Küçük Lord Fauntleroy. Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Küçük Lord Fauntleroy - Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт страница 5
Ama öyle olmadı. Pencereye yürüdü, bir süre yüzü dönük bir şekilde durdu, kendini toparlamaya çalıştı.
“Captain Errol, Dorincourt’u çok severdi.” dedi sonunda. “İngiltere’yi ve İngiltere ile ilgili her şeyi severdi. Evinden uzaklaştırılmış olmak onu daima üzerdi. Yurduyla ve adıyla gurur duyardı. Eminim o da oğlunun o eski güzelim yerleri öğrenmesini, gelecekteki konumu için en uygun şekilde yetiştirilmesini isterdi.”
Sonra masaya doğru geldi ve Bay Havisham’a kibarca bakarak durdu.
“Eşim böyle olsun isterdi.” dedi. “Küçük oğlum için en iyisi bu olacaktır. Biliyorum, hatta eminim kont ona benden nefret etmeyi öğretecek kadar kalpsiz değildir ve biliyorum ki -bunu denese bile-küçük oğlum da babası gibi güçlüdür. Onun sıcak, vefalı bir doğası ve kocaman bir kalbi var. Beni görmese de sevmeye devam eder ve birbirimizi görmeye devam ettiğimiz sürece çok acı çekmem.”
Bencillik etmiyor, diye düşündü avukat. Kendinden hiç bahsetmiyor.
“Hanımefendi!” dedi yüksek sesle. “Oğlunuzu düşünmenize saygı duyuyorum. Büyüdüğünde size teşekkür edecektir. Sizi temin ederim ki Lord Fauntleroy’a çok iyi bakılacak ve onun mutlu olması için tüm imkânlar sağlanacaktır. Dorincourt kontu onun rahatı ve iyiliği için en az sizin kadar duyarlı olacaktır.”
“Umarım…” dedi şefkatli küçük anne oldukça üzgün bir sesle, “büyükbabası, Ceddie’yi sever. Ufaklığın çok sevecen bir doğası var ve sevgiyle büyüdü.”
Bay Havisham yeniden boğazını temizledi. Yaşlı, gut hastası ve barut gibi olan kontun birini çok da sevebileceğini hayal edemiyordu; fakat vârisi olacak çocuğa, asabi tarzıyla, nazik davranmanın kendi yararına olacağını biliyordu. Ceddie de adına layık olursa büyükbabasının onunla gurur duyacağından emindi.
“Eminim, Lord Fauntleroy rahat edecektir.” diye cevapladı. “Kont da onun mutluluğu için sizin onu sık sık görebileceğiniz kadar yakında olmanızı arzuluyor.”
Kontun pek de kibar ve candan olmayan kelimelerini tam olarak kullanmanın uygunsuz olacağını düşündü.
Bay Havisham asil efendisinin teklifini daha ılımlı ve daha nazik bir dille ifade etmeyi tercih etti.
Bayan Errol’ın küçük oğlunu bulup ona getirmesini istediği Mary onun nerede olduğunu söylediğinde Bay Havisham ufak bir şaşkınlık daha geçirdi.
“Onu elimle koymuş gibi bulurum hanımefendi.” dedi Mary. “Şu anda Bay Hobbs’ın yanındadır, tezgâhın yanındaki yüksek tabureye oturmuş, muhtemelen siyasetten bahsediyorlardır veya sabunların, mumların, patateslerin falan arasında tüm tatlılığıyla keyfine bakıyordur.”
“Bay Hobbs onu küçüklüğünden beri tanır.” dedi Bayan Errol avukata. “Ceddie’ye karşı çok kibardır ve aralarında sağlam bir dostluk var.”
Bay Havisham yanından geçerken dükkâna şöyle bir baktığında gördüklerini hatırladı -patates ve elma çuvallarını, tüm o ıvır zıvırları-ve endişeleri yeniden canlandı. İngiltere’de, beyefendilerin çocukları manavlarla ahbaplık yapmazdı. Çocuğun kötü huyları varsa ve ayaktakımını sevmeye eğilimliyse durum biraz zor olacaktı. Kontun hayatı boyunca yaşadığı en büyük utanç iki büyük oğlunun, ayaktakımına düşkünlüğüydü. Acaba, diye düşündü, bu çocuk da babasının iyi özellikleri yerine amcalarının kötü özelliklerini mi taşıyor?
Bayan Errol’la konuşurken bir yandan da sıkıntılı bir şekilde bunları düşünüyordu, derken çocuk odaya girdi. Kapı açıldığında Cedric’e bakmadan önce bir an tereddüt etti. Belki de onu tanıyan birçok insan, annesinin kollarına koşan çocuğa bakarken Bay Havisham’ın içinden geçen meraklı duyguları bilseler, bunu garipseyebilirlerdi. Avukat, çok şaşırtıcı bir duygu değişimi yaşadı. Hemen o anda onun, hayatında gördüğü en güzel ve en yakışıklı çocuk olduğunu düşündü.
Güzelliği sıra dışıydı. Güçlü, esnek, zarif, küçük bir gövdesi ve erkeksi, ufak bir yüzü vardı; çocuksu başı dikti ve cesur bir edayla yürüyordu; babasına şaşılacak derecede benziyordu; onun altın saçlarını ve annesinin kahverengi gözlerini almıştı, fakat o gözlerde üzüntü veya çekingenlik yoktu. Masumane bir şekilde korkusuz gözlerdi bunlar; hayatında hiç korkmamış veya hiçbir şeyden şüphelenmemiş gibi bakıyorlardı.
Hayatımda gördüğüm en iyi yetiştirilmiş ve en yakışıklı çocuk! diye düşündü Bay Havisham. Sesli olaraksa yalnızca, “Demek küçük Lord Fauntleroy bu.” dedi.
Sonrasında, Lord Fauntleroy’u izledikçe daha da şaşırdı. Çocuklar hakkında fazla bir bilgisi yoktu, gerçi İngiltere’de bir sürü çocuk görmüştü; güzel, yakışıklı, al yanaklı kız ve erkek çocuklar, özel öğretmenleri ve mürebbiyeleri tarafından bakılan, kimi zaman sessiz kimi zaman biraz gürültücü olan, ama asla resmî, katı ve yaşlı bir avukat için ilginç olmayan çocuklardı bunlar. Belki de Lord Fauntleroy’un servetine olan şahsi ilgisi Ceddie’ye diğer çocuklardan daha fazla dikkat etmesine sebep olmuştu; ancak ne olursa olsun onun kesinlikle dikkatini daha fazla çektiğini fark etti.
Cedric gözlemlendiğinin farkında değildi ve nasılsa öyle davranıyordu. Tanıştırıldıklarında Bay Havisham ile dostane bir şekilde tokalaştı ve sorularına Bay Hobbs’ınkilere olduğu gibi tereddütsüz bir çabuklukla cevap verdi. Ne sessiz ne de cüretkârdı, Bay Havisham annesiyle konuşurken onun bir yetişkinmiş gibi ikisinin sohbetini ilgiyle dinlediğini fark etti.
“Ufaklık son derece olgun görünüyor.” dedi Bay Havisham anneye.
“Sanırım bazı konularda öyle.” diye cevapladı Bayan Errol. “Çok çabuk öğrenir, yetişkinlerle çok yaşadı. Kitaplardan okuduğu veya başkalarından duyduğu uzun kelimeleri ve ifadeleri kullanmak gibi küçük komik bir huyu vardır, ama çocukça oyunlara da bayılır. Bence oldukça akıllı, ama bazen de son derece çocuksu, ufak bir oğlan çocuğu.”
Bay Havisham onunla tekrar karşılaştığında bu son şeyin doğru olduğunu gördü. Arabası köşeyi dönünce bir grup heyecanlı küçük erkek çocuğu gördü. İkisi yarışmak üzereydi ve onlardan biri onun genç lorduydu, arkadaşları gibi patırtı yapıyordu. Diğer çocukla yan yanaydılar, kırmızı bir bacak adım attı.
“Bir, yerini al!” diye bağırdı başlatıcı. “İki, hazır ol. Üç, başla!”
Bay Havisham kendini arabasının penceresinden merakla sarkmış hâlde buldu. İşaret verildiğinde lordunun asil, küçük kırmızı bacaklarının pantolonunun arkasında yeri yırtarcasına uçtuğunu görünce daha önce böyle bir şey gördüğünü hatırlamadığını fark etti. Küçük ellerini yumruk yapmış ve yüzünü rüzgâra vermişti; parlak saçları geriye doğru dalgalanıyordu.
Çocuklar, “Haydi, Ced Errol!” diye heyecanla dans ederek avaz avaz bağırıyorlardı. “Haydi, Billy Williams! Haydi, Ceddie! Haydi, Billy! Haydi! Bastır! Bastır!”
“Eminim o kazanacak.”