Kardeş Sesler 2017. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kardeş Sesler 2017 - Анонимный автор страница 8
O günün gecesinde Arıhpay hiç susmadan ağlamış. Balkın oğluna ne yaptı ne ettiyse susturamamış. Bir ara uykuya dalsa da uyanmış. Balkın oğlunun altını değiştirmek için çadırın dışına kurusun diye astığı çaputları toplarken, Ulug Hurtuyah Taş tarafında yanan ateşleri görmüş. O kadar çok ateş yanıyormuş ki korkmuş. Aklına gelen ilk şey Tatar olmuş. Gece yapılan baskınları hatırlamış. Hemen çadıra girip Ceben’i uyandırmış. Ceben kılıcını kapıp, koşarak bakmaya çıkmış. Tam da korktukları gibi Tatar’ın savaşçılarıymış bunlar. Yolda denk geldiği altı kişiyi öldürmüş ve köy halkını uyandırmak için bağırmaya başlamış. Beyin pusuda bekleyen askerleri sesi duyunca kendilerine çeki düzen vermişler. Sesleri duyan boy beyi, Tatar’ın geldiğini anlamış. Ceben o gece kılıcıyla bir rüzgar gibi esiyor ve düşmana geçit vermiyormuş. Tatar’ın bazı savaşçılarının çadırlara girdiğini gördüğü vakit koşarak kendi çadırına girmiş. Balkın ve kucağında uyuyan Arıhpay’a kılıç doğrulttuğunu gördüğü askerle savaşmaya başlamış. Kısa zaman sonra askerin, önce kılıcı yere düşmüş ardından kendisi yığılıp kalmış. Ceben, oğlunu kucağına alıp alnına bir öpücük kondurmuş ve o da oracığa yığılıp kalmış. Gün doğuncaya kadar devam etmiş kılıç sesleri köyde. Boy beyi, Ceben’i görmek için geldiğinde, Balkın’dan öğrenmiş öldüğünü. Balkın, bebeğin ağıtlarından uyumadığı için düşmanın geldiğini gördüğünü, Batu Ceben’in nasıl öldüğünü anlatmış beye. Törenden sonra doğan ilk çocuğa adanmış ölüm köyün kurtarıcısı olmuş sahiden. Bey Arıhpay’ı havaya kaldırmış ve kulağına eğilip teşekkür etmiş. Bey o zamandan sonra Arıhpah’a kendi evladı gibi göz kulak olmuş ve bütün köy halkı her dualarında Ceben’e teşekkür edip, ateşe ikramlar sunmuşlar.
(Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi Şiir, Hikâye, Deneme Atölyeleri)
İKİ AÇ KARIN
Ekmeğe yirmi beş kuruş vermişti, katık için ikinci yirmi beş kuruşa kıyamadı.
Açtı, midesi kazınıyordu. Maksat karın doyurmak değil miydi? Elindeki yumuşacık, taze ekmeği, arasında helva varmış gibi iştahla yiyebilirdi. Ekmek mis gibi kokuyordu. Eve ulaşmayı bile beklemeden, dükkânların aydınlığından kurtulur kurtulmaz yemeye başlayabilirdi. Devane Çeşmesi’nin acı suyundan da iki avuç içti mi tamamdı.
Havuzlu Kahvehane’siyle meşhur Suluhan’ı henüz geçmişti ki yolunu kara çarşaflı, uzunca boylu bir kadın kesti. (Kenan,) dükkân vitrinlerinden yansıyan ışıkta ancak kemikli, uzun parmaklarını; elmacık kemikleri çıkık zayıf yüzünü seçilebiliyordu. Ayaklarındaki lastik ayakkabılarının üzerine kadar uzanan çarşafı, elleri ve yüzü dışındaki her yerini kapatmıştı. Kadın yalvaran, çaresiz ve içten bir sesle konuştu:
“Yavrum! Açım! O ekmeği bana ver!”
Kenan şaşırdı ama çabuk toparlandı. Sesine bakılırsa, kadın en az annesi yaşındaydı. İlginçtir, kadın sesiyle, elleriyle, yüzüyle tıpkı annesiydi. Ya da o an Kenan’a öyle göründü. Kadının başka bir söz söylemesine fırsat bırakmadan ekmeği uzattı.
“Al annem!” dedi.
Kadın, iki eliyle birden ekmeği adeta kaptı.
“Allah gönlündekini versin!” dedi ve yürüdü. Hatta yürümedi, kaçarak uzaklaştı.
Sokağın ortasında dikilmiş kadının yürüyüp gittiği boş yolu seyretti.
“Amca topumuzu atıver !” diyen küçük çocukların sesiyle bir an için kendine geldi. Çocukların topunu vermek için yere eğildiğinde açlıkla boğuşan bünyesinden ilk tepkiyi midesi verdi. Midesine en son dün akşam yemek girmişti haklı olarak hem ağrıyor hem de isyanını iyice duyurmak için şiddetle gurulduyordu.
Yavan ekmekte olsa midesi bayram edecekti nerden de rastladı kadına. En iyisi bir ekmek daha almaktı elini cebine attı , elli kuruş çıkardı. Bütün parası elli kuruştu. Bildiği en yakın fırın bir önceki sokaktı, geçtiği yola tekrar döndü. Adımları her seferinde daha da yavaşlıyordu. Açlık onu bitap düşürüyordu. Fırından içeri girdiğinde , fırıncı içeride ki son müşterisinin ekmeğini sarmaktaydı.
“Selamünaleyküm , ekmeğin var mı beyim ?“ dedi.
Fırıncı önce Kenan’ın selamını aldı, son ekmeğini az evvel çıkan adama verdiğini söyledi.
Vakit epeyce ilerlemişti. Öyle kolay kolay ekmek bulunmazdı bu saatlerde. Midesi kendini unutturmadan bir kez daha guruldadı .Adama selamını verip çıktı.
Kaldığı eve doğru yürümeye başladı. Yolda kadın tekrar aklına düştü. “Açım!” diye feryat etmişti.Kadın şimdiye karnını doyurmuştur diye düşündü. Ekmeği kendi karnını doyurmak için aldım fakat kısmeti kadına diye düşündü.
Gecekonduların sıra sıra dizildiği, evinin de olduğu sokağa girdiği vakit, evinin üç beş ev ilerisinde oturan selamı sabahı olan sevdiği bir komşusuna rast geldi. Ayak üstü havalardan sudan, hükümetten gidişattan kendilerince dem vurdular. Komşunun minik oğlan kapıdan kafasını uzatıp bağırdı.
“Baba , anam hazırlamış sofrayı seni bekliyor”
Komşusu oğluna gülümseyip “Hadi gir sen , geliyorum” diyerek yolladı oğlanı içeri.
Kenan komşusuna hayırlı günler deyip yoluna devam etmişti ki tuttu komşusu onu kolundan.
“Buyur soframıza gel. Allah rızkıdır , beraber yer sohbetimize devam ederiz “ dedi.
Kenan “Yok ağabey zahmet vermeyim ben bu vakit , afiyet olsun sohbete de başka zaman devam ederiz artık “ dedi ve adamın kolunu tuttuğu elini sıvazladı.
“Zahmet ne demek , bekleyenin de yok hem misafirimiz oluver.” diye ısrar etti.
O vakit kapı tekrar açıldı ve evin küçük oğlu tekrar seslendi “Baba hepimiz açıktık seni bekler dururuz” diye söylendi.
Komşu Kenan’a döndü “Eee haydi !”. Kenan aslında gitmeyi istiyordu evinde yiyecek lokması yoktu ama çekiniyordu işte. Komşusunun teklifini yine geri çevirmek için açtı ağzını;
“Peki ağabey” dedi .
Komşu Kenan’ın cevabına mest oldu beraber içeri girdiler. Kenan evin içinden yayılan yemek kokuları ile doyabilirdi. Komşunun hanımı sofrayı kurmuş üç oğlanla başında beklemekteydi. “Size misafir getirdim, hele kaşık tabak getir” dedi. Sofra ahalisi Kenan’a hoş geldin deyip masada yer açtılar. Evin hanımı tabaklara çorbaları doldurdu sonra da beze sardığı ekmeği çıkardı . “Ekmeği bizim hanım kendisi yapar, arkada ki bahçe de iş görür ocak var. Al buyur başla hadi, soğumasın lezzeti sıcağındadır”. Kenan uzatılan ekmeği aldı. Ekmek hala sıcaktı.Kendi ekmeği kadar sıcak.Bir lokma koparıp ağzına attı bir kaşık çorba aldı. Aldığı ilk lokmada bile komşusuna içten içe minnet duyarak dualar ediyordu. Kenan o sıcak ekmeği