Küçük Lord Fauntleroy. Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Küçük Lord Fauntleroy - Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт страница 6
“Aferin, Lord Fauntleroy!” dedi.
Arabası Bayan Errol’ın kapısının önünde dururken, kazanan ve kaybeden bağırıp çağıran kalabalıkla oraya doğru geliyordu. Cedric, Billy Williams ile yürüyerek sohbet ediyordu. Sevinçli küçük yüzü kıpkırmızı olmuştu, lüleleri terli alnına yapışmıştı, elleri cebindeydi.
“Görüyorsun ya…” diyordu, belli ki başarısız rakibine mağlubiyeti makul göstermeye çalışarak, “bence bacaklarım seninkilerden biraz daha uzun olduğu için kazandım. Bence sebebi bu. Görüyorsun ya, senden üç gün daha büyüğüm, bu da bana avantaj sağlıyor. Üç gün daha büyüğüm.”
Duruma bu açıdan bakmak Billy Williams’ın moralini yerine getirdi ve çocuk dünyaya yeniden gülümsemeye, sanki yarışı kendi kazanmış gibi yeniden kasılarak yürümeye başladı. Ceddie Errol insanların içini bir şekilde rahatlatmanın bir yolunu buluyordu. Zaferin ilk coşkusunda bile kaybeden kişinin kendini pek iyi hissetmeyeceğini ve farklı şartlar altında kendisinin de kazanan olabileceği ihtimalini düşünmek istediğini hatırlardı.
O sabah Bay Havisham galiple uzun bir sohbete daldı; bu sohbet onun yavan gülümsemesiyle sırıtmasına ve kemikli elleriyle çenesini defalarda ovmasına sebep oldu.
Bayan Errol dışarıdan çağırılınca avukat ve Cedric baş başa kaldılar. Başlarda Bay Havisham küçük dostuna ne diyeceğini bilemedi. Belki de büyükbabasıyla tanışmadan ve yakında yaşayacağı büyük değişiklikten önce onu hazırlayacak bir şeyler söylemek iyi olur diye düşündü. Cedric, İngiltere’ye adım attığında nelerle karşılaşacağını veya kendisini nasıl bir evin beklediğini bilmiyordu. Henüz annesinin onunla aynı evde yaşamayacağını dahi bilmiyordu. Ona söylemeden önce ilk şoku atlatmasının en iyisi olduğunu düşünmüşlerdi.
Bay Havisham açık pencerenin bir tarafında koltukta oturuyordu, diğer taraftaysa Cedric daha büyük bir koltukta oturmuş Bay Havisham’a bakıyordu. Büyük koltuğa gömülmüş, kıvırcık kafası arka yastığa dayanmış, bacak bacak üstüne atmış ve elleri ceplerine gömülmüş, bir nevi Bay Hobbs gibi oturuyordu. Annesi odadayken Bay Havisham’ı gözünü kırpmadan izliyordu; o odadan çıktıktan sonra da saygılı bir düşüncelilikle bakmaya devam etti. Bayan Errol çıktıktan sonra kısa bir sessizlik oldu; Cedric, Bay Havisham’ı inceliyor gibiydi ve Bay Havisham da şüphesiz Cedric’i inceliyordu. Galip ve sırtını koltuğa dayadığında aşağı sarkacak kadar uzun olmayan bacaklarına kısa pantolon ve kırmızı çorap giyen küçük bir çocuğa bir yetişkinin ne demesi gerektiğini bulmaya çalışıyordu.
Fakat Cedric birden sohbeti başlatarak onu rahatlattı.
“Biliyor musunuz?..” dedi. “Kont ne demek bilmiyorum.”
“Bilmiyor musunuz?” dedi Bay Havisham.
“Hayır.” diye cevap verdi Ceddie. “Bence bir çocuk günün birinde kont olacaksa ne anlama geldiğini bilmeli. Sizce?”
“Şey, evet.” diye cevapladı Bay Havisham.
“Acaba…” dedi Ceddie saygılı bir ifadeyle. “Acaba bana açıklatabilir misiniz? (Bazen uzun kelimeler kullandığında yanlış telaffuz ederdi.) Kim onu kont yapar?”
“Öncelikle, kral veya kraliçe.” dedi Bay Havisham. “Genel olarak, kişi hükümdara bazı hizmetlerde bulunduğu veya büyük işler yaptığı için kont ilan edilir.”
“Ah!” dedi Cedric. “Başkan gibi.”
“Öyle mi?” dedi Bay Havisham. “Başkanlarınız bu yüzden mi seçiliyorlar?”
“Evet.” diye cevapladı Ceddie neşeyle. “Bir adam çok iyiyse ve her şeyi biliyorsa başkan seçilir. Fener alayı ve bandoları olur, herkes konuşma yapar. Belki başkan olurum diye düşünmüştüm ama kont olmak aklıma hiç gelmemişti. Kontlardan haberim yoktu bile.” dedi aceleyle, Bay Havisham kont olmak istemediğini zannedip gücenmesin diye. “Eğer haberim olsaydı eminim kont olmayı düşünürdüm.”
“Başkanlıktan bayağı farklıdır.” dedi Bay Havisham.
“Öyle mi?” diye sordu Cedric. “Nasıl? Fener alayı olmaz mı?”
Bay Havisham bacak bacak üstüne attı ve parmaklarının ucunu dikkatle birleştirdi. Belki de bazı konuları netleştirmenin vakti geldi, diye düşündü.
“Kont çok önemli bir şahsiyettir.” diye başladı.
“Başkan da öyle!” dedi Ceddie. “Fener alayı sekiz kilometre uzunluğundadır, havai fişek atarlar ve bando çalar! Bay Hobbs beni onları izlemeye götürdü.”
“Kont…” diye devam etti Bay Havisham, nasıl söyleyeceğinden emin olmadan, “genelde çok eski bir zürriyetten gelir.”
“O ne demek?” diye sordu Ceddie.
“Çok eski, son derece eski bir aile demek.”
“Ah!” dedi Cedric ellerini ceplerine iyice sokarak. “Parkın yanındaki elmacı kadın gibi. Kesin o da eski bir züriyetten. O kadar yaşlı ki nasıl ayağa kalktığına şaşarsınız. Herhâlde yüz yaşında falan vardır ama yağmur yağsa bile dışarıdadır. Ona çok üzülüyorum, diğer çocuklar da öyle. Billy Williams’ın bir keresinde neredeyse bir doları vardı ve ondan hepsini bitirene kadar her gün beş sentlik elma almasını istemiştim. Bu yirmi gün yapıyordu ve bir hafta sonra elmalardan sıkıldı; ama sonra -tesadüfe bakın ki- bir beyefendi bana elli sent verdi ve onun yerine ben elma almaya başladım. O kadar fakir ve eski züriyetten biri için insanın için acıyor. Kemiklerinin gittiğini ve yağmurun daha da beter yaptığını söyler.”
Bay Havisham dostunun masum, ciddi ve küçük suratına bakınca kendini çaresiz hissetti.
“Korkarım beni tam olarak anlamadınız.” diye açıkladı. “Eski zürriyet derken yaşlı demek istemedim; demek istediğim, bir ailenin adı o kadar uzun bir süredir dünyaca tanınıyordur ki, belki de yüzlerce yıldır o soyadı taşıyan insanlar vardır ve ülkenin tarihinde adları geçiyordur.”
“George Washington gibi.” dedi Ceddie. “Doğduğumdan beri adını duyuyorum ve daha öncesinden beri tanınıyor. Bay Hobbs onun asla unutulmayacağını söylüyor. Biliyorsunuz, Özgürlük Bildirgesi ve Dört Temmuz yüzünden. Gördüğünüz gibi, o çok cesur bir adammış.”
“İlk Dorincourt kontu…” dedi Bay Havisham ağırbaşlılıkla, “dört yüz yıl önce kont ilan edildi.”
“Vay canına!” dedi Ceddie. “Amma da uzun zaman önceymiş! Canımın içine söylediniz mi bunu? Çok ilgisini çekecektir. Gelince anlatalım. İlginç şeyleri duymaya bayılır. Bir kont, kont ilan edilmekten başka ne yapar?”
“Çoğu, İngiltere’nin yönetilmesine yardımcı olmuştur. Kimisi yiğitti ve eski zamanlardaki büyük savaşlarda çarpıştılar.”
“Ben de böyle bir şey yapmak isterim.” dedi Cedric. “Babam