Kara Melekler. Francois Mauriac
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kara Melekler - Francois Mauriac страница 7
“Senin saadetin mi? Benim servetim, benim topraklarım.”
Bu sözleri nasıl alakasız bir sesle söylüyordu. Onun parasıyla eğlendiğimi söyledim. Birdenbire kendimi tutmaya çalıştım:
“Ben de seninki kadar ve hatta seninkinden daha güzel bir mülk alabilirim. Aynı zamanda bir kadınla evleneceğim ki… Olmayacak…” Burada kullandığım kelime edebe aykırı tabirlerden biriydi. Bu bana bazen vaki olur. Hâlbuki tabiatm bunlardan ürker. Bununla beraber bazı ahvalde dudaklarımdan neler çıktığını tahmin edemezsiniz.
Adila titrek bir sesle sordu:
“Hangi kadın? Mathilde mi? Bundan şüpheleniyordum.” dedi ve acı bir tavırla ilave etti. “Bunun böyle olacağını hissediyordum.”
Sonra pek sükûnetle: “Öyle ise, hayır, yavrum, bundan vazgeçmeli.”
“Beni kim zorlar?” diye mırıldandığımdan dolayı bunun için vasıtaları olduğunu söyledi.
“Amma yaptın! Sen kendi kendini mahvederdin…”
Hiddetin son derecesine gelmiştim. O, bunun tesirlerine sık sık düçar olurdu. Dayandı ve bakışıma karşı durdu:
“Artık beni korkutmuyorsun. Ben her şeye hazırım. Beni iyi dinle: İktiza ederse ben kendim Mathilde’i kurtarmayı lezzetle üstüme alacağım. Lakin sen hâlâ anlamamışsın ki benim artık ne kaybedecek, ne kazanacak bir şeyim kalmamıştır. Her şeyi kaybetmiş veya kazanmışımdır. Sen bana artık ne iyi ne fena bir şey yapamazsın!”
Ellerimi kalın beyaz boynunun hizasına kaldırdım:
“Ya bundan, bundan da korkmaz mısın?”
Başını salladı:
“Hayır Gabriel, çünkü sen de çok korkuyorsun…”
Odadan çıkıyordu. Üzerine atılmakta tereddüt ettim. Merdivenin sahanlığına kadar gitti. Fakat başlangıç zannettiğim gibi bu benden kaçmak için değildi; çünkü onun hızlı hızlı Mathilde’i çağırdığını işittim.
Küçüğün hafif adımı basamakları çatırdattı. Ben ocaktan mümkün olduğu kadar uzakta duruyordun. Mathilde girdiği vakit beni görmedi. Sesini işittim:
“Orada mısın Gabriel?”
Bu sırada Adila kapıyı kapamıştı.
“Gabriel de ben de sana büyük bir haber vermekte daha fazla gecikemeyiz… Gabriel bunu sen kendin Mathilde’e haber vereceğini vadetmiştin.”
Genç kız başta aramızda geçenleri teyze kızına anlatmış olduğumu ve Adila kendinin de nişanlandığını bildirerek böyle cevap vermiş olduğunu zannetti.
Mathilde gülerek: “Her birimiz bir taraftan saadete nail olduk. Fakat Adila çabuk nişanlının ismini söyle… Ben tanıyor muyum?”
“Güzelim anlamıyor musun? Burada odanın içinde duruyor…”
İhtiyatlı konuşuyordu. Mathilde tekrar tekrar:
“Ne? Bu bir latife mi?” dediğini rüyada gibi işitiyordum.
Bunun bitmesini bekliyordum. Ne zaman ki genç kız bana hitap etti:
“Bu doğru değil, değil mi Gabriel?”
Kekeledim:
“Ümit ederim ki doğru değildir…”
O vakit Adila bir ders okur gibi mutedil bir sesle benim inkâr edemeyeceğimi, ikimizin de birbirimize söz vermiş olduğumuzu temin etti.
Mathilde bana yavaşça soruyordu:
“Seninle eğleniyor mu? Cevap ver! Cevap versene!”
Ben belirsiz bir ret hareketi yaptım. Mathilde’in kesik kesik sözlerini onların manasını anlamaksızın işitiyordum.
Şuursuz uzun bir zamandan sonra kesik bir sesle onun ne demek istediğini anladım:
“Her şey anlaşıldı: Sen benim bu kadar budala olacağımı zannetmiyordun. Hâlbuki onun başarısından emindin… Mühim olan senin aileye kabulündü. Sen bu hesabı yaptın ha Gabriel? Sen bu hesabı yapabildin!”
Mathilde’in “Kim seni buna muktedir zannederdi…” dediği vakit Adila’nın bakışını asla unutamayacağım.
Gerçi benim hayatımı tanıyan herkes için Mathilde’in hiddet ve alınganlığına gülmeden katılmamak mümkün değildi.
“Korkma, onu elinden almaya kalkmayacağım!” diye haykırıyordu. “Sen de bilirsin ki bu kolay bir şeydir! Lakin onu iyi sakla ihtiyar kadınım.”
Adila bu sırada duvardan ayrıldı ve gözleri yarı kapalı çabucak dedi:
“Maksat ben değilim… Fakat bizim bir ufak oğlumuz var. Adı Andrés’tir. Beş yaşındadır.”
Mathilde şaşkın bir tavırla mırıldanıyordu: “Sen… Bir çocuk?” ve gülüyordu.
Nihayet sallana sallana odadan çıktı ve koridorda düştüğünü işittik. Ben atıldım. Ancak Adila beni sertçe itti. Bu dakikada ona meydan okumak tehlikeli olurdu. Teyzesinin kızının yanında diz çökmüş, onun başını tutuyordu. Ben onu o hâlde bıraktım ve arkama dönmeksizin merdiveni indim. Ayaklarımın altında su birikintilerinin soğuğunu hissediyordum. Yolun beyazlığı önümü aydınlatıyordu. Fakat bazen onu kaybediyor ve çamlara çarpıyordum. Şüphesiz bu an, hayatımın kendimi öldürmeye en müsait anlarından biri oldu. Fakat içimden sabırsız bir ses, sanki beni orada görmeyi ümit etmeyen birinin sesi “Hayır, sen çok korkaksın!” diye tekrarlıyordu. Çünkü benim alçak ve yüreksiz olduğum doğrudur ve bizim bütün kötülüklerimiz arasında özellikle bunun bizi kurtardığı vakidir. Gece ıslanmış, karnım aç, ellerim kanlı. Fakat kendim heyhat! Canlı… Pek canlı olarak döndüm.
Rahip Efendi acele etmeliyim, yoksa sonuna kadar beni takip edecek kuvvetiniz olmayacaktır. Ertesi gün Mathilde tekrar gitti. Adila yine Liogeats’te bulduğum kayıtsız, muti, mütevekkil kız olmuştu. Lakin evlenme merasimimiz köyde icra olunamadı: Dul kadınlar ve harp malulleri tarafından dehşetli mektuplar aldım. Şatonun penceresi altında gürültü patırtı yaptılar. Geceleyin otomobille kaçmaya ve bir uzak istasyondan şimendifere binmeye mecbur oldum. Adila Paris’te beni buldu; orada yalnız şahitlerimizin huzurunda evlendik. Birkaç hafta sonra Mathilde de Symphorien Desbats ile evleniyordu.
Evlenmede mallara iştirak usulünü istemiştim. Adila her istediğimi körü körüne kabul ediyordu. Andrés’in menfaatlerini düşünmeksizin ormanlarından bir kısmını kestirip paraya çevirmeye ve parayı benim adıma yatırmaya razı oldu. Örneğini verdiğim bir vasiyetnameyi imzaladı. Bununla beraber onun öleceğini hiçbir şey ihsas etmiyordu. Bahusus zannetmeyiniz… Benden şüphe etmeyiniz… Mütarekeden bir sene sonra gribe yakalandı ve hastalığın geçtiği gibi göründüğü