60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi. Анонимный автор

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу 60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi - Анонимный автор страница 13

Жанр:
Серия:
Издательство:
60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi - Анонимный автор

Скачать книгу

usulca kafasını ninesine doğru eğdi. Kadın “Ahh! Ah!” diyerek inlemeye başladı.

      – Keşke gözlerim kör olsaydı da bu hâlini görmeseydim.

      – Neyi görmeseydin, nineciğim? Ne oldu sana böyle?

      – Saçların bembeyaz olmuş be yavrum.

      Meher doğrularak tatlı tatlı gülümsemeye başladı.

      – Benim saçlarım 5-6 yıldır beyaz, nineciğim. Sen daha yeni mi görüyorsun?

      – Görmez olaydım, gözlerim kör olaydı.

      – Nineciğim, bunu kendine dert etme. Dünya işte, birinin saçlarını beyazlatır, diğerininkini karartır. Geçenlerde bir şiir okudum. Dinle bak, şair ne diyor:

      Ak gün sağ elini çekti başıma,

      Ak saçlarım kararmaya başladı.

      Fakat Melek nine şiiri dinleyecek ve anlayacak durumda değildi. Meher, pek bir şey anlatmasa da o her şeyi anlamıştı.

      Ne Meher’in dedesinin ne de babasının saçları 40-45 yaşına kadar beyazlamıştı. Bu soydan olan erkekler genelde çok geç yaşlanıyorlardı. Ya Meher? Ona ne olmuştu? Melek ninenin zamansız kaybettiği oğlunun yadigârı hangi derde düşmüştü?

      “Evet, onu bu hâle ben getirdim. Onun saçlarının bembeyaz olmasının tek nedeni benim.” diyerek torunu gittikten sonra gün boyu bu düşünceyle kendini yiyip bitirdi. Sekiz yıl bir yatalağa bakmanın ne demek olduğunu Melek nine o an derk etti sanki. “Bu yaşadığım nedir böyle, neden hiç ölmek bilmiyorum ben, Allah’ım, neden canım bu kadar yıpranmışken kalbim yeni doğmuş birinin kalbi gibi?”

      Melek nine o günden sonra birkaç gün sabah akşam ellerini göğe açarak kendine ölüm diledi. Hatta bir gün torununun sabahtan bıraktığı yemeğe elini bile sürmedi. Belki açlıktan ölür, böylece torunumu kurtarmış olurum diye. Fakat akşam durumu kötüleşince paniğe kapıldı, hatta aç kaldığı saatlerin yerine torunundan ona kuymak8 yapmasını bile istedi. “Allah’ın kaderinden kaçmak olmaz. Herkesin öleceği gün belli…” diyerek kendini haklı çıkardı.

      Fakat onun anlamadığı daha çok şeyler varmış meğer.

      Yağmurlu bir sonbahar günüydü. Meher eve daha erken dönmüştü. Melek ninenin gözleri iyi göremese de oturup kalkmasından torunun kendinde olmadığını anlamıştı.

      – Kurban olayım, neyin var?

      Meher irkildi. Kafasını usulca kaldırıp ninesinin kırışmış solgun yüzüne baktı.

      – Bir şey yok, ne olacak?

      – Ama iyi görünmüyorsun.

      – “Görmüyor musun, yağmur yağıyor. Pamukları devşiremiyoruz.” diyerek hiç yapmadığı şekilde sert yanıt verdi.

      Akşama doğru yağmur dindi, güneş çıktı, fakat Meher’in yüzü yine gülmedi.

      Bahçeden bir ses geldi. Meher yine irkildi. Melek nine, torununun bu defa ona telaşla baktığını bile düşündü. Bahçeden yine ses geldi. Meher kalkıp kapıya çıktığında nine bir zamanlar onlara gidip gelen, köyde “Deleme Güllü” ismiyle anılan, kilolu, kibirli kadının sesini tanıdı.

      – Bana bak, yeter artık saman altından su yürüttüğün! De bakayım bizim kızı niçin kendi mangana yazdırdın?

      – “Güleser iyi çalışıyor, Güllü teyze. Yoksa niçin yazdırayım?” diyerek Meher sakin sakin cevapladı.

      – Hayır. İyi çalıştığı için yazdırmamışsın. Hemen git birgadirin9 yanına ve sildir kızımın ismini.

      – Güleser’in kendi rızasıyla yazdım ismini, Güllü teyze, neden sildireyim?

      – Sildireceksin, dedim! Ben senin niyetini çok iyi biliyorum!

      – Benim ne niyetim olabilir?

      – Sen daha iyi biliyorsun, Meher! Şunu bil ki benim kızımın hastaya bakacak hâli yoktur. Kendi bedbahtlığını kızıma da yaşatmak istiyorsun! Buna izin vermem!

      Meher’in dolu, güçlü omuzları yavaş yavaş çöktü, başı çaresizce öne doğru eğildi. Kapıyı örterek ağır adımlarla geri döndü. Yatağın karşısında durdu.

      Melek nine için için ağlıyordu. Ninenin sekiz yıldır ağlamaktan kuruyan gözlerinden sanki sel akıyordu şimdi. Camdan yansıyan güneş ışıkları, Meher’in şakaklarındaki beyaz tüyleri daha da parlatıyordu. Şimdi nine daha iyi görebiliyordu onları.

      Hayır, artık ölümden korkmamalıydı.

      “Yaklaş bana, dinim imanım!” diye titrek sesiyle torununa seslendi. Meher yaklaşıp yatağın kenarına oturdu. Fakat Melek nine kalbinden geçenleri torununa söyleyip onu daha da kederlendirmek istemedi. Meher de hiçbir şey söylemedi.

      İlk kez bir şeyler konuşmadan uyudular. O günden itibaren Meher eve her gelişinde ilginç bir tabloyla karşılaşıyordu. Evlerindeki sarı kedinin dışında karyolanın yanı başında dört beş kedi dolanıyordu. Kediler gün geçtikçe tombullaşıyor, Melek nine ise her gün daha da zayıflıyor hâlsizleşiyordu.

      Bir gün işlerini yarım bırakıp eve dönen Meher kedileri balkonda güneşlenirken buldu. Sarı kedi kapının eşiğinde ağzını burnunu yalıyordu.

      Meher irkildi. Hemen heyecanla eve koştu.

      Melek nine her zamanki gibi hareketsiz şekilde yatıyordu. Gözleri de her zamanki gibi yarı açık şekilde torununa bakıyordu. Fakat bu bakışlarda her zamanki sevgi, şefkat, nevaziş yoktu.

      Meher yatağın ayakucunda donakalmıştı. Sanki hiçbir şey anlamıyor, gördüklerine inanmak istemiyordu.

      Aniden dudakları titremeye başlayan Meher kendini ninesinin üzerine atıp ona sarıldı, yüzünü buz kesmiş yüzüne dokundurarak ağlamaya başladı.

      – Nine… nine..! Neden, neden kendini kurban ettin? Sen daha yaşayacaktın.

      Dışarda Meher’in haykırışını dinleyen Deleme Güllü gülümseyerek: “Şükür, bitti. Çok şükür!” diyordu.

[Aktaran: Elnure Rızayeva ve İsmail Alper Kumsar, Kardeş Kalemler, Aylık Avrasya Edebiyat Dergisi,156, 2019, ss. 72-75.]

      Azerbaycan Hikâyeciliğinin Öncü İsimlerinden İsa Hüseynov’un“Dert” İsimli Hikâyesi Üzerine Bir Değerlendirme

      İsmail Alper KUMSAR

Azerbaycan Edebiyatı İçinde İsa Hüseynov (Muğanna)

      Sözlü olarak Türklerin tarih sahnesine çıktığı döneme, yazılı olarak ise XIII. yüzyıla kadar uzanan (Akpınar,

Скачать книгу


<p>8</p>

Helva çeşidi. [ÇN]

<p>9</p>

SSCB ülkelerinde tarım işleri ile ilgili tesis birliği olan kolhozda yönetici. [ÇN]