Türkistan'da Dil Politikası. Zamira Öztürk
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Türkistan'da Dil Politikası - Zamira Öztürk страница 10
Toplumun sadece kişilerden oluşmadığı fikrinden hareketle denilebilir ki; toplum bir kimlik kazanmak ve bu kimliği inşa etmekle yükselebilir ve diliyle kimliksel devamlılığını sağlayabilir. Kimlik inşası, toplumdaki bireylere aidiyet kazandırarak toplumsal kimlik yaratmanın bir başka adıdır ve bu noktada dil önemli bir birleştiricidir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ideolojik ve sınıfsal kökenli tek tipsel kimlik tanımlamasının (aparatçik-apparatchik) yerini kültürel ve etnik farklılıklara dayalı bir kimlik inşası almıştır. Soğuk Savaş’ın sona ermesi beraberinde daha çoğulcu ve çeşitli bir kimlik yapılanmasını getirmiştir. Demokrasi, insan hakları, eşitlik vurgusu, sınırları aşan tüketim ve kültür yapıları, tek tipleşmeyi ortadan kaldıran güçler olarak ön plana çıkmıştır (Dalbay ve Avcı, 2018, s. 19). Sovyet ideolojisinin temelini oluşturan ve tek Sovyet milletinin inşa edilmesi için yegâne şart olan her bireyim herkes için çalışması ve kendini Sovyet ideolojisine feda etmesi düşüncesi zamanla küreselleşen dünyanın liberal kuralları içerisinde etkisini yitirmiştir.
Bu noktadan hareketle kimlik inşası sürecinin son derece hassas dengeler üzerinde oturmuş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bilgin (1999, s. 160) bu konuyu insanın kök salmasının ve kökünden kopmasının tehlikelerinden bahsederek açıklamaktadır. Buna göre, iki durumun ortak bir noktasının bulunması ile ve bu iki hususu terbiye etmek suretiyle uygun bir toplum yapısının inşası mümkün olacaktır.
Yeni ve köklü bir kimlik inşası farklılıklar ve benzerliklerin bir araya getirilmesi ile mümkün olabilir. Bu ikisini buluşturabilmiş toplumların bir takım toplumsal bunalımlardan daha kolay çıkabileceği ve uzlaşı kültürünün daha köklü hale geleceği de varılabilecek başka bir sonuçtur. Farklılık ve benzerlikleri kimlik inşasında birleştirici bir hammadde olarak kullanabilen toplumların daha verimli kimlik modelleri geliştirme olasılığı yüksektir.
Ulusal Kimlik
Kimlik, bireyin ve içinde yaşadığı toplumun genel anlamda özelliklerini, benzerliklerini, farklılıklarını ve niteliklerini anlatmaktadır. Ulusal kimlik de millî kültürün bireysel ve toplumsal alanda ortaya çıkmış olan bir yorumudur. Ulusal kimlik bireyi ve toplumu kendisi diğer birey ve toplumlardan ayıran özellikleri barındırmaktadır (Kösoğlu, 1997, 19). Bu noktadan hareketle ulusal kimlik ve milliyetçilik ideolojisi birbiri ile yapısal uyum halinde seyretmektedir.
Bir toplumun kendini gerçekleştirmek suretiyle milli bir yapıya sahip olabilmesi için siyasal ve toplumsal bir teşkilat yapısı zorunludur. Buna göre milli bir devlette yaşayanların siyasal ve toplumsal teşkilatlanma sayesinde bir kimliği olur ve bu kimlik toplumun ortak şuurunu ifade eder. Ulusal kimlik olarak adlandırılan olgu kişi ve onun içinde yaşadığı toplumu dış dünyaya tanıtan, tanımlayan, onu diğer kimliklerden farklı kılmaya yarayan özelliklerinin bütününü ifade eder. Örneğin kişinin yaşadığı ortam ve bu ortamın kişiye hatırlattıkları, o kişinin bu özelliklerde kendine özgü simgeler bulması, o simgelerin gerek o kişi gerekse toplumun diğer bireyleri tarafından aynı oranda sahiplenilmesi millete mal olmuş kimliğin bir boyutunu oluşturur (Kösoğlu, 1998, s. 44).
Buna göre ulusal kimlik, milli kültürün toplumun tüm kodlarındaki bireysel ve genel ortaklığı, kişiyi ve onun içinde yaşadığı toplumu diğerlerinden ayrıştıran, kısacası yaşam tarzını biçimlendiren kişiye-topluma özel bir olgudur (Kösoğlu, 1997, s. 19).
Ayrıca ulusal kimliğin oluşması sürecinde milliyetçilik de önemli bir role sahiptir. Buna göre, bir toplumda milli kültürün hâkim kılınması ya da toplumu diğer toplumların güdümünden kurtarmak amacını taşıyan milliyetçilik, bir toprak parçasına derin bağlılık, ortak ve köklü bir tarihsel mazi, ortak gelenek, görenek, töre ve değerlere dayalı, paydaşların tümünü kapsayan ortak hedefler dairesinde şekillenen ve toplumun üyeleri arasında şuur yaratabilen bir değerdir (Domaniç, 1997, s. 116). Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından millî kimliklerine dönüş politikasını uygulamayı tercih eden Türk Cumhuriyetlerinin dayanağı da kültürel özellikler bağlamında incelenebilir. Ortaya çıkarılan ve unutturulmasına fırsat verilmeyen, toplumun kodlarında yaşatılmış kültürel özellikler millî kimlik olarak bağımsız genç devletlerde resmi politikaların çıkış noktasını oluşturmuştur. Bu dönemde millî kimlik, alfabenin değiştirilmesi ve dilde millîleşme faaliyetlerinin temelinde bu düşünceler yatmaktadır.
Ulusal kimlik ile toplumun üyelerini bir araya getirmeyi başarmış olan devlet de bu bakımdan milliyetçilik ideolojisini devletin bir aygıtı olarak kullanır.
Althusser (2010, s. 28)’e göre “milli ve umumi menfaatlerin gözetilmesi”, ve “yüce ahlaki değerlerin savunulması”, devlet tarafından kullanılan ve milli kimliği tesis eden bir başka etmeni oluşturmaktadır. Bu bağlamda, milli bütünlüğe bir kimlik kazandıran her devlet bu başarısını sürdürülebilir hale getirmek için üst idealler oluşturur; konuyu ortak toprak parçasında yaşamanın ötesine taşır.
Oppenheimer (1984, s. 21)’e göre milliyetçilik, toplum yönetimi biliminin bir uzantısını ifade etmektedir. Bu tanımdan hareketle ancak ulusal bir kimlik ile donatılmış toplumun yönetilebilir olduğunu iddia etmek yanlış olmayacaktır.
Bu açıdan değerlendirildiğinde, millî bir devlet ve ulusal bir kimlik oluşturmada kullanılan ve ulusal kimliği tesis edici araçlar ve toplumu devrime sürükleyen ilkeler şöyle sıralanabilir (Smith, 1994, s. 119):
1. Topluluğun hareketsiz bir yapıdan etkili ve harekete yönelen bir siyasi çıkışa doğru yönlendirilmesi,
2. Siyasi çıkışa doğru harekete geçen ve etkin bir konuma yükselen topluluğun somut bir olgu olan ülke/toprak parçasına yerleştirmesi,
3. Bir toprak parçasına yerleşen topluluğun ekonomik birliğe kavuşturulması,
4. Halkın anılar, millî mitler, hikâyeler ve değerler ile şekillendirilmesi,
5. Bir bütünlük kazanan halka siyasi haklar verilmesi ve bu sayede yurttaşlık bilincinin kazandırılması
Yukarıdaki adımlardan hareketle bir toplum yaratılmasının sürece bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumda halkın siyasi bir amaç doğrultusunda harekete geçirilmesi ile devrimsel bir süreç başlatılmakta ve bu süreç belirli değerler ile süslenerek son süreçte yurttaşlık şeklinde somutlaştırılmaktadır.
Smith (1994)’e göre millet rolüne ilişkin bir dil ve sembolizmin kullanılması, milleti amaçlarına ulaştıracak türde bir siyasi hareketin ve toplumsal bilincin yaratılması ve bir millete ait olma bilincinin yaratılması millî kimliğin oluşması ile sonuçlanmaktadır.
Dolayısıyla millî kimliğin temel özellikleri şu şekilde sıralanabilir (Smith, 1994):
1. Tarihi kökenlere dayanan ve mazisi olan toprak/ülke/yurt,
2. Ortak