Cengiz Han'ı Aramak. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Cengiz Han'ı Aramak - Анонимный автор страница 13
Cengiz Han o zamanlar 12-13 yaşlarındaydı. Koltuk altından tüyler çıkmaya başlamıştı. Kurt derisinden yapılan giysisini giydiği zaman koltuk altından kötü koku gelirdi. Bu kokuyu önceden kendinden büyük insanlarda da fark ettiği olmuştu. Zaman zaman kendisi de böyle kokuyordu. Ne kadar yıkanırsa yıkansın gitmeyen bir kokuydu bu. Günler geçiyor, koltuk altındaki tüyler çoğalıyor ve malum koku daha beter duyulmaya başlıyordu. Günlerden bir gün gözlerinden birisi görmeyen buruşuk yüzlü yaşlı bir kadın Temuçin’i (Cengiz Han’ın çocukluk adı) ağaçtan yapılan bir leğende sıcak suyla yıkamıştı. Yaşlı kadın çocuğun bedenini Çin sabunuyla öylesine titiz yıkamıştı ki Temuçin’in derisi kıpkırmızı kesilmişti. Temuçin o sabunun mis gibi kokusunu aradan ne kadar zaman geçerse geçsin unutmazdı.
Ninenin elleri buruşuktu. Yüzü ise öylesine mattı ki herhangi bir insanî ifade görmek imkânsızdır. İhtiyarlamış elleriyle Temuçin’i yıkıyordu. Kör kadın ömrü boyunca insanları yıkamıştı. Onu eve Temuçin’in babası getirmişti. Babası yaşlı kadından oğlunu tertemiz ve özenle yıkamasını istemişti. Temuçin utanıyordu. Mahrem yerlerini elleriyle kapatıp suyun altında gizlemeye çalışıyordu. Büyük kazandaki sıcak su soğuk suyla karıştırılıp da ılık ve taze su üzerine döküldüğü zaman Temuçin’in gözleri parlıyor, kendini temizlenmiş, hafiflemiş hissediyordu.
Temuçin’i nine tüyden yapılmış bir havluyla kurulayıp çadır evin güneşliğinin altına getirdi. Getirdi ve saçlarını usturayla kesmeye başladı.
Sonra koltuk altındaki, yeni çıkmaya başlayan tüylerini tıraş etmeye başladı. O ilk defa koltuk altındaki tüylerin tıraş edildiğini gördü. Nine Temuçin’in ayak tırnaklarını küçük bıçakla kesti ve onu asılı olan tütsü ile karıştırıp kısık sesle bir şeyler mırıldanırken ateşe attı. Bunu Temuçin anlamadı. Sonra babasının Çinli tüccarlardan aldığı ipekten yapılmış giysiler giydirildi. Tıraş olduktan sonra Temuçin kendini çok ferahlamış hissetti, kendini yeni doğmuş gibi hissediyordu.
Bozüyden çıktığı zaman etrafını hemen çocuklar sardı. Dünya Temuçin’e artık farklı ve güzel görünüyordu. Kendisiyle aynı yaştaki çocuklardan bir adım öne geçtiğini ve büyüdüğünü hissetti.
Kızlar da artık ona değişik gözlerle bakıyorlar ondan da farklı bir tepki bekliyorlardı. Sanki herkes ona âşık olmuş gibi geliyordu ona.
Babası Temuçin’i koltuk altlarından sıkıca tutup kaldırarak kendi getirdiği ata bindirdi. Ata biner binmez dörtnala koşturmaya başladı. At üstündeki hareketlerinden onun Moğol soyundan olduğu belliydi.
Onunla birlikte ta aşağıda çocukların gürültüsü işitiliyordu. Elindeki oku gökyüzüne attı. Anıları arasında bugün Cengiz Han için kitabın ilk sayfası gibiydi. Şu an anılarının o ilk sayfasını açtı. Temuçin son zamanlarda babasıyla annesinin konuşmalarından “Artık büyüdü” dediklerini çok duymaya başlamıştı. O gün de sık sık bunu tekrar ediyorlardı. O gün bu sözü babası nineye de söylemişti. Annesi ve babası uzakta oturan akrabalarına misafirliğe gideceklerini ve Temuçin’i bu nineye bırakacaklarını söylemişti. Güneş batmadan babasıyla annesi misafirliğe gittiler ve giderken babası Temuçin’e ninenin söylediklerini yapmasını tembihledi.
Hava kararmış gökyüzünde yıldızlar ışıldıyordu.
Tündükten giren ayın ışığı içeriyi aydınlatıyordu. Temuçin’e bugün her zamankinden farklı davranıyorlardı. Kat kat yatağın üzerinde yatıyordu. Bu yorganların güzel kokusu vardı. Hava iyice kararmıştı. Etrafta çıt yoktu. Uzaklardan atların kişneme, köpeklerin havlama sesleri geliyordu.
Bir anda bu sessizliği ninenin konuşması bozdu. Nine bozüyün kapısını kaldırıp içeri girdiğinde Temuçin onun yalnız gelmediğini fark etti. Konuşma seslerinden ninenin yanındakinin kadın olduğunu anladı. Nine yanındaki kadının kulağına bir şeyler söyledi. Kadın da onu anlıyormuş gibi sessizce kafa sallıyordu. Temuçin ise onların konuşmasını takip ediyordu. Ama konuşmaları bir türlü seçemiyordu.
Nine kadını bırakıp bozüyden çıkarken: “Şafak sökerken geleceğim” dedi. Kadın da “Sabah kendim giderim” dedi. Nine tamam der gibi başını salladı ve “Bu daha çok genç, tecrübesiz, her şeyi kendin öğret” diyerek dışarı çıktı. Temuçin hiçbir şey anlamadı.
Her zamanki gibi bir geceydi. Atların kişneyişi, köpeklerin havlayışı, nehrin gürültüsü duyuluyordu. Temuçin kadının ne söyleyeceğini merak ediyordu. Bir müddet ikisi de ses çıkarmadan durdular. Temuçin nefesini bile belli etmemeye çalışarak sessizce yatakta yatıyordu. Kadın yatağın baş tarafına yaklaştı. Üzerindeki kaftanını çıkartıp astı. Kadından o Çin sabununun kokusu ve güzel bir iğde kokusu geldi. Temuçin’i, değişik duygular sardı, bu duygular ateş gibi bütün vücuduna yayıldı. Daha önce hiç böyle olmamıştı. Kadın çadırın ortasına geldi ve ortada yanan muma yaklaştı. Kadın gençti, güzeldi ve yirmi yaşlarındaydı, bozüye kadının kokusu dağılmıştı ve yavaşça üzerindekileri çıkartmaya başladı. Çırılçıplak yatan Temuçin bunu görünce sanki ateşler içinde yanmaya başladı, iyice heyecanlanmıştı. Kadın kıyafetlerin birinin ardından birini çıkardıkça yorganı kendine daha sıkı örterek başını gizliyor, gözlerini kapatarak uyuyormuş gibi yapıyordu. Zorla yumsa bile çıplak kadının karşısında kendi kendine açılıyordu gözleri, bir türlü kurtulamadığı ateşler içinde yanıyordu. Temuçin’in mahrem yeri de gördüklerinden etkilenerek kavgacı horozun boynu gibi gerildi. Kadın yeni doğmuş gibi çırılçıplaktı ve tündükten giren ışık bembeyaz vücuduna düşüyordu. Temuçin daha önce güzel kelimesinin kadınlar için kullanıldığını duymuştu. Bugün artık bunu daha iyi anlıyordu. Kadının vücudunun ne kadar gizemli ve ne kadar hoş kokulu olduğunu uzaktan hissetti. Gittikçe ateşe atılan odun gibi vücudu kızarıyor, yanıyordu. Kadın sessizce ve nazikçe yürüyerek yanına geldi, yorganın sağ tarafını kaldırdı ve zaten o olmadan da yanan yorganı daha da büyük bir ateşe soktu. Şimdi kadının kokusu sadece burnuna değil bütün bedenine sinmişti. Uzun saçları, bembeyaz acayip vücudu, ovadaki iki tepeye benzeyen memeleri mükemmeldi. Temuçin dilini yutmuşçasına sessiz ve hareketsiz yatıyordu. Kadının ayakları yeniden gücüne girmeye başlayan hantal Temuçin’in zayıf, tahrik olan ayaklarına değdi. Kadının ayakları alev gibi yanan Temuçin’in etinden daha da sıcaktı, o sıcaklığın harareti ateşe atılmış kılıcın ucu gibi geldi ona. İkisini de o yaşlı kadın yıkamıştı anlaşılan. İkisi de iğde aromalı Çin sabunu kokuyorlardı. Sessizliği kadın bozdu:
– Uyuyor musun, dedi kadın kibar bir sesle. Kadının sadece kendisi değil sesinin de güzel olduğunu fark etti Temuçin. Bir süre sessizce yattıktan sonra kısaca yanıt verdi:
– Hayır, dedi. Uzun cevap vermeye cesaret edemedi.
– Ben