Robin Hood. Говард Пайл

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Robin Hood - Говард Пайл страница 14

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Robin Hood - Говард Пайл

Скачать книгу

bir yaşam sürmeye devam ettiler. Günlerini koruluğun ucundaki söğüt dallarına asılı hedeflere atışlar yaparak geçirdiler. Çimenlikli patikalar boyunca neşeli şakalar ve kahkahalar çınlardı çünkü hedefleri ıskalayanlara, Küçük John tarafından verildiğinde talihsiz delikanlıyı devirmemesi mümkün olmayan sağlam bir darbe gelirdi. Atışların yanında güreş ve sopa oyunları da oynadılar. Böylelikle kabiliyetleri ve güçleri her geçen gün artıyordu.

      Yaklaşık bir yıl böyle izole bir şekilde yaşadılar. Bu süre içinde Robin Hood, sık sık Şerif’le ödeşmenin yollarını düşünmüştü. Sonunda böyle hapsolmaktan sıkılmaya başladı; bu yüzden bir gün, sağlam sopasını da yanına alarak biraz maceraya atılmak için rahat bir şekilde yola çıktı ve Sherwood Ormanı’nın kenarına gelene kadar gezindi. Sabah güneşinin aydınlattığı yol boyunca başıboş bir şekilde dolaşırken güzel bir atın çektiği; her yanı taze kesilmiş etlerle dolu, yeni ve sağlam bir arabaya binen genç bir kasapla karşılaştı. Kasap, yolunda ilerlerken neşeyle ıslık çalıyordu çünkü pazara gidiyordu. Gün daha yeni başlıyordu, oldukça taze ve güzeldi, bu yüzden yüreği neşe içerisindeydi.

      “Günaydın neşeli dostum.” dedi Robin. “Bu güzel sabahta pek neşeli görünüyorsun.”

      “Evet, öyleyim.” dedi neşeli kasap. “Hem neden öyle olmayayım ki? Sağlığım sıhhatim yerinde. Üstelik Nottinghamshire’ın en güzel kızı ile birlikteyim. Ve son olarak, önümüzdeki perşembe günü güzel Locksley kasabasında onunla evleniyorum.”

      “A-ha!” dedi Robin. “Locksley kasabasından mı geliyorsun? O kilometrelerce ötedeki güzel yeri iyi bilirim; oradaki her çalıyı, çakıllı dereleri ve hatta oradaki bütün parlak küçük balıkları iyi tanırım. Çünkü ben de orada doğup büyüdüm. Peki, şimdi etini almış nereye gidiyorsun, benim güzel dostum?”

      Kasap: “Sığır ve koyun etimi satmak için Nottingham kasabasındaki pazara gidiyorum.” diye cevap verdi. “Peki, sen kimsin ki Locksley kasabasından geliyorsun?”

      “Ben bir dağ gezginiyim, insanlar bana Robin Hood der.”

      “Ah, kutsal Meryem adına!” diye bağırdı kasap. “Adını iyi biliyorum, yaptıklarının hem şarkılarda geçtiğini hem de konuşulduğunu birçok kez duydum. Ama Tanrı aşkına, benden bir şey alma! Ben oldukça dürüst bir adamım, şimdiye kadar ne bir erkeğe ne de bir kadına haksızlık etmişliğim var; size hiçbir zararım olmadığı gibi lütfen sizin de bana zararınız olmasın efendim.”

      “Hayır, tabii ki Tanrı korusun.” dedi Robin. “Ben senin gibilerden bir şey almam neşeli dostum! Senden bir metelik bile almam çünkü senin gibi iyi kalpli Saksonları çok severim, özellikle de Locksley kasabasından geliyorsa ve üstelik gelecek perşembe günü güzel bir kızla evlenip ona sahip olacaksa. Ama gel, bana etini, atını ve arabanı kaça satacağını söyle.”

      Kasap:

      “Et, araba ve kısrağı dört mark karşılığında veririm.” dedi. “Ama bütün etimi satamazsam dört mark olmaz.”

      Bunun üzerine Robin Hood, kuşağından bir kese çıkardı ve:

      “İşte bu kesede tam altı mark var. Şimdi bir günlüğüne kasap olmak ve Nottingham kasabasındaki pazarda et satmak istiyorum. Benimle bir pazarlık yapıp kıyafetini de altı mark karşılığında bana verir misin?”

      “Bütün azizlerin bereketi senin şu dürüst başına yağsın!” diye bağırdı kasap, sevinçle. Hemen arabasından atlayıp Robin’in uzattığı keseyi aldı.

      “Ah, yapma.” dedi Robin, yüksek sesle gülerek. “Birçok kişi beni sever ve iyi dualar eder ama çok azı bana dürüst der. Şimdi sevgilinin yanına dön sevgili dostum ve ona benden güzel bir selam söyle.”

      Böyle diyerek kasap önlüğünü giydi ve arabaya atlayıp dizginleri eline aldı; ormanın içinden Nottingham kasabasına doğru yola çıktı.

      Nottingham’a geldiğinde, pazarın kasaplar için ayrılan bölümüne girdi ve bulabildiği en iyi yere tezgâhını kurdu. Sonra tezgâhını açtı ve etini güzelce üzerine yaydı. Satırını ve çelik bıçağını alıp birbirine vurarak neşeli, yüksek bir sesle şarkı söylemeye başladı:

      Gel, en güzel eti benden al;

      Üç peni değerindeki eti

      Bir peniye satıyorum, gel!

      Bir kuzu etim var ki güzel akarsu kenarlarında yetişen

      Nergis ve tatlı menekşelerden başka bir şeyle beslenmeyen

      Bir dişi koyunun emzirdiği.

      Bir sığır etim var ki en bereketli çalılıklardan otlanan;

      Koyun etim var yemyeşil vadilerde karnını doyurmuş

      Ve bir de dana etim var ki

      Annesinin bir nedime alnı gibi

      Bembeyaz sütüyle beslenmiş.

      Bu yüzden, gelin bayanlar baylar, gelin!

      Etinizi benden alın.

      Üç peni değerindeki et bir peni,

      Böyle fiyat görülmedi!

      Böyle bağırırken etrafı kalabalıklaşmaya başladı. Herkes hayret içinde dinlerken Robin neşeyle bağırmaya devam etti. Sonra bu sözlerini bitirdiğinde, çeliği ve satırı daha da yüksek sesle şakırdatarak tekrar bağırdı:

      “Şimdi kim satın almak ister? Söyleyin kim alacak? Dört farklı fiyat tarifem var. Üç penilik eti zengin keşiş ya da rahiplere altı peniye satarım çünkü onları sevmem ve paralarını da istemem. Varlıklı belediye meclis üyelerinden üç peni alırım çünkü alıp almamaları benim için pek de önemli değil. Olgun hanımlar için üç penilik etlerimi bir peniye satarım çünkü onları severim. Ama iyi kalpli bir kasaptan hoşlanacak güzel bir genç kızdan etimin karşılığında minik bir öpücükten başka bir şey istemem çünkü en çok onları severim.”

      Bu sözleri duyan herkes daha da hayretle bakıp gülüşmeye başladı. Çünkü Nottingham kasabasında böyle bir satış daha önce hiç duyulmamıştı. Satın almaya geldiklerinde, Robin’in etleri gerçekten de söylediği gibi sattığını gördüler. İyi kalpli bir eşe ya da kadına, başka bir yerde üç peniye alabileceği eti bir peniye veriyordu. Dul ya da fakir bir kadın ona geldiğinde ise etini bedavaya veriyordu. Ancak neşeli ve güzel bir genç kız gelip ona bir öpücük verirse eti için bir peni bile almazdı. Gözleri bir yaz günündeki gökyüzü kadar mavi olduğu ve her müşterisine tam ölçü vererek etrafına neşe dağıttığı için tezgâhına birçok kişi geldi. Böylelikle etini o kadar hızlı sattı ki yakınında duran hiçbir kasap hiçbir şey satamadı.

      Pazardaki diğer kasaplar aralarında konuşmaya başladılar. Bazıları: “Bu adam mutlaka arabayı, atı ve eti çalan bir hırsız olmalı.” dedi. Ama diğerleri: “Hayır olamaz, mallarını bu kadar rahat ve neşe içinde paylaşan bir hırsızı ne zaman gördünüz? Bu adam babasının topraklarını satmış ve parası olduğu sürece neşe içinde yaşamak isteyen bir mirasyedi olmalı.” dediler. Bu sonuncu fikre katılanlar daha fazla olunca, ötekiler de tek tek bu düşünceyi mantıklı buldular.

      Sonra kasaplardan bazıları onunla tanışmak için yanına geldiler. “Gel kardeşim.”

Скачать книгу