Küçük Lord Fauntleroy. Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Küçük Lord Fauntleroy - Фрэнсис Элиза Ходжсон Бёрнетт страница 8
“Bu yirmi beş dolar yapar!” diye haykırdı Bayan Errol. “Onlar için bir servet! Bunun gerçek olduğuna inanamıyorum.”
“Gayet gerçek.” dedi Bay Havisham yavan gülümsemesiyle. “Oğlunuzun hayatında büyük değişiklikler oluyor, eline büyük bir güç geçecek.”
“Ah!” diye feryat etti annesi. “Öylesine küçük, o kadar küçük bir çocuk ki! Bu gücü doğru şekilde kullanmayı ona nasıl öğreteceğim? Bu beni biraz korkutuyor. Benim tatlı Ceddie’m!”
Avukat boğazını hafifçe temizledi. Onun kahverengi gözlerinde o hassas, ürkek bakışı görmek maddiyatçı, yaşlı, katı kalbine dokunmuştu.
“Sanıyorum ki hanımefendi…” dedi. “Lord Fauntleroy ile bu sabah yaptığım görüşmeden çıkardığım kadarıyla, müstakbel Dorincourt kontu kendileri kadar başkalarını da düşünecekler. Henüz küçük olabilir ancak zannımca güvenilir bir çocuk.”
Sonra annesi Cedric’e bakmak için çıkıp onu salona geri getirdi. Bay Havisham onun odaya girmeden önce söylediklerini duydu.
“Onunki ateşli romatizma.” diyordu. “Ve bu çok fena bir romatizma türü. Kira ödenemediği için üzgün ve Bridget üzüntünün ateşlenmeyi iyice artırdığını söylüyor. Pat’in üstüne başına giyecek bir şeyleri olsaydı dükkânın birinde iş bulabilirdi.”
İçeri girdiğinde küçük suratı endişeliydi. Bridget için çok üzülüyordu.
“Canımın içi beni çağırdığınızı söyledi.” dedi Bay Havisham’a. “Bridget ile konuşuyordum.”
Bay Havisham ona bir an baktı. Kendini biraz tuhaf ve kafası karışmış hissetti. Annesinin dediği gibi, o henüz küçük bir çocuktu.
“Dorincourt kontu…” diye başladı ve gayriihtiyari Bayan Errol’a baktı.
Küçük Lord Fauntleroy’un annesi birden oğlunun yanına diz çöküp narin kollarını onun çocuksu bedenine doladı.
“Ceddie!” dedi annesi. “Kont senin büyükbaban, yani babanın babası. Çok ama çok iyi bir adam ve seni çok seviyor, senin de onu sevmeni istiyor, çünkü bir zamanlar küçük olan oğulları ölmüş. Senin mutlu olmanı ve başka insanları mutlu etmeni istiyor. O çok zengin ve senin istediğin her şeye sahip olmanı arzu ediyor. Bay Havisham’a böyle söylemiş ve senin için ona bir sürü para vermiş. Bir kısmını şimdi Bridget’a verebilirsin; kiralarını ödeyecek ve Michael’a gerekenleri almaya yetecek kadarını. Bu harika, değil mi Ceddie? Büyükbaban çok iyi biri, değil mi?”
Sonra çocuğun heyecandan rengi canlanan yuvarlak yanaklarını öptü.
Bakışlarını annesinden Bay Havisham’a çevirdi.
“Şu anda alabilir miyim?” diye haykırdı. “Ona şimdi verebilir miyim? Gitmek üzere.”
Bay Havisham ona parayı verdi. Rulo yapılmış yeni, tertemiz bir paraydı.
Ceddie parayı alıp odadan fırladı.
“Bridget!” diye bağırdığını duydular mutfağa daldığında. “Bridget, bekle bir dakika! Al bu parayı. Senin için, böylece kirayı ödeyebilirsin. Büyükbabam verdi bana. Sen ve Michael için!”
“Ah, Ceddie Efendi!” diye haykırdı Bridget şaşkın bir ses tonuyla. “Burada yirmi beş dolar var. Hanımım nerede?”
“Sanırım gidip durumu ona açıklasam iyi olacak.” dedi Bayan Errol.
Bayan Errol da odadan çıktı, böylece Bay Havisham bir süre odada tek başına kaldı. Pencereye doğru yürüdü ve ayakta durup dalgın bir şekilde sokağı izledi. Şatodaki muazzam, görkemli, kasvetli kütüphanesinde oturan gut hastası, yalnız, ihtişam ve lükse boğulmuş, fakat uzun ömrü boyunca kendinden başka kimseyi sevmediği için kendisi de kimse tarafından gerçekten sevilmeyen yaşlı Dorincourt kontunu düşündü. Bencil, rahatına düşkün, kibirli ve hırslıydı; Dorincourt kontunu ve onun zevklerini o kadar önemsemişti ki başkalarını düşünecek zamanı kalmamıştı; tüm serveti, gücü, soylu adının ve mevkisinin sağladığı tüm faydalar sanki yalnızca Dorincourt kontunun zevki ve keyfine amadeydi; artık yaşlandığından tüm o heyecan ve rahatına düşkünlük, sadece hastalık, asabiyet ve onu sevmediği aşikâr olan dünyadan nefrete yol açıyordu. Tüm ihtişamına rağmen Dorincourt kontundan daha az sevilen ve onun kadar yalnız olan bir asilzade daha yoktu. İstediğinde şatosunu davetlilerle doldurabilirdi. Büyük ziyafetler ve av partileri düzenleyebilirdi; ama onun davetlerini kabul edenlerin asık, yaşlı suratından ve iğneleyici, alaycı konuşmalarından korktuklarını gizliden gizliye biliyordu. Acımasız bir dili ve sert bir mizacı vardı; alıngan, mağrur veya ürkek oldukları için eline geçen her fırsatta insanları aşağılamaktan ve tedirgin etmekten zevk alırdı.
Bay Havisham kontun sert, acımasız hâllerini çok iyi biliyor ve dar, sessiz sokağa bakarken onu düşünüyordu. Sonra, onun tam tersi olan neşeli, yakışıklı ufaklık ve büyük koltuğunda oturup dostlarının, Dick’in, elmacı kadının hikâyelerini tüm o cömert, masum ve dürüst hâliyle anlatışı geldi aklına. Ardından zamanı geldiğinde Küçük Lord Fauntleroy’un ceplerine gömdüğü minik, tombul ellerine kalacak olan sınırsız geliri, güzel ve haşmetli mülkleri, serveti, iyi veya kötü yönde kullanılabilecek o gücü düşündü.
“Her şey çok farklı olacak.” dedi kendi kendine. “Her şey bambaşka olacak.”
Cedric ve annesi geri geldiler. Cedric’in neşesi yerindeydi. Annesinin ve avukatın arasındaki koltuğuna oturdu ve garip hâllerinden birini takınıp ellerini dizlerine koydu. Bridget’ın rahata ermesi ve sevincinin neşesiyle yüzü parlıyordu.
“Ağladı!” dedi. “Mutluluktan ağladığını söyledi! Hiç mutluluktan ağlayan birini görmemiştim. Büyükbabam çok iyi bir insan olmalı. Onun bu kadar iyi biri olduğunu bilmiyordum. Artık kont olmak düşündüğümden çok, hem de daha çok makbul bir şey. Neredeyse memnunum, kont olacağım için neredeyse çok memnunum.”
III
Cedric’in kont olmanın avantajları ile ilgili olumlu düşünceleri ertesi hafta daha da arttı. Yapmayı isteyip de kolaylıkla yapamayacağı hiçbir şey olmadığını fark etmesi neredeyse imkânsız gibiydi; aslında bu durumu tam olarak anladığı söylenemezdi. Ancak en azından Bay Havisham ile yaptığı birkaç konuşmadan sonra öncelikli dileklerini gerçekleştirebileceğini anladı ve Bay Havisham’a şaşkınlık veren bu dileklerini sade bir şekilde ve tatlılıkla yerine getirmeye başladı. İngiltere’ye gitmek için denize açılmadan önceki hafta bir sürü ilginç şey yaptı. Avukat, daha sonra Dick’i ziyaret etmek için birlikte çarşıya gittikleri o sabahı, “eski zürriyetten” elmacı kadının tezgâhının önünde durup çadır, soba, şal ve bir miktar para sahibi olacağını söyleyerek onu heyecanlandırdıkları ikindi vaktini hatırlamıştı.
“İngiltere’ye