Robin Hood. Говард Пайл
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Robin Hood - Говард Пайл страница 10
Sonra eski püskü kıyafetli yabancı, işaretli yere geçti ve atış yapmak için dirseğini kaldırdığında kolunun altında beliren sarı yamasını ve tek gözüyle nişan almaya çalıştığını gören herkes dalga geçerek güldü. Porsuk ağacından yapılmış güzel yayını hızlıca çekti ve okunu ani bir hareketle fırlattı; okunu çekmesi ve fırlatması arasındaki zaman o kadar kısaydı ki kimse nefes bile alamadı; yine de oku diğerine göre hedefe daha yakın bir noktaya saplandı.
“Cennetteki tüm melekler ve yüce Tanrı aşkına!” diye bağırdı Şerif. “Bu nasıl bir atıştı böyle!”
Sonra Dellli Adam da dikkatli ve temkinli bir atış yaptı ve onun oku da yabancınınkinin hemen yanına saplandı. Kısa bir aradan sonra üçü de tekrar atış yaptı ve bir kez daha her ok çemberin içine saplandı. Ama bu sefer Dellli Adam’ınki merkezden en uzakta olandı ve paçavra kılıklı yabancının atışı en iyisiydi. Bir süre daha dinlendikten sonra hepsi üçüncü atışlarını yaptı. Bu sefer Gilbert nişan alırken çok dikkatli davranmış, mesafeyi keskin bir şekilde ölçmüş ve büyük bir özenle atışını yapmıştı. Ok dümdüz uçtu ve esintide dalgalanan bayraklar sesler yüzünden sarsılıncaya, karga ve papağanlar eski gri kulelerin çatılarına saklanıncaya kadar herkes çığlık çığlığa bağırdı. Çünkü ok tam hedefin ortasındaki noktanın dibine saplanmıştı.
“Bravo Gilbert!” diye bağırdı Şerif sevinçle. “Ödülün senin olmasını ve hak eden kişinin kazandığını görmek için sabırsızlanıyorum. Şimdi, seni paçavra herif, bundan daha iyi bir atış yap da görelim bakalım.”
Yabancı adam sessizlik içinde yerini aldığı sırada kimseden çıt çıkmıyordu, hatta o kadar derin bir sessizlik vardı ki kimse neredeyse nefes bile almıyordu, yalnızca merakla yabancının atışını bekliyorlardı. Bu arada yabancı da kıpırdamadan duruyordu; elindeki yayı beşe kadar sayana dek bekletti; sonra sağlam porsuk ağacından yapılmış okunu çekti, bir süre çekili tuttuktan sonra ipi bıraktı. Ok dümdüz uçtu ve o kadar isabetliydi ki Gilbert’in sapından bu okun etkisiyle gri bir kaz tüyü koptu ve yabancının oku parlak güneş ışınları altında Kırmızı Şapkalı’nın okunun hemen yanına, yani hedefin tam ortasına saplandı. Bir süre kimse tek kelime edemedi, kimse bağırmadı bile ama herkes büyük bir şaşkınlıkla birbirinin yüzüne baktı.
“Yok artık.” dedi Dellli ihtiyar Adam, uzun bir iç geçirip başını iki yana sallayarak: “Neredeyse kırk yıldan fazladır ok atıyorum ki her zaman da kötü değildi ama bugünden sonra bu işi bırakıyorum çünkü hiç kimse bu yabancıyla boy ölçüşemez.” Sonra sapını sadağına tıkırtıyla soktu ve başka hiçbir şey söylemeden yayının ipini çözdü.
Sonra Şerif ipek giysilerle, kadifeler içinde kürsüsünden indi ve yırtık pırtık kıyafetli yabancının güçlü yayına yaslanarak durduğu yere geldi; kasabanın iyi yürekli halkı da bu kadar harika atış yapan adamı daha yakından görmek için etrafında toplanmışlardı. “İşte, sevgili dostum.” dedi Şerif. “Al bakalım ödülünü, onu kusursuz bir şekilde hak ederek kazandın, saygı duyuyorum. Adın nedir senin, nereden geliyorsun?”
“İnsanlar bana Teviotdaleli Jock derler, dolayısıyla oradan geliyorum.” dedi yabancı.
“O hâlde, Kutsal Meryem Ana adına, Jock, sen bu gözlerin şimdiye dek gördüğü en usta okçusun ve eğer benim hizmetimde çalışmayı kabul edersen sana sırtındakinden daha iyi bir palto giydiririm; en iyi yemeklerden yiyip içersin ve her Noel’de seksen mark maaş alırsın. Sanırım bugün burada boy göstermeye bile cesaret edemeyen o korkak Robin Hood’dan da iyi yay çekiyorsun. Söyle bakalım sevgili dostum, hizmetimde çalışmak ister misin?”
“Hayır, hizmetinizde çalışmayacağım.” dedi yabancı, sert bir tavırla. “Ben yalnızca kendi kendimin efendisiyim ve bu tüm neşeli İngiltere’de hiç kimse benim efendim olamaz.”
Şerif:
“O zaman defol git, lanet olsun sana!” diye bağırdı öfkeden titreyen sesiyle. “İnancım ve şerefim adına, bu küstahlığın yüzünden seni dövdürmeyi bile düşünmedim değil!”
Sonra topuklarına basa basa oradan uzaklaştı.
Aynı gün Sherwood’un derinliklerindeki asaletli yeşil ağacın altında toplanan kalabalık oldukça karmaşıktı. İçlerinde bir düzine kadar yalın ayak rahip, tenekeciye benzeyenler, iri yarı dilenciler, köylüler vardı. Bir de yosun tutmuş bir sedirin üzerine oturmuş, yırtık pırtık kırmızı kıyafetler giymiş, bir gözünde yama olan biri vardı. Elinde ise büyük atış müsabakasının ödülü olan altın oku tutuyordu. Yüksek konuşma sesleri ve kahkahalar arasında gözündeki bandı, üzerindeki kırmızı paçavraları çekip çıkardı ve güzel asker yeşili kıyafetler içinde kendini göstererek şöyle dedi:
“Bu paçavralardan kolayca kurtulduk ama ceviz lekesini sarı saç ve sakaldan nasıl çıkarırız bilmem.”
Bu sözler üzerine herkes daha da yüksek sesle gülmeye başladı çünkü Şerif’in bizzat kendi ellerinden ödül kazanan kişi Robin Hood’un ta kendisiydi.
Sonra herkes ormanda keyif içinde ziyafete oturdu ve aralarında Şerif’e yaptıkları neşeli şakayı, grubun her üyesinin kılık değiştirirken başına gelen maceraları konuştular. Ziyafet sona erdiğinde Robin Hood, Küçük John’u kenara çekip şöyle dedi:
“Aslında gerçekten çok öfkeliyim. Çünkü Şerif bugün: ‘Bugün burada boy göstermeye cesaret edemeyen o korkak, düzenbaz Robin Hood’dan daha iyi atış yapıyorsun.’ dedi. Altın oku elinden kimin aldığını ve benim onun düşündüğü gibi bir korkak olmadığımı bilmesini çok istiyorum.”
Bu sözler üzerine Küçük John: “Sevgili efendimiz, beni ve Will Stutely’yi de yanına al da o şişman Şerif’e hiç beklemediği bir ulak aracılığıyla bütün bu gerçekleri haber edelim.” dedi.
O gün Şerif, Nottingham kasabasındaki evinin büyük salonunda et yemeği ziyafeti çekiyordu. Salon boyunca uzanan büyük masalarda silahşorlar, evin hizmetkârları ve iyi yürekli köylüler5 dâhil olmak üzere toplamda seksenden fazla kişi oturuyordu. Orada bir yandan etlerini yiyip biralarını yudumlarken bir yandan da o günkü atış müsabakası hakkında konuşuyorlardı. Şerif masanın başında, bir örtünün altındaki yüksek bir koltuğa kurulmuş, yanında da karısı oturuyordu.
“Hakikaten.” diye söze girdi. “Robin Hood denen o haydudun bugün oyunda olacağını düşünmüştüm. Onun bu kadar korkak olduğunu hiç düşünmezdim. Peki benim saygın teklifime bu kadar cüretkâr bir cevap veren o arsız haydut kim olabilir ki? Onu dövdürmediğime şaşıyorum doğrusu ama o adamda sanki sefillikten
5
Maaşsız köleler. (ç.n.)