Kardeş Sesler 2015. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kardeş Sesler 2015 - Анонимный автор страница 7
Padişah Mahmut Han, pencere önünde durmuş. Açtığı devlet sancağının altına akın akın giden milletini izliyordu. Elleri arkasında, sarı kehribardan yapılma, iri taşlı tespihini hızla çekiyordu. Akşam boyunca masa başında planlar yapmıştı. Akşamın karanlığı büyük bir kapışmaya sahne olmuştu. Alemdar Mustafa paşa karargâhına, başıbozuk yeniçeriler saldırı düzenlemişti. Mahmut Han, sabaha kadar iki babayiğit ordunun savaşından saatlik raporlar almıştı. Ne kadar kişi saldırdı… Ne kadar cephaneleri var… Ne kadar cephane harcadılar ve geriye kaç kişi kaldılar… Mahmut Han, cephanelikle beraber yüzlerce çerinin havaya uçtuğunu duyunca… Seccadesini serdi. Namaz kılıp dua etti. Seccadenin üstünde kararını verdi. Vezirini çağırttı. “Yeniçeriler ne kadar zaman da eski gücünü toplar?” “Sultanım, şimdi haber salsalar, en geç iki aya toparlanır. Eskisinden daha kindar olarak dönerler ve…” padişah elini kaldırdı. Sadrazam sustu. “Zaman tahtı düşünme zamanı değil paşa, donanmaya haber salın şehre giriş yapsınlar. Devlet sancağını meydana açıp halka da haber edin, kim Padişaha ve Halifeye bağlıysa… Kadın erkek, çoluk çocuk, yaşlı genç demeden meydana, sancağın altına gelsin. Sokaklarda dolaşan yeniçeri artıklarını da ibreti âlem diye oldukları yerde boyunlarını vurun. Yeni döktürdüğümüz topları da yeniçeri karargâhına doğru çevirin. “Yeter artık! Savaşları kazanmamalarını bir yana bıraktım. Çarşıda ahlaksızlıklar yapmaya başladılar. Ne yazık ki, içlerindeki iyi çeriler de altın hırsına kapıldı. Para hırsı, yüzlerce yıl öncesinde Avrupa’yı titretmiş bir orduyu, başıbozuk isyankâr bir serseri tayfası yaptı.”
Öğle güneşi en tepeye varmıştı. Vezir, kadı Abdurrahman Paşa’yla birlikte padişahın odasına giriş yaptılar. “Sultanım, ordu şehirde hâkimiyeti eline aldı. Halkınız meydanlarda ve toplar yeniçeri karargâhına çevrildi.” “Taş üstünde taş kalmayana kadar durmayın, topları ateşleyin.” Padişah sol yanını tuttu bir iki sendeledi. Kadı ve vezir padişahın düşmesini önleyip sandalyesine oturttular. “Abdurrahman, tez koş! Emrimi orduma bildir. Devlet işi daha önemli…”
Top sesleri duyulmaya başlamıştı. Padişahın odasının kapısı açıldı. İki asker sürüyerek bir yeniçeri çorbacı başını getirdiler. Padişah yüzünü pencereye dönmüş, çeriye bakmaya bile lüzum görmedi. Cebinden, üstü kurumuş kan damlaları olan bir altın para çıkarıp vezire uzattı. Vezir altını aldı. Çeriyi tutmakta olan askerlerden en irisine verdi. Asker ayağıyla çeriyi yerde tutmaya çalışırken elleriyle de, çerinin ağzını açıp altın parayı dilinin altına yerleştirdi. “Vezirim, bu münafığı şehrin ortasında asıp düzenli ordunun karargâhında ifşa edin.”
Padişah güneş doğmadan sarayından çıktı. Yanında Alemdar Mustafa Paşa’nın yerine geçen yeni sadrazamı ve başyaveri de vardı. At üstünde sivil kıyafetlerle, gömülebilen çerilerin kabirlerini ziyaret etti. Sağına soluna baktı. Yeniçerilerine, köylerinden Mustafa Paşa’nın arkasında gelen köylü çocuklarına uzun uzun baktı. “Vah! Nice yiğit göçmüş” diye haykırdı. Mezarcılar sadece uzaktan bakabildiler. Bir günde nice çeri yakını gelip dövünmüştü. Teselli etmek boşunaydı. Çukur kazmaya devam ettiler. Mahmut Han, iç cebinden küçük Kuran’ını çıkarıp okumaya başladı. Her kazma toprağa değil de kalbine saplanıyormuş gibi hissetti. Okumasını bitirdi. Yaşlardan sırılsıklam olmuş yüzünü, sakalını sıvazladı. Yürümeye başladı. Bir mezarın önünde durdu. “Mekânın cennet olsun Paşam” dedi ve atına atladı. Sadrazamı yanına yaklaştı. “Padişahım, kullarınız zatı âlinizden yeni ordunuza ad bekler.” “Hz. Muhammed’in zafer kazanmış ordusu olsun. Münafıkların kalbine hançer gibi saplandı. İnşallah kâfirin kalbini de oklar.”
(Avrasya Yazarlar Birliği, Edebiyat Akademisi Hikâye Atölyesi, 05.03.2015)
Binnur KARYAĞDI
Eve giren para zar zor geçindiriyordu o aileyi yıllardır. Evin büyükleriyle birlikte ev nüfusu altı kişiydi. Yeni bir bebek müjdesi gelince baba itiraz etti. ‘’Zaten geçinemiyoruz, nasıl bakarız yeni doğacak yavruya?’’ dedi. Anne ise zaten kaybetmiş olduğu iki yavrusundan sonra bu çocuğu da ölüme göndermek istemedi. Karşı çıktı kocasının düşüncesine… ‘’Ben bakarım yavruma…’’ dedi. Direnemedi kocası, kadının karşısında ama sözünü dinlemediği için bir süre yüzünü asmayı ihmal etmedi. Aylar geçti, 25 Ekim 1994 günü 4,5 kilo tombik bir çocuk dünyaya geldi…
O çocuk bendim. Önceleri istenilmeyen ama doğunca eve neşe olan bir çocuktum ben… Babam işçi, annem ev hanımıydı. Ben doğduğumda ablam ve ağabeyim epeyce büyüktü benden. Bu yüzden onların kanatları altında öğrendim nasıl davranılacağını zorluklar karşısında… Zaman geçti okula başladım. Yıllar geçtikçe umutlanıyordu ailem. Çünkü bu sülaleden okuyan bir çocuk çıkacaktı. En çok da babam güveniyordu bana… Kişisel gelişimimle bizzat babam ilgilenmiş, okuyup onu gururlandırayım diye epey çaba sarf etmişti. İlköğretimi Kara gümrük İlköğretim Okulu’nda, liseyi Fatih Kız Lisesi’nde bitirdim. Küçüklüğümden beri yazar olmak isterdim. Arada sırada hedef şaşmaları oldu elbet ama ben yine edebiyatı seçtim. Bu yıl Gazi Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümü ikinci sınıf öğrencisiyim. Bir gün iyi bir yazar olacağım inancıyla okuyor, araştırıyor ve yazıyorum… Diyor ya Franz Kafka: “Çünkü insana en çok kitap yakışıyor ve mürekkebin kuruduğu yerde kan akıyor!” Bu konuda onu takip ediyorum…
HİKÂYE:
Ayn Şin Kaf
AYN ŞİN KAF
Birkaç haftadır düzgün besleyemediğim bedenim bana isyan etmeye başladı. Kalbimle beynim savaş halinde son günlerde. Beynim vücut fonksiyonlarını yerine getirmeye çabalarken gönlüm dur diyor, dur! Bu çocuk daha önce hiç âşık olmadı, bırak yaşasın aşk acısını. Kalbimi dinliyorum. Hoş onu dinlemek istemesem de sesini bir şekilde duyuruyor. Gümbür gümbür sen onu hala seviyorsun diye haykırıyor. Hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden: yemek, içmek, gezmek… Çocukluğumdan beri canım her sıkıldığında yürüdüğüm bu sahil bile ferahlatmıyor içimi.
Bu sabah uyandığımda içimde garip bir dürtü vardı. Günlerdir aynaya bakmadığımı fark ettim. Aynada çökmüş bir çift gözle karşılaşmıştım. Aciz, çaresiz bir adam vardı karşımda… Beni bu hale getiren aşktı. O kadar güçlüydü