Kreutzer Sonat – Niçin?. Лев Толстой

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Kreutzer Sonat – Niçin? - Лев Толстой страница 6

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Kreutzer Sonat – Niçin? - Лев Толстой

Скачать книгу

konuşulsun erkeğin gözünde bunlar kuru laftan başka bir şey değildir ve onun gözü asıl kadının vücudunda ve o vücuda renk veren şeylerdedir. İşte bundan dolayı onlar da erkeklerin bu zaafına göre cephe alırlar. Bizim için bir tabiat-i saniye8 yerine geçen bu itiyat ne gibi amillerin tesiriyle bizde kökleşip kalmış, bunu aramayalım. Sosyetenin muhtelif tabakalarına ait rezilane hayatı gözümüzün önüne getirelim. Düpedüz bu bir kerhane hayatı değil midir?.. Siz başka türlü mü düşünüyorsunuz?..”

      Ve benim itirazıma meydan bırakmadan “Durun size ispat edeyim.” dedi. “Sizin düşüncenize göre bizim sosyete kadınlarımız kerhanedekilerden ayrı bir gaye ve menfaat peşindedirler, öyle mi?.. Ben diyorum ki hayır! Ve işte size ispatı! Muhtelif gayeler takip eden kimselerin yaşama tarzları da muhtelif olur. Onlar bütün bütün başka olurlar ve bu benzemeyiş zahir hâllerinde apaçık görünür. Şimdi siz kerhanelere düşmüş o zavallı kadınlarla en yüksek sosyal tabakalarımızdaki kadınları karşılaştırınız: Ne görürsünüz? Aynı tuvaletler, aynı edalar, aynı kokular, aynı çıplak omuzlar, kollar, göğüsler, gerdanlar, aynı sıkma roplar, daracık eteklikler… Süse ve elmasa aynı düşkünlük; dansa, musikiye, şakımaya aynı heves! Erkekleri imrendirmeye çare aramak bunlar için de onlar için de aynı derece mübahtır. Açık söylemek lazımsa şunu itiraf edelim: Muayyen bir müddetle kiralanan orospu herkesin hakaretine uğrar, kaydı hayat9 şartıyla orospu ise herkesin hürmetine mazhar olur, mesele budur!”

      VII

      “İşte beni de baştan çıkaran bu daracık elbiseler, bu ondüle saçlar, bu yapma arkalar oldu.

      Vakıa beni baştan çıkarmak zor bir iş değildi. Tuzağa düşmek için bahane arıyordum. Çünkü öyle bir muhit içinde yetişmiştim ki serlerde yetişen hıyarlar gibi orada da genç âşıklar türer. Bol gıda işsizleri kışkırtan bir şey değil midir? Bizim sosyetelerde erkekler aygır gibi besleniyorlar. Buna şaşıyorsunuz değil mi? İstediğiniz kadar şaşınız, bu böyledir. Son zamanlara gelinceye kadar ben de bunu fark etmemiştim, fakat şimdi görüyorum. En ziyade canımı sıkan şey de kimsenin bunu fark etmeyip de deminki kadın gibi ahmakça mütalaada bulunması oluyor.

      Bu yaz köylüler bizim tarafta bir demir yolu işinde çalışıyorlardı. Bizim köylülerin ne yediklerini siz bilir misiniz? Ekmek, köpürmüş arpa suyu, bir de soğan. Bu kadar gıda bir mujiği pekâlâ tarlada çalıştırabiliyor. Demir yolu idaresi bunlara köpürmüş arpa suyu ile adam başına yarım kilo et veriyor. Fakat o, ağır bir el arabası sürerek günde on altı saat çalışmak suretiyle aldığını fazlasıyla ödüyor. İş ile gıda ödeşiyor. Biz ki onun iki misli et, balık, av eti, türlü türlü içkili, harlı yemekler yer içeriz. Bu yediklerimizi nasıl harcıyoruz? Sefahat âleminde vücudumuzu israf ederek, öyle değil mi? Eğer bu işte emniyet supabı açık bulundurulduysa her iş yolunda gider. Fakat benim ara sıra yaptığım gibi supap kapatılacak olursa o zaman azgınlık baş gösterir. Bir taraftan romanlar, şehvet edebiyatı, musiki, ziyafet gibi amiller de inzimam edince bu azgınlık karakteristik bir sevgi, hatta ‘Eflatunî’ bir aşk olur.

      İşte ben de herkes gibi bu suretle âşık oldum. Bu aşkın hiçbir eksiği yoktu: Lezzeti, yumuşaklığı, şiiri vardı. Doğrusu aranırsa bu aşk bir taraftan anaların ve terzinin, bir taraftan da ense yapmanın ve işsizliğin marifeti ve mahsulü idi. Vapur gezmesi yapılmasaydı; o düzgün endam, o tıpa tıp vücuda göre biçilip dikilmiş roplar olmasaydı, bütün ev halkı çıkıp genç kız bol penyuvarıyla yalnız bırakılmasaydı; ben de yaptığı iş nispetinde beslenen, normal bir kimse vaziyetinde bulunacağım için bu aşka düşmeyecektim ve bu felaket vukuya gelmeyecekti.”

      VIII

      “Hâlbuki inadına gibi el birliğiyle hepsi bir araya gelmişti: Benim müsait vaziyetim, iyi bir terzi elinden çıkmış bir rop, şairane bir vapur gezmesi hep yolunda idi. Yirmi kere teşebbüs edilse belki hepsi boşa çıkardı. Bu seferki boşa çıkmadı. Size söylüyorum, bu hakiki bir tuzaktı, şaka değil.

      Evlenmeler nasıl oluyor, biraz tetkik edelim. Bakılırsa bundan daha tabii ne olabilir? Kız yetişmiştir onu kocaya vermeli. Gelinlik bir kızı evlendirmekten daha basit bir şey olmaz. Yüzüne bakılmayacak kadar çirkin olmadıkça ona göz atacak âşıklar çıkacaktır. Eskiden kızlar evlenme çağına geldiler mi anaları, babaları onları evlendirirlerdi. Dünyanın her yerinde, Çin’de, Hindistan’da, Müslümanlarda, bizim köylerimizde, hasılı insanların yüzde doksan dokuzunda bu böyle olmuştur ve böyle olmaktadır. Geri kalan yüzde bir, yani biz ahlaksızlar bu usulü beğenmemişiz, başka bir yol bulmuşuz. Bulduğumuz yol nedir? Kızlar panayırda satılığa çıkarılır gibi ortaya çıkarılır.

      Erkekler için duhuliye serbesttir; istediklerini seçebilirler. Orada genç kızlar açıktan söylemeye cüret edemezler, fakat içlerinden geçen şudur: ‘Sevgili! Gel, beni al, onu alma! Bak şu omuzlarıma, başka taraflarıma da bak!’ Biz erkekler bakar geçeriz, yine geçeriz. Onları gözden geçirirken içimizden memnun, şöyle deriz: ‘Biliyorum, biliyorum, boşuna üzülme, avlanmam!..’

      Güzel ama, hele bir boş bulun, pat! Avlandığın gündür!”

      “Fakat…” dedim, “başka türlü nasıl olabilir? Resmen kızlar mı erkeklere talip olsunlar, böyle mi istiyorsunuz?”

      “Bilir miyim? Fakat mademki erkek kadın bir deniyor, müsavat10 adamakıllı olmalı. Kılavuzla evlenmek usulünü çirkin buldular. Şimdiki usul ondan bin kat fenadır. O usulde iki tarafın da hakları ve umaçları mahfuzdur. Bunda ise kadın bir esir mesabesindedir. Yahut tuzağa konmuş yem gibidir. ‘Çocukluktan çıkan bir kızı törenle ortaya çıkarıp sosyeteye karıştırmak’ koca avlamaya çıkarmaktan başka bir şey midir? Bu hakikati olduğu gibi bir anaya veya kızına söyleyin; bunu bir hakaret sayar, hemen gücenir. Hâlbuki maksatları, gayeleri bundan ibarettir, başka şey olamaz. Bunun daha müthişi bazı çok körpe kızlar görülüyor ki, masum ve görgüsüz, ne yaptıklarını bilmeyerek bunu yapıyorlar.

      Bu analar, kızlar bari sözlerinde samimi olsalar! Hayır, ne münasebet, hepsi gösteriş, hepsi yalan!..

      ‘Ah, mahlukatta nevilerin menşesi, enteresan mevzu!’

      ‘Ah, edebiyattaki cazibe başka nerede vardır!’

      ‘Lili’nin resme ne kadar merakı var!’

      ‘Ede siz, sergiye gidecek misiniz?’

      ‘Araba gezintileri yapıyor musunuz?’

      ‘Tiyatroya gidiyor musunuz?.. Konsere gidiyor musunuz?..’

      ‘Lili’nin musikiye olan istidadı bizi hayrete düşürüyor.’ ‘Bu mütalaalara iştirak etmemeniz neden ileri geliyor?’

      ‘Ah, vapur gezintileri, ne hoş!..’

      Bunları söyleyen kadınların ise düşünceleri şundan başka bir şey değildir:

      ‘Gel, benim ol, istersen Lili’mi al. Hayır, beni al. Hiç olmazsa dene bir kere!..’

      Ne sahtekârlık! Ne yalancılık!”

      Pozniçev çayını içip bitirmiş, fincanını kaldırıyordu.

Скачать книгу


<p>8</p>

Tabiat-i saniye: İkinci tabiat. (e.n.)

<p>9</p>

Kaydı hayat: Ömür boyunca, yaşadığı müddetçe. (e.n.)

<p>10</p>

Müsavat: Eşitlik, denklik. (e.n.)