Sovyet Öykü Seçkisi. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sovyet Öykü Seçkisi - Анонимный автор страница 34
“Kızın birinden sıcak bir eşarp yürüt. Benimkisi epey eskidi.”
“Kiki, ben dürüstüm! Bunu yapamam. Ama bugün bizim misafirlerimiz var, sana çikolatalı tavşan ayarlayacağım.”
“Mersi. Güle güle, Mikkiciğim…” Köşeyi döndüğünde kapının perdesine gözlerini sildi. Sanırım bana âşık.
“Lüksemburg havuzundan on kat büyük…” Bu balon köpeklerinin hiç göz ayarı yok. Yirmi kez daha büyük! Gökyüzüne kadar su var ve başka da bir şey yok. Ringa balığı gibi tuzlu tabi… Neden tuzlu? Yağmur berraktır ve ormandaki derecik her zaman denize dökülür, o da berraktır. Yani?
İnsanlar çizgili ve siyah köpek kıyafetleri içinde çıplak geziniyorlar. Kıyafetin altındaki delikten bacakları sergiliyorlar. Düğmeler omuzlarda. Çok budalaca. Ben, Tanrıya şükür, kıyafetsiz yüzüyorum. Ah, biz Zina’yla birlikte suda neler yapıyoruz! Ben dalgaya havlıyorum, o ise bana top atıyor. Ama top büyük ve kaygan, benim ağzım ise küçük. Dolayısıyla onun hiçbir tarafını ısıramıyorsun! Hav!
Tüm çocuklarla dost oldum. İçlerinde öyle küçükler var ki “Mikki” bile diyemiyorlar ve beni “Mi” diye çağırıyorlar. Kumda çıplak oturuyor ve baloncuklar çıkarıyorlar. Biri ise sürekli bacağını ağzına sokmaya çalışıyor. Ne için?…
Koşuyorum, çocukların oyuncak gemilerini sudan çıkarıyorum, onların kumdan kulelerinin üstünden atlıyorum, kıvırcık tüylü fino köpeği Jack’le yarış edercesine koşuyorum ve tüm sahil beni tanıyor. Ne kadar muhteşem bir foks! Bu kimin foksu? Zina’nın mı? Mükemmel bir foks!…
Dün fark ettim. Çocukların hiçbirinin kuyruğu yok. Boşuna şüphelendim…
Şimdi yetişkinlerden bahsedelim. Erkekler beyaz takım elbise giyerler. Günün bir kısmında sigara içerler. Bir kısmında gazete okurlar. Bir kısmında yüzerler. Bir kısmında da fotoğraf çekilirler. İyi yüzücüdürler, çok derinlere giderler. Ben de iskelenin merdiveninden bakıyorum ve endişeleniyorum: Peki boğulursa… Ne yapmalıyım?
İskeleden suya çok güzel atlıyorlar. Eller kavisli bir şekilde önde, baş ileride ve şlap! Havada bir balık gibi kıvrılıyorlar, eller aşağı ve doğru suya… Köpük. Kimse yok. Ve bambaşka bir yerden çıkıyorlar.
Ben de iskeleye çıktım ve çok ama çok atlamak istedim. Fakat çok yüksek! Bir o kadar da derin! Titredim ve usulca aşağıya indim. İşte sana Mikki…
Tüm kadınlar giyiniyor da giyiniyorlar. Sonra elbiselerini çıkarıyorlar, ardından yine giyiniyorlar. Yüzmeyi çok sevmiyorlar. Sağ ayağının büyük parmağıyla suya dokunuyorlar, çömeliyorlar, üstlerine su atıyorlar ve yemek dükkânındaki hindi gibi sahile uzanıyorlar.
Elbette yüzen kadınlar da var. Ancak onlar daha çok erkek çocuklara benziyorlar. Genel olarak hiçbir şey anlamıyorum.
Fotoğraf çekilmeyi onlar da seviyorlar. Gözlerimle gördüm. Birileri kumda uzanmışlardı. Onların yanı başında dizlerinin üstünde başkaları duruyordu. Onların da üstünde sandalda başka kişiler duruyordu. Buna grup diyorlar… Altta fotoğrafçı plaja tatil yerimizin adının yazılı olduğu bir tabela dikti. Ve tabelanın gölgesinde kalan alttaki bir kadın kendi önünü açmak için tabelayı yanındaki başka bir kadına doğru sessizce kaydırdı. Bu kadın da onu geri çekti. Birinci kadın yine öbürüne doğru kaydırdı. Nasıl da kin dolu bakışları vardı!
Şiir:
Kadınlar fotoğraf çekildiğinde
Ve başkasının gölgesinde kaldıklarında
Birbirinin gözlerine tekme atmaya hazırlar!…
Evet! Ne öğrendim?… Deniz bazen çıldırır ve geri çekilir. Tatilden mi bıkıyor ya da nedir bilmiyorum… Ve kumda çeşitli deniz kabukları, karides ve salyangozlar. Zina tüm bunların deniz solucanları olduğunu söylüyor. Sonra deniz eski yerini özlüyor ve yine geri geliyor. Buna “gelgit” deniyor.
Deniz çekildiğinde, ben bir yere kadar onu kovalarım, ama Zina beni banka çorapla bağlar. İlgisiz kız!
Dün bitişikteki Rus pansiyondaki aşçı kadın Darya Galaktionovna ile tanıştım. Onun elleri İtalyan sosisleri gibi kalındı ama kendi tatlı biriydi. Beni Mikkicik diye çağırır ve patilerimle onun mutfağına kum getirdiğimde hep söylenir.
Kumu süpürebilirsin! Ne önemi var ki…
Pek ilgilenmesem de yemek çok da iyi sayılmaz, zira çocuklar beni çikolata, köfte ve istediğiniz her şeyle besliyorlar. Zina sürekli öyle çok yemememi tembihler, aksi takdirde kalbimin yağlanacağını ve beni Marienbad’a götürmek zorunda kalacağını söyler. Fokslar için bir plaj olsaydı? Foksenbad! İşte burada köpek sineması açılabilirdi… Köpek yarışları, köpek ruleti, romatizmalı buldoglar için köpek sanatoryumu… Sinirimden öleceğim! Neden, neden, neden bizim için hiçbir şey yapmıyorlar?
Burada hiç kedi yok. Bırakın bir kediyi, yarım, çeyrek kedi bile yok… Acaba onların hepsi et yemeği mi oldular? Brrr! Hayır, hayır, mutfağa gittim, tavukları, dana ve koyun etini gördüm… Aksi takdirde tatilden çok uzaklara kaçardım!
Zina dün bana ay tutulmasını gösterdi. Ay öyle yuvarlak, kocaman ve solgundu ki… Tıpkı bizim pansiyonun sahibinin karnı gibi. Kara kara düşüncelere daldım, hüzünlendim ve birazcık da uludum. Sadece iki-üç nota… Zina ise beni aldı ve yüzme pantolonumu giydirdi.
“Saat ondan sonra ulumaya hakkın yok,” dedi.
Ama öncelikle benim saatim yok, hatta onun için cebim bile yok… ikinci olarak ise, ruh hali saate bağlı bir şey değil.
Kiki’ye bir tebrik kartı göndermek istedim… Ama kıskanç kapıcı kadın iletmeyecektir.
Zina’nın babasının her zaman “iş”i var. İnsanlarda her şey için bedel ödemek lazım. Villa, şemsiye, et, ekmek, tasma için… Ve hatta yakında fokslara çift vergi olacağını söylüyorlar.
Ödemek için para gereklidir. Paralar yuvarlak, metal ve delikli olurlar, bu da Fransız bozuk parasıdır. Deliksiz olanlar franktır. Ve dahası farklı kâğıtlar. Kâğıt olanlar nedense daha pahalı ve beş franktan başlıyorlar. Bu paralar “iniyorlar”, “çıkıyorlar” saçma bir hikâye, ama ben insan değilim, bu beni ilgilendirmez.
İşte, para kazanmak için, “iş” yapmak gerekir. Anladınız mı? Zina’nın babası bir haftalığına Paris’e gitti, yanına Zina’yı da aldı, tabi Zina da beni.
Onun babası işte koşturmak mı? (her nedense işle her zaman koştururlar. Hiçbir zaman yürümez), Zina beni zincirledi, taksiye bindi (taksi neden böyle kötü kokuyor?) ve hayvanat bahçesine gitti.
Bahçe! Burası hiç bahçe gibi değildi, sadece mutsuz hayvanlar için bir hapishaneydi. Bir dakika bekleyiniz: Sırtımda bir pire var… Yakalayayım,