Cengiz Han'ı Aramak. Анонимный автор

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Cengiz Han'ı Aramak - Анонимный автор страница 18

Жанр:
Серия:
Издательство:
Cengiz Han'ı Aramak - Анонимный автор

Скачать книгу

dünyada neden her şeyin bir sonu vardı, Kim kaygısız ve tasasız yaşayabiliyor, dertten kederden uzak durabiliyordu. Hey geçici dünya, yalan dünya, yalancıların dünyası… Han şimdi uzun bir uykuya dalmıştı, yarı ölü, yarı canlı gibiydi. Artık kendini çok çaresiz hissediyordu… Cengiz Han bir zamanlar, ulaklarını, dünyanın neresinde olursa olsun, ölümsüzlüğün sırrını bilen bir âlimi bulup getirin diye uzak diyarlara gönderdiği günü hatırladı. Nihayet kırk gün kırk gece geçtikten sonra uzak dağlarda yaşayan, evrenin sırrını bilen, gümüş sakallı bir âlimi bulup getirmişlerdi. Ama ölümsüzlüğün sırrını bilen âlimi öylece getirmemişlerdi. Elini ayağını bağlamışlar, gözlerini siyah bir bezle kapatmışlardı… Kafası yumruk kadar, beyaz sakallı, çekik gözlü âlimi görünce Cengiz Han ona kibirle bakmış, ulaklarını onca bilginin âlimin arasından bula bula bunu mu buldunuz dercesine kızgınlıkla süzmüştü. Sıska âlim Cengiz Han’ın önünde diz çökmemiş soğuk soğuk bakıyor, dimdik ayakta duruyordu.

      – Buraya gelme sebebinin ne olduğunu biliyorsundur, dedi Cengiz Han.

      – Biliyorum, dedi az konuşan âlim.

      – Biliyorsan söyle, dedi Cengiz Han sert bir şekilde. “Bu dünyada senin bilmediğin şey yok diyorlar.”

      – Bilmediklerim bildiklerimden daha çok, dedi âlim.

      – Benim için ölümsüzlüğün ilacını bul. Ben ebediyen yaşamak istiyorum.

      – Ebedi yaşamın devası vardır, fakat ilacı yoktur, dedi âlim.

      – Devası nedir, diye sordu Cengiz Han.

      – Hayatın anlamıdır.

      – Hayatın anlamı nedir?

      – Hayatın anlamı insanın insan olarak kalmasıdır.

      – Bu kadar mı, diye Cengiz Han bir anda galeyana geldi.

      – Senin hayatın uzun sürecek, ikinci hayatın…

      – İkinci hayatım mı? O da ne demek, dedi Cengiz Han.

      – İkinci hayatın… Yani senin ruhunun hayatı, dedi âlim. Senin de ruh hayatın uzun sürecek. Fakat kırkıncı torununa gelince bir terslik ortaya çıkacak… Kırkıncı torunun akıl hastalığına yakalanacak, diyen âlim sustu.

      – Akıl hastalığı mı? Cengiz Han’ın kızgınlığı yüzüne vurmuştu. Az kalsın âlimin başını vurdurtacaktı. Sonra kendini tutup âlimin dediklerine sabırla kulak verdi. Âlimi dinlemesinin başka bir nedeni vardı. Epey zaman önce dişlek dişli kurnaz kocakarı da buna benzer laflar söylemişti. Şu an âlim de aynı şeyleri dillendiriyordu. Biraz düşünen Cengiz Han âlimin başını vurdurtmaktan vazgeçti ve askerlerine “Çıkarın üzerindeki” kıyafetleri emrini verdi. Adamı o halde sokağa attırdı. Bütün ilminin kendine geçmesi için âlimin üzerindeki kürkü kendine aldı.

      Saraydan çırçıplak çıkan âlimi görenler onunla alay etmeye ve onu küçümsemeye başladılar. Önce yaşlı adamı taş yağmuruna tuttular, yüzüne tükürdüler sonra da kudurmuş kızgın köpeklere kovalattılar.

      O gece Cengiz Han uyurken bir rüya görmüştü. Kambur yaşlı kadın: Tanrı önündeyken ölümsüzlük iksirini sormamalıydın, giysilerini almamalıydın, halkın alay etmesine göz yummamalıydın. Yüzüne tükürtmemeliydin, köpekleri üzerine salmamalıydın. Onun bedduasını almamalıydın. Soysuz kalacaksın, diye adeta Cengiz Han’ı azarlıyordu. Bu olayı hatırlamıştı. Tanrı’dan özür diliyor, tövbe ediyordu. Böyle bir işten hayır gelmeyeceğini, işlerinin yolunda gitmeyeceğini düşünüyor, geleceğin ona iyilik getirmeyeceğini hissediyordu.

      Yılanın zehri bütün vücuduna yayılıyordu…

      Şaman Cengiz Han’ı esiri haline getiren kara güçleri, kötü ruhları, kanlı gözleri odadan defetti. Güçlü nefesiyle Cengiz Han’ı bir nebze de olsa ayağa kaldırabildi. Ancak Cengiz Han ömrünün son dakikalarının kaldığını kimseye belli etmek istemiyordu. O akşam Cengiz Han ruhunu günahlardan temizlenmesi, duasıyla cennetin kapılarını açıp cehennemin ateşinden koruması dileği ile Şaman’ın başını vurdurttu.

      O gece Şaman’ın başı alındı.

      Cengiz Han Şaman’ı öldürttükten sonra çok eskiden beri güvendiği ve her yerde yanında olan, tüm şartlarda yardımını esirgemeyen sağ kolu olan emirini yanına çağırdı. Bu olaya hiç kimse şahit değildi. Sadece ikisi vardı, uzun uzun konuştular.

      Cengiz Han yaşamının son dakikalarında tüm vasiyetini en güvendiği adamı olan emirine söyledi. Kendi oğullarını da çağırtıp son öğütlerini verebilirdi, fakat onlar babalarının vefat etmesini bekliyorlardı. Amaçları babalarının ölümünden sonra kalan malı mülkü, hazineyi almak, tahta geçmekti. Bu yüzden bugüne dek Cengiz Han yakınlarından hiç kimseyi çağırıp da böyle şeyler söylememişti. Çorak tarlaları, ıpıssız çölleri, yüksek dağları ve suları geçerek savaşlar yapar, o savaşlarda oluk oluk kan dökülürdü. Bu şekilde bütün dünyayı yöneten yerin ve göğün hükümdarı Cengiz Han’ın Tungut Han’ın kızıyla geçirmek istediği bir gece onun ölümüne sebep olacaktı. Bu olay onu hep endişelendiriyor ve tedirgin ediyordu. Yüce Cengiz Han’ın son nefesini bu şekilde vereceğini kimse aklına getirememişti. Artık yolun sonuna geldiğinin farkındaydı. Eğer Cengiz Han’ın göğsüne bir hançer girse ya da yüreğine bir ok saplansa idi, meydanda mertçe can verseydi eşleri bağıra çağıra ağlar, askerleri bayrak çeker, oğulları hüngür hüngür ağlardı. Peki, ya şimdi? Cenazesinin bir Tungut Han’ın kızının yatağından çıkması ayıp değil miydi? Eğer Cengiz Han kahramanca ölseydi karılarının sesi göğe ulaşır, ağıtlar yakılırdı. Ölüye saygı için, feryat figan edilirdi.

      Büyük adama büyük ölüm nasip olmadı. Ona rezil ve utanılacak bir ölüm nasip oldu. Hatta cenazesi bile kendi halkından saklanacaktı. Onun kimseye söylemediği bir sır vardı. Ayın tutulduğu gün öleceğini önceden biliyordu. Cesedini cinler, boynuzlu şeytanlar, kötü ruhlar, beddualı dilenciler, kargalar, kötülük getiren eşekler gözüne görünmeden etrafta dolaşıyorlardı. Onlar Han’ın ruhunun cehenneme gitmesini ve cesedinin böceklere, sıçanlara yem olmasını istiyordu. Aslan’a sıçan gibi ölmek, doğana karga gibi ölmek yakışmazdı. Cengiz Han bu düşüncelerden kendini uzak tutmak istiyordu, fakat olmuyordu. Onunla kimse alay edemez ve onu küçümseyemez, ona şaka bile yapamazdı. Kaç gündür aklından ölüm düşüncesi bir türlü çıkmıyordu. Ölümden korktukça ümidi o kadar büyüyordu ki yaşamının uzun sürmesini istiyordu. Ömür konusu onu çeşitli düşüncelere sokuyordu. Ölüm başa gelince insanı yere yıkar… Böylelikle tuhaf düşünceler bitmiyor, küçücük kafasına bunlar iyice takılıyordu. Sonunda ölüm onu sessizce değil büyük bir azapla aldı.

      Cengiz Han emirine hayatının bitmek üzere olduğunu anlattı. Aslında emirinden başka onun güvenebileceği bir insan da yoktu. Emiri kadar Cengiz Han’a samimi, gönülden hizmet eden kimse de olmamıştı. Onu çağırıp ona son sözlerini söylemeye başladı: Sana vasiyetimi söylüyorum. Sakın bu anlattıklarımı kimseye söyleyeyim deme. Bunları senden başkası bilmemeli ve duymamalı. Hatta oğullarım, karılarım bile… Birazdan vereceğim görevlerin hepsini tek tek yapmalısın. Ölümüme

Скачать книгу