Robin Hood. Говард Пайл
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Robin Hood - Говард Пайл страница 13
“Ha!” diye bağırdı Şerif, öfkeyle. “Demek öyle ha? Demek o efendin benimle alay ediyor? Şimdi de ben seninle alay edeceğim. Hem de öyle bir alay edeceğim ki seni sallandırdıktan sonra bütün organlarını ayrı ayrı parçalayacağım.”
Sonra atını mahmuzlayıp ilerledi ve Stutely’ye başka hiçbir şey söylemedi.
Sonunda büyük şehir kapısına geldiler ve Stutely, bu kapının ötesindeki güzel ülkeyi, yemyeşil tepelerle vadileri, uzaktaki Sherwood’un eteklerindeki alaca karanlık ufuk çizgisini gördü. Sonra nadasa bırakılmış tarlaların üzerine uzanan güneş ışığının civardaki kulübelerle çiftlik evlerinin üzerine kızıl ışıklar yaydığını, tatlı kuşların akşam ezgileri okuduğunu, koyunların yamaçlarda melediğini, kırlangıçların ışıl ışıl havada uçtuğunu görünce kalbine öyle büyük bir duygusallık ve hüzün çöktü ki tuzlu gözyaşlarıyla gördüğü her şey bulanıklaştı. Halk gözlerindeki yaşların korkaklığından olduğunu düşünmesin diye başını öne eğdi. Kapıdan bu şekilde geçerek şehrin duvarlarının dışına çıkana kadar başını eğik tuttu. Ancak tekrar başını kaldırıp etrafına bakındığında kalbinin heyecanla yerinden fırlayacağını hissetti, sevinçten yerinde duramadı çünkü Sherwood’daki neşeli yoldaşlarından birinin yüzünü görmüştü. Bunun üzerine hızla etrafına bakındı, her tarafta tanıdık yüzler gördü; yoldaşları onu çevreleyen muhafızlara yakın duruyorlardı. Yanakları sevinçten ve heyecandan al al oldu çünkü efendisinin yüzünü de görmüştü ve o an anladı ki Robin Hood, tüm çetesiyle oradaydı. Yine de çeteyle arasında bir düzine silahlı adam vardı.
“Geri çekilsenize be!” diye bağırdı Şerif, güçlü bir sesle. Çünkü kalabalık her yandan hücum ediyordu. “Ne yapıyorsunuz çapulcular, ne diye böyle üstümüze geliyorsunuz? Geri çekilin diyorum!”
Sonra bir telaş ve gürültü koptu. Biri, Stutely’nin taşındığı arabaya ulaşmak için silahlı muhafızların arasına girmeye çalıştı. Stutely, tüm bu hareketlenmeyi başlatanın Küçük John olduğunu gördü.
“Çekil şuradan!” diye bağırdı, Küçük John’un dirsekleriyle iteklediği muhafızlardan biri.
“Asıl sen geri çekil!” dedi Küçük John ve adamın kafasına öyle bir vurdu ki muhafız, bir kasabın yere serdiği öküz misali yere serildi. Sonra da Stutely’nin bulunduğu arabaya doğru sıçradı.
“Öleceksen dostlarını da yanında götüreceksin, Will Efendi.” dedi. “İlla ölmen gerekiyorsa o zaman ben de seninle ölürüm çünkü senden daha iyi bir arkadaş bulunmaz.”
Bu sözleri söyledikten sonra tek hamlede Stutely’nin kollarını ve bacaklarını bağlayan halatları kesti, Stutely de hemen arabadan atladı.
Şerif: “Ben hayatım boyunca şunun kadar isyankâr bir serseri daha tanımadım! Muhafızlar, yakalayın şunu, gitmesine izin vermeyin!” diye bağırdı.
Böyle söyleyerek atını, Küçük John’un üzerine sürdü. Üzengileri üzerinde yükselerek var gücüyle John’a vuracaktı ki Küçük John hızla atın karnına doğru eğildi ve hamleyi savuşturdu.
“Olmadı, Şerif hazretleri!” diye bağırdı, darbe geçtikten sonra tekrar sıçrayarak. “En azından şu kıymetli kılıcınızı ödünç almama izin verin.”
Bunun üzerine kılıcı Şerif’in elinden ustalıkla aldı, “Al bakalım Stutely!” diye bağırdı. “İyi kalpli Şerif’imiz kılıcını sana ödünç vermek istedi! Şimdi benimle sırt sırta ver ve yalnızca kendini savun çünkü birazdan destek gelir!”
Şerif, kızgın bir boğa gibi kükreyerek “Lanet olsun size!” diye bağırdı ve atını sırt sırta vermiş ikilinin üzerine doğru bir kez daha mahmuzladı. O kadar öfkelenmişti ki kendisini savunabileceği bir silahı olmadığını bile unutmuştu.
“Geri çekil bakalım Şerif!” diye bağırdı Küçük John. Daha o konuştuğu anda, bir borazan sesi duyuldu ve Şerif’in başının hemen yanından kaz tüylü bir ok ıslık çalarak geçti. O an, bir o yana bir bu yana savrulmalar, küfürler, haykırışlar, iniltiler, çelik şakırtıları, batan güneşin altında parıldayan kılıçlar arasında havada ıslık çalan bir sürü ok yağmaya başladı. Bazıları “İmdat, imdat!” diye, bazıları da “Kurtarın, kurtarın!” diye bağırıyordu.
“Hıyanet bu!” diye bağırdı Şerif, yüksek sesle. “Geri çekilin! Geri çekilin! Yoksa hepimiz öleceğiz!”
Bunun üzerine atını kalabalığın yoğun olduğu bölgeye doğru geri sürdü.
Robin Hood ve çetesi isteseydi Şerif’in adamlarının yarısını öldürebilirlerdi. Ama yalnızca onları sıkıştırıp gitmelerine izin verdiler; kaçmalarını hızlandırmak için de arkalarından bir avuç ok gönderdiler.
“Kalsaydınız!” diye bağırdı Will Stutely, Şerif’in ardından. “Cesur Robin Hood’la yüz yüze gelip onu görmeden giderseniz onu nasıl yakalayacaksınız?”
Şerif, atının sırtından eğilip baktı ancak cevap vermedi. Sadece atını daha hızlı mahmuzlamaya başladı.
Will Stutely, Küçük John’a döndü ve gözlerinden yaşlar akıp yüksek sesle ağlayıncaya kadar yüzüne baktı. Arkadaşının yanaklarını öperek: “Ey Küçük John!” dedi. “Benim gerçek dostum ve dünyadaki bütün insanlardan daha çok sevdiğim kişi! Bugün senin yüzünü göreceğimi ya da cennetin bu yanında seninle karşılaşacağımı hiç düşünmezdim.”
Küçük John cevap veremedi ama o da duygulanıp gözyaşlarına boğulmuştu.
Sonra Robin Hood, Will Stutely’yi ortalarına alarak grubunu bir araya topladı. Hepsi bu şekilde yavaşça Sherwood’a doğru yol aldılar; ortalığı kasıp kavuran bir fırtına bulutunun bulunduğu yerden sessizce uzaklaşması gibi uzaklaştılar. Şerif’in tam on adamını arkalarında yaralı ve yerde yatar vaziyette bıraktılar. Bazıları çok bazıları ise daha az yaralıydı ama hiçbiri kendilerini kimin yıktığını anlayamamıştı.
Nottingham Şerifi böylelikle tam üç kez Robin Hood’u yakalamaya çalıştı ve her seferinde başarısız oldu. Son seferinde hayatını kaybetmeye ne kadar yaklaştığını hissettiği için gözü çok korktu. Kendi kendine şöyle dedi: “Bu adamlar ne Tanrı’dan ne insandan ne Kral’dan ne de Kral’ın askerlerinden korkuyor. Hayatımı kaybetmektense makamımı kaybetmeyi yeğlerim, bu yüzden onlara daha fazla bulaşmayacağım.” Böylece günlerce kalesine kapandı ve ev halkı dışında kimseye yüzünü göstermeye cesaret edemedi. Olanlardan çok utandığı için o günden sonra hep kasvetliydi ve doğru düzgün kimseyle konuşmadı.
Robin Hood Kasap Oluyor
Bütün bunlar olup bittikten, Şerif’in Robin’i tam üç kez tutsak etmeye çalışıp başaramadığı herkes tarafından öğrenildikten sonra Robin Hood şöyle düşündü: “Eğer bir fırsatını bulursam saygıdeğer Şerif’imize bana yaptıklarının bedelini mutlaka ödeteceğim.