Ve Çeliğe Su Verildi. Николай Островский

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ve Çeliğe Su Verildi - Николай Островский страница 5

Жанр:
Серия:
Издательство:
Ve Çeliğe Su Verildi - Николай Островский

Скачать книгу

gene de memnun olmayan birisi çıkıyor. Memnun olmayınca da Tanrı yarattı demiyor tokadı indirirken!.. İşte o zaman da ben…”

      Dehşete uğrayan Klimka sözünü kesmişti: “O kadar bağırma, bir bakarsın işitiverirler.”

      “Ne çıkar yani? İşitirlerse işitsinler. Nasıl olsa çekip gideceğim buradan! Bu namussuz alayının ortasında, bu mağarada kakılıp kalmaktansa gider yollarda kar temizlerim daha iyi. Hepsinin cebi parayla dolu bak. Bizi yük hayvanı yerine koyup kızları satıyorlar. Tesadüfen namuslu, direnen bir kıza çattılar mı kapı dışarı ediyorlar gözlerini kırpmadan. Ne yapabilir sonra o kız? Nereye gider? Bütün bunları bir güzel hesap etmiş aşağılık köpekler! İşe aldıkları kadınlar daima mülteci veya evsiz, öksüz takımından. Aç kalmadıkça kim satar kendini bir lokma ekmek için? Açlığa ve yoksulluğa güveniyor bu alçaklar!”

      Doğrulup yumruklarını sallamaya koyulmuştu, sesi öfkeden titriyordu. Klimka fırlayıp kapıyı kapatırken Pavka devam ediyordu: “Sen mesela Klimka, dayağı yiyince susup hazmedersin hep. Gık demeye bile cesaretin yoktur, düşündün mü hiç neden?”

      Sessizlik oldu. Pavka bitkin bir hâlde bir taburenin üzerine çökmüş, başını ellerinin arasına almıştı. Aşçı yamağı, ateşi karıştırdıktan sonra geçip Pavka’nın karşısına yerleşti.

      “Bu akşam ne okuyoruz bakalım?”

      “Bayi kapalıydı, kitap alamadım.”

      “Bayram değil, seyran değil, neden kapalıymış?”

      “Jandarmalar alıp götürmüşler adamı. Söylediğine göre yasak kitap bulmuşlar.”

      “Yasak kitap da neymiş?” diye sordu Klimka.

      “Söylediğine göre yasak kitap, politika demekmiş.”

      Gittikçe biraz daha afallayarak arkadaşına bakıyordu Klimka. “Politika mı dedin? Politika da ne demek kuzum?”

      Pavka omuzlarını silkti. “Ben de pek iyi bilmiyorum ama söylendiğine göre çara karşı çıkarsan politika olurmuş.”

      Klimka sıçramıştı korkudan. “Vay anasını, demek böyle adamlar da var!..”

      “Ne bileyim olup olmadığını.”

***

      Bir olay, Pavka’nın işine beklenmedik bir anda son verecekti. O gün don vardı. Pavka, nöbeti devralacak oğlan zahmet edip gelmediği için eve dönemedi. Yirmi dört saatlik yoğun çalışmadan sonra bitkin bir hâldeydi.

      Geceleyin işlerin hafiflemesinden faydalanıp, sürekli olarak ısıtmakla görevli bulunduğu kabı doldurmak istedi ama tulumba işlemiyordu ve Pavka musluğu kapatmayı unuttu, sonra da yorgunluğa dayanamayıp odun yığınlarının üzerine uzandı. Uzanmasıyla uyuyakalması bir oldu.

      Birkaç dakika geçmeden musluk, suyun geldiğini müjdeliyordu. Su geldi gerçekten, bir güzel doldurdu kazanı, sonra taştı, o saatte her zamanki gibi ıssızlaşan ofisin zeminini kapladı, haince kapıdan sızıp bekleme salonuna yöneldi ve uyuyan yolcuların bavullarına doğru hücuma geçti. Hiç kimse bir şey fark etmeyecekti belki de… Ne var ki yolculardan birisi oturacak yer bulamamış ve zemine uzanmıştı. Uyanıp da bu umulmadık banyonun ortasında bulunca kendini, tabii yaygarayı bastı. İnsanlar bagajlarına sarılırken su da ortalığı kaplayan çığlıklara hiç mi hiç kulak asmadan istilasına devam ediyordu.

      Hizmet etmekte olduğu yan salondan gürültüye koşan Prokoşka, gittikçe genişleyen su birikintilerinin üzerinden atlayarak, ne olduğunu anlamak için ofisin kapısını ardına kadar açtı ve açmasıyla birlikte, önündeki tek engeli de kalkan su, bir şelale gibi gürleyip bütün salonu bastı.

      Personel imdada koşmuştu ama çığlıklar da gittikçe yükseliyordu. Prokoşka, bütün bu olup bitenden habersiz, derin derin uyuyan Pavka’nın üstüne çökmüştü bir anda. Bir yumruk yağmuru indi oğlanın kafasına. Uyku sersemliğinden bir türlü kurtulup da her yerinin niçin bu kadar ağrıdığını anlayamamıştı Pavka. Göz kapaklarının içinden kıvılcımlar fırlıyor, bütün vücuduna çiviler saplanıyor gibiydi.

      Sendeleyerek, eve kadar âdeta süründü. Ertesi sabah Artem; kaşları çatık, yüzü gergin, bakışları katı bir şekilde Pavka’yı dinliyordu. Kardeşi olayı anlatıp bitirince, “Peki kim soktu seni bu hâle?” diye sordu.

      “Prokoşka diye şaşı bir garson var, işte o…”

      “Anladım. Sen yatmana bak.”

      Deri ceketini giyip fazladan tek kelime söylemeksizin evden çıktı Artem.

***

      “Şef garsonlardan Prokor’u görmek mümkün mü?” diye sordu dev yapılı işçi Glaşa’ya.

      “Tabii mümkün. Biraz bekleyin, neredeyse gelir.” dedi adam, kapının kanadına yaslanarak.

      “Tamam.” dedi, “Gerektiği kadar bekleyeceğim.”

      “Bakın geldi bile, işte şu giren… Elinde tepsilerle…”

      Artem’in kocaman eli, Prokor’un omzuna bir pençe gibi indi. Soru kısa ve kesindi: “Kardeşimi niye dövdün Prokor?”

      Prokor kurtulmak için boşuna çırpındı. Müthiş bir yumrukla yere serilmişti bile. Kalkıp toparlanmak istedi, birincisinden daha müthiş bir ikinci darbeyle çivilendi yere. Bulaşıkçı kadınlar dehşet içinde çekilip açıldılar ve Artem çıkıp gitti. Prokor inleyerek kıvranmaktaydı.

      Her akşamki gibi o akşam da evde Artem’i beklediler ama o gelmedi. Çılgına dönen anne, çok geçmeden öğrenecekti oğlunun tevkif edilmiş olduğunu. Ancak altı gün sonra serbest bıraktılar. Gecenin geç saatleriydi. Çoktan uyumuştu annesi. Gürültü etmeksizin Pavka’nın yatağına yaklaştı Artem. Oğlan uyumuyordu. Garip bir tatlılık vardı sesinde, alışılmadık bir şefkatle sordu:

      “İyisin ya yumurcak? Artık unut bunu, aldırma. Hayatta daha büyük felaketler de vardır… Niçevo… Bundan sonra elektrik santralinde çalışacaksın. Ben konuştum bile. Bir meslek sahibi olursun böylece.”

      İki elini uzattı Pavka ve ağabeyinin kocaman pençesini kuvvetle kavrayıp sıktı.

      2

      Küçük şehri allak bullak etti aniden gelen haber. Çar devrilmişti. Hiç kimse inanmak istemiyordu buna, inanılacak gibi de değildi.

      Sonunda, sisin içinden çıkıp gelen bir trenden iki öğrenci indi gara, üniversite üniformaları ve omuzdan geçme tüfekleriyle… Onlarla birlikte kızıl kolçaklı bir devrimci asker müfrezesi de inmişti. Jandarmaları, ihtiyar albayı, garnizon kumandanını hapsettiler. Ve şehir inandı… Karlı sokaklardan, uzun siyah şeritler hâlinde yüzlerce insan yürüdü büyük meydana. Doymak nedir bilmeyen bir merakla dinlediler büyülü sözleri: hürriyet, eşitlik, kardeşlik.

      Heyecanlı ve sevinçli günler gelip geçti, gürültülü günler… Sonra gene sükûnet çöktü ortalığa. Menşeviklerle Bund6 üyelerinin yeni efendiler

Скачать книгу


<p>6</p>

Bund: Yahudi Sosyalist Partisi