Robin Hood. Говард Пайл
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Robin Hood - Говард Пайл страница 9
Sonra tüm grup “Evet, evet, güzel!” diye içtenlikle bağırdı. Atış müsabakasının yapılacağı gün Nottingham kasabasında eğlenceli bir manzara vardı. Kasaba duvarının altındaki yeşil çayırlık boyunca şövalye ve leydiler, soylu beyler ve hanımlar, zengin kasabalılar ve eşleri için üst üste dizilmiş koltuklar sıralanıyordu. Soylu ve zengin kişiler dışında kimse orada oturamazdı. Menzilin sonunda, hedefin yakınında ise Nottingham Şerifi ve eşi için kurdeleler, şallar ve çiçek çelenkleriyle süslenerek yükseltilmiş bir koltuk vardı. Atış alanı iki yüz adım genişliğindeydi. Bir ucunda atış hedefi, diğer ucunda ise direklerinde rengârenk bayrak ve flamaların dalgalandığı çizgili bir çadır duruyordu. Bu çadırda, susuzluklarını gidermek isteyen okçuların bedava bira içebileceği bira fıçıları vardı.
Zengin ve soylu insanların oturduğu sıraların karşısında, fakir kesimin hedefin önüne yığılmasını engellemek için bir korkuluk bulunuyordu. Henüz erken olmasına rağmen sıralar, küçük arabalarla ya da dizginlerindeki gümüş çanların neşeli tıngırtısıyla şakırdayan atlarla gelen kaliteli insanlarla dolmaya başlamıştı bile. Bunlarla birlikte, kendilerini menzilden uzak tutan korkuluğun yanındaki yeşil çimenlerin üzerinde oturan ya da yatan yoksul kesim de geliyordu. Büyük çadırda okçular ikişer üçer toplanmaya başlamışlardı. Bazıları yüksek sesle her birinin zamanında yaptığı isabetli atışlardan övünerek bahsediyordu. Bazıları yaylarını iyice kontrol ediyor, yıpranıp yıpranmadığını görmek için parmakları arasında yayı çekiyor ya da okları inceliyor, bir gözünü kapatıp eğri olmadığını, düz ve doğru olduğunu görmek için oku inceliyordu, yay ve ok böylesi bir zamanda böylesi bir ödül için kusursuz olmalıydı. O gün Nottingham kasabasında toplanan kalabalık kadar kalabalık bir topluluk daha önce hiç olmamıştı çünkü neşeli İngiltere’nin en iyi okçuları bu atış müsabakasında idi. Şerif’in başokçusu Kırmızı Şapkalı Gill, Lincoln kasabasından Diccon Cruikshank ve Tamworthlu Dellli Adam; altmış yaşında olmasına rağmen hâlâ dinç ve kuvvetliydi. Zamanında Woodstock’taki meşhur müsabakada atış yapmış ve oradaki ünlü okçu Clym o’ the Clough’u yenmişti. Şanları eski zamanların güzel türkülerinde geçen daha birçok meşhur uzun yaylı adam oradaydı.
Bir süre sonra bütün sıralar konuklarla doldu. Şövalyeler, hanımefendiler, kasaba sakinleri ve en sonunda Şerif, süt beyazı atının üzerinde görkemli bir şekilde ilerliyordu. Karısı ise kahverengi kısrağının üzerindeydi. Şerif’in başında mor kadifeden bir şapka vardı ve cübbesi de mor kadifedendi. Her yanı pahalı kürklerle süslenmişti. Ceketi ve çorapları deniz yeşili ipekten, ayakkabıları siyah kadifedendi. Sivri uçlarından altın zincirlerle diz hizasında bağlanmıştı. Boynunda altın bir kolye asılıydı. Yakasında da kırmızı altınla işlenmiş büyük bir çan çiçeği broşu vardı. Karısı ise her yanı kuğu tüyleriyle süslenmiş mavi kadifeden bir elbise giymişti. Bu şekilde yan yana at binerken öyle ihtişamlı bir manzaraya sahne oldular ki elit kesimin arkasında duran halk onlara coşkuyla tezahüratta bulundu. Böylece Şerif ve karısı, zırhlı ve mızraklı adamların etrafta durup bekledikleri yerlerine geçtiler.
Şerif ve karısı oturduktan sonra Şerif, elçisine gümüş boruyu çalmasını söyledi; o da bunun üzerine Nottingham’ın gri duvarlarından neşeyle yankılanan boruyu üç kez çaldı. Okçular yerlerini aldılar, bu sırada bütün halk gür bir sesle bağırıyor, herkes en sevdiği okçuya tezahürat yapıyordu. Bazıları “Kırmızı Şapkalı!” diye bağırdı; “Cruikshank!” diye bağırdı diğerleri; “Hadi William o’ Leslie!” diye bağırdı bazıları da. Kadınlarsa ipek eşarplarını sallayarak cesur okçuları ellerinden gelenin en iyisini yapmaya teşvik ediyorlardı.
Sonra elçi öne çıktı ve yüksek sesle oyunun kurallarını şu şekilde ilan etti:
“Her adam, şuradaki hedeften yüz elli yarda4 uzaklıktan atış yapacak. Herkes önce bir ok atacak ve en güzel ok atan on kişi tekrar atış yapmak üzere seçilecek. Bu on kişi arasından en güzel ok atan üç kişi yeniden atış yapmak üzere seçilecek. Bu üç kişiden her biri tekrar üç ok atacak ve en isabetli atışı yapan ödülü kazanacak.”
O sırada Şerif, öne doğru eğilip Robin Hood’un okçuların arasında olup olmadığını anlamak için dikkatle baktı ama Robin ve çetesinin giydiği asker yeşili kıyafetlere bürünmüş kimseyi göremedi. “Neyse.” dedi Şerif, kendi kendine. “Belki de hâlâ orada olabilir ve ben onu diğer adamların kalabalığı arasında kaçırıyorumdur. Ama en iyi on okçu seçildiğinde mutlaka göreceğim çünkü Robin Hood ya o en iyi on kişinin arasında olacak ya da ben onu hiç tanımamışım demektir.”
Okçuların her biri sırayla atışını yaptı. Kasaba halkı daha önce o günkü kadar usta bir okçuluk görmemişti. Altı ok hedefteki çemberin tam içindeydi, dört ok siyah bölgenin içindeydi; yalnızca iki ok dış çemberden vurdu ve son ok fırlayıp hedefi tam ortadan vurduğunda ise halk yüksek sesle haykırdı. Çünkü bu oldukça iyi ve asil bir atıştı.
Daha önce atış yapanlardan geriye yalnızca on kişi kalmıştı ve bu on kişiden altısı ülke çapında meşhurdu, orada bulunan halkın çoğu onları çok iyi tanıyordu. Bu altı meşhur adam; Kırmızı Şapkalı Gilbert, Dellli Adam, Diccon Cruikshank, William o’ Leslie, Hubert o’ Cloud ve Swithin o’ Hertford’dı. Diğer ikisi ise neşeli Yorkshire’dan delikanlılardı, bir diğeri Londra’dan geldiğini söyleyen uzun boylu, mavi giysili bir yabancıydı ve sonuncusu ise bir gözünün üzerinde yama olan, kırmızı giysili, paçavra kıyafetli bir yabancıydı.
“Şimdi.” dedi Şerif, yanında duran silahlı adamlarından birine. “Bu on kişi arasında Robin Hood’u görüyor musun?”
“Hayır, görmüyorum, efendim.” diye cevap verdi adam. “Altısını zaten çok iyi tanıyorum. O Yorkshirelı yiğitlerden ise biri çok uzun, diğeri de o cesur düzenbaza göre çok kısa. Robin’in sakalı sarıdır. Kırmızı yırtık pırtık giysili dilencinin sakalı ise kahverengi, üstelik bir gözü de kör. Mavili yabancıya gelince, Robin’in omuzları onunkinden en az on santim daha geniş.”
“Öyleyse.” dedi Şerif, öfkeyle bacağına vurarak: “Bu düzenbaz, bir haydut olduğu kadar bir korkakmış da. İyi kalpli ve dürüst insanlar arasında yüz göstermeye cesaret edemiyor.”
Kısa bir süre dinlendikten sonra bu on kuvvetli okçu tekrar ok atmak üzere alana çıktılar. Her biri iki ok attı ve onlar oklarını atarken tek bir ses bile yükselmedi, tüm kalabalık neredeyse ağzını bile açmadan dikkatle izledi. Ama sonuncu okçu okunu attığında kalabalığın içinden büyük bir çığlık daha yükseldi ve birçok kişi böylesi harika bir atışa karşı duydukları heyecanla şapkalarını havaya fırlattı.
Şerif’in yanında oturan ve seksen yıldır ok atan Dellli Sör Amyas: “Ben hayatım boyunca böyle bir okçuluk görmedim, üstelik altmış yıldır en iyi okçuları tanıyorum.” dedi.
4
91,4 santimetrelik İngiliz uzunluk ölçüsü birimi. (ç.n.)