Kreutzer Sonat – Niçin?. Лев Толстой

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kreutzer Sonat – Niçin? - Лев Толстой страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kreutzer Sonat – Niçin? - Лев Толстой

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Sustu. Elini alnına götürdü.

      “Bir kere anlatmaya başlayınca hepsini söylemek lazım.” dedi. “Ben niçin ve nasıl evlendim? Evleninceye kadar nasıl bir hayat geçirdim, bunları söylemeliyim:

      Ben emlakimle geçinirim. Tahsilimi üniversitede bitirdim ve asalet mareşali oldum. O zamana kadar geçirdiğim hayat, mensup olduğum sosyal tabaka insanlarının hayatı idi. Ben de etrafımdakiler gibi intizamsız bir ömür sürüyor ve kendimi namuskârane yaşayan ahlakı düzgün bir delikanlı sayıyordum.

      Bir Don Juan değildim. Gayritabii temayüllerim yoktu ve kendi seviyemdeki diğer akranım gibi eğlence ve sefahati hayatımın başlıca gayesi telakki etmiyordum. Sıhhatime zarar vermeyecek surette istediğim zaman zevk ederdim. Sadece sevişmek veya dünyaya bir çocuk getirmek suretiyle istikbalime engel olacak kadınlara yanaşmazdım. Kazara böyle bir şeyler olsa bile onu anlamazlığa gelir, umurlamazdım. Seciye sahibi olduğuma hükmeder ve bununla gurur bile duyardım.”

      Durdu. Sinirli geğirmelerinden biri daha duyuldu. Galiba aklına yeni bir şey geldiği vakit böyle oluyordu. Daha yüksek perdeden “İşte…” dedi, “irat ve akar alçaklığı burada başlıyor!

      Ben fuhşun sırf maddi münasebetlere münhasır olmadığını, maddi reziletin3 de mutlaka fuhuş olması lazım gelmeyeceğini ve hakikat hâlde fuhuş denilen şeyin kendisiyle cinsî münasebette bulunulan kadına karşı ahlaki münasebet hududunun aşılması demek olduğunu anlamıyordum. Beni mağrur eden işte bu husustaki kayıtsızlığım idi!

      Bana sevgisinden dolayı teslim olan bir kadına para vermediğim için ne kadar üzülmüş olduğumu hatırlıyorum. Bir daha görüşmemek üzere ona parasını göndermedikçe içim rahat etmedi.”

      Yüzüme baktı. Apansız:

      “Öyle başınızı sallayarak beni tasdik etmekte ne mana var! Siz, hepiniz, mösyö, hepiniz aynı fikirdesiniz; meğerki Anka gibi misli görülmemiş bir kuş olasınız! Hoş, ne ehemmiyeti var? Affedersiniz, fakat inanınız bana, bu müthiş, çok müthiş bir şey!”

      “Müthiş olan nedir?”

      “Kadınla olan münasebetlerimizde yanılarak yuvarlandığımız girdap. Bundan bahsederken bir türlü kendimi tutamıyorum… Ama o adamın dediği gibi başımdan bir vaka geçmiş olduğu için değil, fakat o zamandan beri gözüm açıldığı ve her şeyi başka bir gözle gördüğüm için, tersine!.. Tamamıyla tersine!..”

      Karanlıkta yüzünü seçemiyordum. Trenin gürültüleri arasında yalnız tatlı ahengi ile vakarlı sesini duyuyordum.

      IV

      Bir sigara yaktı ve dirseklerini dizlerine dayayarak devam etti:

      “Evet, ancak birçok tecrübelerden ve ızdıraplardan sonra hepsinin sebebini, nasıl olması lazım geleceğini anladım ve dehşetini o zaman fark ettim.

      Vaka neden oldu, nasıl oldu, bunu size işte şimdi anlatacağım. Başlangıcı eskidir, ta on altı yaşlarıma kadar gitmek lazım; ben kolejde idim. Ağabeyim üniversitede tahsil ediyordu. Henüz hiçbir kadınla münasebetim yoktu. Fakat bütün arkadaşlarım gibi ben de pek gözü kapalı değildim. Bir seneden beri arkadaşlarımla konuşa konuşa ahlakım eski masumiyetini kaybetti. Bir kadına gönül vermiş değildim. Kadınlığa müştak idim. Tatlı bir varlık, çıplak bir kadın vücudu hayalimi zapt etmişti. Benle akran olanların yüzde doksan dokuzu gibi bu yüzden üzüntü içinde idim. Daimî bir korku içinde bulunduğum için Allah’tan imdat umuyor, fakat yine de gittikçe düşüyordum. Her ne kadar hayalen ve hakikaten yoldan sapmış isem de daha son adımı atmış değildim. Başka hiçbir vücuda elim değmeksizin kendi âlemimde kendimi harap ediyordum.

      Bir gün ağabeyimin bir arkadaşı geldi. Şen bir talebe. Böylelerine iyi bir çocuk denilir. İyi bir çocuk, yani haylazların en berbatı. Bizi içkiye, kumara alıştırdı. Sonra da sarhoşluğumuzdan istifade ederek bizi bir umumhaneye götürdü. Benim gibi masum olan ağabeyim o gece baştan çıktı. Ben ise on altı yaşında bir çocuk, yalnız kendim lekelenmekle kalmadım, hayalimde kadın namına taşıdığım ülküyü de birlikte lekeledim. Büyüklerimden hiç kimse bana yaptığım işin fenalığını anlatmamış olduğu için bu fenalığın derecesini ölçmeye de muktedir değildim. Vakıa bunları din dersinden öğrenebilirdim. Fakat din dersini biz ancak imtihanlarda papazlara cevap vermek için ezberledik. Ezberlediğimiz şeylerin herhangi bir gramer kaidesi kadar da bizce önemi yoktu. Büyüklerimden, düşüncelerine saygım olan kimselerden de hiçbiri bunun fena bir şey olduğunu bana söylememişti. Bilakis kendilerine kıymet verdiğim kimseler bunun iyi bir şey olduğunu söyledilerdi.

      Onların dediğine göre ben üzüntülerimden böylelikle kurtulacaktım. Bunu ben başkalarından da işitmiş ve bir yerde okumuştum. Hatta büyüklerimden bunun sıhhat için faydalı olacağını bile duymuştum. Arkadaşlarım ise işin içinde ayıplanacak bir şey değil, erkeklik şanından sayılacak bir yararlık görüyorlardı. Bir hastalık kapmak tehlikesine gelince: Bunun da çaresi bulunmuştu. Hükûmet vazifesini yapıyordu. Böyle kapalı evlerin yolunda işlemesine nezaret ederek mekteplilere, eğlence âlemlerinde hastalık bulaşmamasını temin ediyor. Bu iş için doktorlara ücret veriliyor. Tabii değil mi ya! Mademki sefahat sıhhat için lazımmış, ona göre de tedbir almak lazım. Ben anneler bilirim ki oğullarının bu bakımdan sıhhatlerini korumak için çare ararlar. İlim namına onlara umumi evlerin yolunu öğretenler de eksik değildir.”

      “İlim namına mı? Nasıl şey bu?”

      “Doktorlar ilim adamlarının başkanları değil midir? İşte bu kabil hıfzıssıhha4 dersleriyle gençlerin ahlakını bozan, sonra da hiç onlar değilmiş gibi ağır bir vakar ile frengilerine bakan onlardır.”

      “Bakmasınlar mı?”

      “Eğer frengi tedavisi için sarf olunan yararlığın yüzde biri sefahatin önüne geçilmek için sarf edilmiş olsaydı, bu hastalığın çoktan nam ve nişanı kalmazdı. Hâlbuki bütün yararlıklar sefahatin artması için sarf olunduktan sonra onun korkunç neticeleri önlenmek isteniyor.

      Neyse, bunu bir tarafa bırakalım. Ne anlatıyordum?.. Ha, evet, o gece biz bir kere düştük. Bu akıbete uğrayan yalnız ben miyim?.. İnsanların onda dokuzu, sade bizim dengimiz olanlar değil, hatta köylüler bile nasıl düşüyorlarsa ben de öyle düştüm. Hem bir kadının güzelliğine tutularak düşmek de değil: Benim için bir tesadüf eseri olan bu işin bazılarına göre sıhhate yarar, faydalı ve yerinde bir nefsi körletme sayılmasından, bazılarına göre de bir genç için mazur görülecek masum ve tabii bir eğlence olması telakkisinden ileri gelen bir düşüş! Zevk ve ihtiyacın doğurduğu bu hareketin düşmek tabiriyle ifade edilmesinin sebebini anlamıyordum. Gençliğim ve görgüsüzlüğüm içkiye, sigaraya kendini nasıl kaptırdıysa buna da öyle kaptırdı.

      Bununla beraber bu ilk sukutun5 acı, dokunaklı bir hususiyeti de oldu. İyice hatırlıyorum ki daha odadan çıkmadan, hemen o işten sonra, derin bir kedere uğradım, gözlerim doldu: Temiz ve suçsuz ruhumun artık benden uzaklaştığına ve kadınla olan normal münasebetlerimin ebediyen mahvolduğuna yanıyordum. Evet, kadınla olan normal münasebetlerim bir daha dönmemek üzere uçup gitmişti. O andan itibaren bir kadınla tertemiz

Скачать книгу


<p>3</p>

Rezilet: Faziletin karşıtı olarak kötü huy, erdemsizlik. (e.n.)

<p>4</p>

Hıfzıssıhha: Sağlıklı yaşamak için alınması gerekli önlemlerin bütünü. (e.n.)

<p>5</p>

Sukut: Düşüş, düşme. (e.n.)