Kardeş Sesler 2017. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kardeş Sesler 2017 - Анонимный автор страница 5
Havalar gittikçe soğumaya başlamıştı. Kış kapıda. Kış kapıda. Herkesin tek telaşı buydu. Köyün çocukları ile iyi arkadaş olmuştum ve artık yavaş yavaş bu hayatın bir parçası olmaya başlamıştım. Yine de çok şaşırdığım zamanlar oldu. Köyden bir çocuğun kapılarının önünde oynuyorduk. Ninesi yerden hayvan pisliklerini kürekle almış içine saman katıp sonrada çıplak elleriyle yuvarlayıp bir kenara yığmıştı. Ben hayretler içinde kadını izlemiştim. Sonradan öğrendim ki kapıdaki kış geldiğinde onları yakıp ısınacaklarmış, annem adına tezek dedi.
Ve bir gün beklenen kar geldi. Ben hayatımda bu kadar çok yağan karı ilk defa gördüm. 1983 yılı bana gerçek soğuğu ve gerçek karı öğretti. Bütün gün pencerenin önünde o karı seyretmiştim. O kadar çok yağdı ki bundan sonra hep kar yağacakmış gibiydi. Hiç durmadan yağdı.
Çocuklar sürekli evimize gelip okul olacak mı diye sorup duruyorlardı. Babam karın tadını çıkarsınlar diye iki gün okulu tatil etti. Köydeki arkadaşlarım ile karla oynamak için dışarı çıktık. Kiminin elinde eldiven niyetine yünden patikler vardı. Kimi montsuz kat kat giyinmiş, kimi lastik ayakkabı ile oynamaya gelmişti. Hava o kadar soğuktu ki yine de koşturmaktan birbirimize kartopu fırlatmaktan üşüdüğümüzü unutup gittik. Kartopu oynadığımız arsanın karşısında duran bir kadına sürekli gözüm takılıyordu. Biz oynamaya geldiğimizde de o kadın yolun karşısında ayakta duruyordu. Belki de saatlerce oyun oynadık o kadın hâlâ ordaydı. Biz dağılırken de aynı yerde aynı şekil de duruyordu. İlk defa gördüğüm bu yabancı bana tuhaf geldi doğrusu. Ertesi gün o arsanın yakınlarında bir yere oynamaya gittik. Yine aynı yerdeydi. Bu kez yüzünü daha iyi gördüm. Gözlerini yola dikmiş sadece bakıyordu. Köyün çocuklarının içinde yaşı bizden büyükçe bir çocuk “Deli Hacer!” deyip kocaman kartopunu kadına fırlattı. Kadın yine kıpırdamadı. Üstünde sadece bir kazak vardı. Ben o kadar kalın giyindiğim halde titrerken o hiç üşümüyor gibi duruyordu. Yüzü soğuktan kıpkırmızı olmuştu ama üşüdüğünü gösteren tek bir hareketi yoktu.
Orada epeyce oynadık ama gözüm hep ondaydı. Herkes evine dağıldı, ben evimizin kapısına yaklaşınca dönüp Hacer’in olduğu yere gittim. Bu kez karların üstüne oturmuş ağlıyordu. Önce aramızda mesafe bırakarak onu izledim sonra dayanamayıp yanına yaklaştım. Kalbim yerinden çıkacak gibi hızlı atıyordu, hem korkuyordum hem merak ediyordum. Birkaç dakika iyice seyrettim onu sonra “Üşümüyor musun? Hava çok soğuk.” dedim. Elini kalbine koydu. Sessizce ama öyle içten bir ağlayışı vardı ki benim de gözlerim doldu. Ona bir sürü soru sordum ama tek bir kelime etmedi. Yalnız ne zaman üşümek ile ilgili bir şey desem elini hep kalbine koydu. Karın içinde duran ayaklarının çıplak olduğunu o an fark ettim. Kar dağılınca gördüm mosmor ayaklarını. Uzaktan annemin bana seslendiğini duyunca elimdeki eldiveni çıkarıp kucağına bıraktım ve anneme doğru koştum. Karlar eriyene kadar hep orada yolu izledi. Ben de onu.
Adı Hacer’miş. Yıllar evvel sevdiğiyle kaçacakları gece, o yolda Hacer’in yanında yarini av tüfeğiyle vurmuşlar. Karın üzerine yığılıp kalmış zavallı. O zamanlar akrabaları Hacer’e epey işkence etmişler. Sevdiğinin ölüsünün nereye gömüldüğünü bilmediğinden kendince orayı mezar bellemiş diye anlatmıştı kadınlardan biri. Aklını da öylece kaybetmiş dedi. Sadece kışları görünürmüş Hacer. Bir garip anası ile yaşayıp gidiyorlarmış. Diğer zamanlar ne yapar, ne yer, ne içer hiç haberi gelmezmiş. O köyde üç yıl kaldık. Üç kış boyunca Hacer’i seyrettim ve Hacer çıplak ayakları ile o yolda günlerce bekledi hep kalbini tutup ağladı. Son kışımda Hacer’in yoluna gittim. Köy halkı da o yola öyle diyordu. Belki meraktan belki üzüntüden ona karşı farklı bir yaklaşımım vardı. Ona buradaki son kışım olduğunu söyledim. Tepkisiz yola bakmaya devam etti. Ayağa kalkmış gidiyordum ki ona dönüp “Hacer sahiden hiç üşümüyor musun? Şu buz gibi havada mosmor ayaklarınla sahiden hiç üşümüyor musun?” dedim arkamı döndüm. Sadece iki adım attığımı hatırlıyorum. Benimle o zamana kadar tek kelime etmeyen Hacer’in genizden gelen tuhaf tınılı sesini duydum. “Yüreğimde çöl ateşleri yanarken ayaklarım hiç üşümüyor.” Yine damlalar düştü gözünden. Sanki içimi taşla, demirle, kurşunla doldurmuş gibi bir ağırlık, tuhaf bir sızı hissettim. Genzim yanmaya başladı, konuşmak istedim ama yapamadım. Ben de Hacer gibi ağladım ve eve geldim. O yıl sonunda başka bir şehre taşındık. Sonrasında yağan her kar bana çıplak ayakları ile yolu seyreden Hacer’i hatırlattı.
(Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi Şiir, Hikâye, Deneme Atölyeleri)
BAŞKA DİLDE BİR AŞK
Çocukluk tutkum olan başka dillere merakımı iş hayatıma da taşımış, hem bir yayınevinde kitap çevirileri yapıyor hem de bir çeviri ofisinde çalışıyordum. Çevirilerim daha çok Rus ve İngiliz dili üzerineydi. Ofiste olduğum bir gün, dâhili telefondan sekreter Rusça çevirisi yapmak için birinin benimle görüşmek istediğini söyledi. İçeriye giren adamla tokalaşmak için elimi uzattım. O beni Rusça selamlayınca ben de haliyle Türkçe ile başladığım selamlamayı Rusçayla bitirdim. İçeri ilk girdiğinde görünüşüne hiç dikkat etmemiştim. O benimle Rusça konuşmaya devam edince bu durum ilgimi çekti ben de yüzüne dikkat kesildim. Kesinlikle bir Rus’un görüntüsüne sahip değildi. Adam tam bir sahte Rus gibiydi. Benden elindeki metni Rusçaya çevirmemi istiyordu. Yarın tekrar uğrayıp çeviriyi alacağını söyledi gülümsedi ve gitti.
Çeviri için getirdiği metnin aslı Türkçeydi. Metni okumaya başladım. Bir hikâyeydi bu. Âşık bir adamın dilinden sevdiği kadını ilk gördüğü anı anlatıyordu. Yalnız kadının bu aşktan haberi yoktu. Adam uzaktan uzağa izliyordu kadını. Metnin ortasında kendi kendime söylenmeye başladım “Ne saçma. Kadında ne salakmış, adam zaten takipçi sapık bir de adına aşk demiş. Kim böyle saçma bir şeyin çevirisini ister ki!”
Kaldığım yerde bırakıp metni çevirmeye başladım. Okumadığım kısımların çevirisini yaparken öğrendim ki aslında adam sapık değil kadın salakmış. Adam nerdeyse kadının yanında yaşarcasına burnunun dibinde. Yalnız metin öyle bir yerde bitiyordu ki cümle tam virgül ile ayrılmış gerisi yok. Sayfanın arkasına baktım başka bir sayfa var mıydı diye ama yok. Cümle en kilit yanından virgül ile bitirilmişti. Ertesi gün bu sahte Rus çeviriyi almak için geldi. Sahte Rus diyorum ama ismi İvan Kozlovskiy. İvan metni aldı, teşekkür edip kapıya doğru uzandı.
– Metin tek sayfa mıydı, diye sordum.
– Evet. Tek sayfaydı neden sordunuz?
– Eksik bir cümle vardı da, yani virgülle ayrılmıştı eksik bir cümleydi o yüzden sormak istedim, dedim.
İvan bana metnin tek sayfa olduğunu tekrarladı ve imalı bir gülüşle teşekkür edip çıkıp gitti . Üç gün sonra tekrar geldi. Yine metin çevirisi yaptırmak istiyordu. Sayfanın başı küçük harfle başlıyordu ve bir önceki metnin devamı olduğunu anladım. Hikâyedeki âşık adam