kaplumbağa ve arkadaşlarının konuştuklarına kulak misafiri olmuştu. Onu neden saraya getirip ağırladıklarını anladı. Gözlerini kaybetmek düşüncesiyle dehşete düşmüştü. Bu yüzden gözlerini kurtarmaya ve Kaplumbağa’ya bir oyun oynamaya karar verdi. Tabii, bundan kimseye bahsetmedi.

      Kraliyet görevlileri tarafından nazikçe bilgilendirilip Kral’ın iyileşmesi için gözlerini vermesi gerektiği söylenince Tavşan Kardeş aynı nezaketle üzüntüsünü belirtti:

      “Majesteleri’nin hastalığına hakikaten pek üzüldüm ama kendisine yardım edemeyeceğim için beni affetmenizi rica ediyorum. Zira gözlerim hakiki göz değildir, camdandır. Deniz suyu gözlerimi acıtır diye normal gözlerimi çıkarıp kuma gömmüş ve yerlerine bu cam gözleri takmıştım. Tozlu veya yağmurlu havalarda bu cam gözleri takarım.”

      Bunu işiten kraliyet görevlilerinin yüzleri asıldı. Majesteleri’ne haberi nasıl vereceklerdi? Kral çok büyük hayal kırıklığı yaşayacaktı.

      Tavşan Kardeş pek üzgün gözüküyordu. Şöyle dedi:

      “Ah, lütfen üzülmeyin. Sahile dönmeme müsaade ederseniz, gömdüğüm yerden gözlerimi çıkarıp lapa yapmanız için tam vaktinde getiririm.”

      Böylece Tavşan Kardeş yeniden Doktor Kaplumbağa’nın sırtına binip yola çıktı. Çok geçmeden karaya vardılar.

      Tavşan bir anda yere atlayıp oradan sıvıştı ve hızla koşturarak ormana kaçtı. Arkasından bakakalan Kaplumbağa, bir tek pamuk kuyruğunu görebiliyordu. Ama kısa süre sonra Tavşan tamamen gözden kaybolmuştu.

      Doktor Kaplumbağa gözyaşları içinde saraya dönüp Tavşan'ın onu nasıl alt ettiğini anlattı.

      Topuzlar ve Çömlek Şapkalar

      Çok uzun zaman önce, hatta büyük Konfüçyüs henüz doğmamışken, Çin’de Kija adında bilge ve âlim bir adam yaşardı. Saraydaki baş vezirdi. Adaleti ve iyiliği sayesinde herkesin saygısını kazanmıştı. Ayrıca çocuklara daima iyi davranırdı.

      Fakat günün birinde büyük bir savaş patlak verdi. Bunun üzerine yeni bir aile iktidarı ele geçirdi. İşte Kija bu yeni hükümdara hizmet etmeyi kabul etmeyerek doğuya göç etti. Burada yaşayan kaba insanlara görgü kurallarını öğretecek ve medeniyeti götürecekti.

      Yeni kral, Kija’nın gitmesine pek üzülmüştü çünkü onun karakter ve bilgeliğine büyük saygı duyuyordu. Gelgelelim, pek çoğu Kija’nın takipçileri olan en iyi beş bin adamını, efendilerine eşlik etmeleri ve doğudaki yaban insanları eğitmesine yardımcı olmaları için gönderdi. Göçmenlerin çiçekli Çin ülkesinden ayrılıp doğunun karanlık bataklıklar ve ormanlarla dolu vahşi topraklarına doğru bilinmez bir yolculuğa çıktığını gören insanlar, ağlamaktan kendilerini alamıyordu. Kija yolların, çiftliklerin veya evlerin olmadığı, ormanların ise insanları yemeye bayılan koca ayılar ve korkunç kaplanlar gibi vahşi hayvanlarla

Скачать книгу