Ve Çeliğe Su Verildi. Николай Островский

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ve Çeliğe Su Verildi - Николай Островский страница 3

Жанр:
Серия:
Издательство:
Ve Çeliğe Su Verildi - Николай Островский

Скачать книгу

Terslendiğin takdirde kırarlardı kafanı!

      Semaverler gerçekten dev gibi şeylerdi. En azından dört kova su gerekliydi her birini doldurmak için. Bir de özellikle soğumamaları gerekliydi. Gücünün yettiğinden daha fazlasını yaptı Pav-ka. Her gün, bulaşık suyunu boşalttı, ateşi kızdırdı, ıslak bezleri kızgın semaverlerin üzerine yerleştirdi kurusunlar diye… Sözün kısası, herkesin hizmetindeydi. Bitkin bir hâlde mutfağa indiğinde (dinlemek için değil, ateşe bakmak için), akşam karanlığı çoktan basmıştı. Pavka çıkınca bulaşıkçıların en yaşlısı olan Anis-ya içini çekerek konuştu: “Biraz kaçık galiba bu oğlan! Deli gibi oradan oraya koşturup duruyor, bir an bile of demedi… Boşu boşuna iş vermemişler bu çocuk yaşında!”

      “Kötü bir oğlan değil, bakmayın siz…” dedi Frosya, “Çelme takmayalım yeter.”

      “Boş ver.” diye karşılık verdi Luşa, “Çabuk bıkar, görürsünüz. İşin başında hepsi böyle iyi niyetli olur, ama sonra…”

      Gürültülü ve gelgitle dolu bir uykusuz gecenin bitkin düşen Pavka, sabahın yedisinde çilesinin nihayet bittiğini gördü. Soluk sarı saçlı, tombul yanaklı ve küstah tavırlı bir oğlana bıraktı yerini. Yeni gelen oğlan, pırıl pırıl, kızgın semaverler başta olmak üzere her şeyin yerli yerinde bulunduğunu kontrol ettikten sonra, elleri ceplerinde, dişlerinin arasından dolgun bir tükürük attı ve Pavka’yı tepeden tırnağa süzüp itiraz kabul etmeyen bir edayla, “Bana bak tombalak!” dedi, “Yarın sabah gelip beni saat altıda uyandırmayı unutma sakın!..”

      “Niye öyle erken?” diye şaşırdı Pavka, “Nöbet yedide değişiyor…”

      “Sen bakma ona. Ötekilerin nöbeti o, bizim nöbetimiz ayrı. Eğer çenenin kırılmasını istemiyorsan sesini kısıp dediğim gibi yaparsın. Şuna bak be! Daha bugün işe alınmış, kafa tutmaya kalkıyor!..”

      Oğlanın bu küstahça sözleri ve meydan okuyan tavrı karşısında Pavka, bütün personelin kendisini gözlediğini de görünce içinin kabardığını hissetti. Oğlanın suratına iyi bir yumruk atmak üzere ilerledi. Ama daha ilk günden kapı dışarı edilmek korkusuyla tuttu kendini ve dudakları öfkeden morarmış bir hâlde, “Yavaş gel bakalım!” dedi, “Bana öyle fazla sürtüneyim deme, canın yanarsa karışmam! Yarın sabah yedide geleceğim, tam yedide. Kapışmaya gelince, ben de senin kadar anlarım o işten. Denemek istersen buyur, emrindeyim!”

      Bu derece kesin ve sert bir direnme ummayan oğlan geriledi. Öfkeden saçları dikilmiş olan Pavka’nın karşısında iyice afallayarak, “Peki, öyle olsun.” diye geveledi, “Gene görüşürüz.”

      Gardan bulaşıkçılarla birlikte ayrıldı Pavka. Dışarı çıkar çıkmaz, bir an önce eve dönme isteğiyle onlardan ayrılıp hızlandı.

      İlk günü kazasız belasız atlatmıştı ve içi rahat olarak gidiyordu eve doğru. İşte o da dinlenmeyi hak etmiş, bir güzel çalışan ve hiç kimsenin bundan böyle tembellikle suçlayamayacağı bir adamdı artık.

      Bıçkı fabrikasının ardından, ağır ağır sabah güneşi yükseliyordu. Pavka’nın barakası sıyrılıp çıkmak üzereydi sislerin ortasından. Hemen şuracıkta işte, Lehtinski’nin güzel konağını geçtin mi tamam…

      “Annem uyumuyordur. Tabii, işten dönüyoruz, kolay mı, beklemiştir. Okuldan kapı dışarı ettikleri pek de fena olmadı. O namussuz papaz, hayatımı zehir edecekti yoksa… Şimdiyse tükür gitsin üstüne! Sarışına gelince, yakında öğrenir kim olduğumu, görür o!” diyerek parmaklık kapısını sevinçle itti.

      Avluda iş görmekte olan annesi onu fark eder etmez doğrulup kaygıyla sordu: “Nasıl oldu? İyi gitti mi?”

      “İyidir.” diye cevap verdi Pavka.

      Bir yandan da annesinin kendisine bir haber vereceğini sezmiş, onu anlamaya çalışıyordu. “Dikkat et!” der gibilerden bir hâli vardı kadının. Çok geçmeden de durumu kavradı, açık pencereden ağabeyi Artem’in sırtını görmüştü.

      Bu sefer Pavka sordu endişeyle: “Artem döndü demek?”

      “Dün akşam geldi. Artık burada kalıp depoda çalışacak.”

      Biraz önceki güven terk etmişti Pavka’yı.

      “Vay bizim tütün işleri bakanımız, yaklaş hele! Günaydın!”

      Ona biraz korku veren ağabeyiyle konuşmak sıkıyordu Pavka’yı. Her şeyi biliyor Artem! Kuduracaktır şimdi, küfredecektir bana!.. Belki de döver!..

      Ama Artem, kardeşini dövmeye niyetli gözükmüyordu. Masaya dirseklerini dayamış ve gözlerini dikmekle yetinmişti Pavka’ya. Ne kadar keskin ve huzur bozucu bir bakıştı bu! Alay mı ediyordu, yoksa tiksiniyor muydu, belli değildi… Ne yapacağını bilemeden, sadece bu bakıştan kaçma isteğiyle yere çevirdi gözlerini ve orada, sanki kendisini kurtarmak için birdenbire beliren bir çivi başıyla ilgilenir gibi göründü.

      Artem’in sesi doldurdu odayı: “Yanlış anlamadıysam artık öğrenim hayatının sonuna ulaşmış bulunuyorsun. Üniversite dâhil, bütün okulları bitirdin! Derinlemesine sahipsin artık bütün bilgilere ve bundan böyle de kendini bulaşık suyuna verebilirsin!”

      “Bu sefer paçayı kurtardık galiba.” dedi, ağabeyinin mutfak kapısından çıktığını gören Pavka, rahat bir soluk aldı.

      Akşam olup da semaverin önüne yerleştiklerinde ağabeyinin sükûnetle sorduğu sorulara karşılık olarak serüvenini bütün ayrıntılarıyla anlattı.

      “Bu oğlanın hâli ne olacak Tanrı’m!” diye sızlanmaya koyulmuştu annesi, “Bu yaşında serseri olup çıktı işte! Ne yapacağız şimdi biz seni? Ailede kime çektin bilmem ki! Bu oğlanın başıma ördüğü çoraplar yetti de arttı bile! Tanrı’m, sen yardım et!..”

      “Dinle yumurcak!” dedi nihayet Artem, “Mademki işler böyle oldu, bu faslı kapayalım. Ama bundan böyle ayağını denk al! İş başında dalga geçmek yok artık. Saklandığın anda düzeltirim! Ve bilirsin nasıl düzelttiğimi! Bunu iyi hatırında tut. Bir yıl geçsin, doğru dürüst çalıştığını görürsem seni de depoya almalarını söyleyeceğim. Orada bir meslek edinirsin kendine. Çünkü garda, o pis bulaşıkların ortasında hiçbir zaman adam olmana imkân yok! Şimdiden aldırtırdım atölyeye seni ama orada çalışamayacak kadar küçüksün. Bana gelince, naklettirdim kendimi. Artık burada çalışacağım. Annemiz bundan böyle çalışmıyor. Yeter artık namussuzların önünde eğilip büküldüğü! Aç gözünü Pavka, göreyim seni. Doğru dürüst bir insan ol.”

      Kalktı, gerindi ve çıktı. Dev gibi yapısıyla kapıdan geçemiyor ve eğilmek zorunda kalıyordu. Pavka, avludan seslendiğini işitti ağabeyinin: “Bir çift çizmeyle bir çakı getirdim sana, annen verecek…”

***

      Garın büfesi gece gündüz işlemekteydi. Tam altı tane demir yolu hattının kesişme noktasına kuruluydu istasyon. Bunun için de büfe daima tıklım tıklım doluyor, ancak gece yarısından sonra iki tren arasında biraz tenhalaşıyordu. Yüzlerce askerî tren gelip geçiyordu durmadan. “Ora”dan ardı arkası kesilmeksizin, kanlar içinde,

Скачать книгу