Robinson Crusoe. Даниэль Дефо

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Robinson Crusoe - Даниэль Дефо страница 18

Жанр:
Серия:
Издательство:
Robinson Crusoe - Даниэль Дефо

Скачать книгу

eşlik etmesi değildi; keşke olanak olsaydı da arada sırada benimle sohbet edebilseydi ancak bunu yapamazdı. Az önce bahsettiğim gibi, sonunda almış olduğum eşyaların arasından kalemler, mürekkep ve kâğıtları bulmuştum; bunları kesinlikle büyük tutumlulukla kullanmam gerektiğinin farkındaydım. Mürekkebim olduğu sürece başımdan geçenlerin hepsini detaylıca yazmış olduğumu zaten göreceksiniz, ancak ondan sonrasında ne denersem deneyeyim mürekkebin yerini tutacak bir şey bulamadığım için, işler değişti.

      Ve bu durum, getirmiş olduğum bir sürü eşya olmasına rağmen, daha birçok şeye ihtiyacım olduğunu aklıma getirdi; bu eksiklerin birinci sırasında elbette mürekkep yer alıyordu, sonrasında ise toprağı kazmak için kürek, kazma ve bel gerekiyordu; ayrıca iğne ve ipliğim de yoktu, kumaş konusuna gelince onlardan vazgeçmeyi zaten çok kısa sürede öğrenmiştim.

      İhtiyacım olan bu aletlerin yoksunluğu, yaptığım her işin çok daha uzun sürede bitmesine neden oluyordu; bütün çabalarıma rağmen etrafını kapattığım küçük yuvamı bitirebilmem neredeyse bir yılımı almıştı. Neredeyse kaldıramayacağım kadar ağır olan kazık ve direklerin, ormandan kesilip getirilmesi ve bir de onları evin yakınına kadar taşıması oldukça uzun zamanımı aldı. Bu yüzden kimi zaman iki gün boyunca sadece bir direğin kesilip evime kadar taşınmasıyla uğraşmak zorunda kaldım, onların yere çakılması da tam bir günümü alıyordu. İlk başlarda kazıkları çakmak için ağır odun parçalarını kullanıyordum, sonrasında bunların yerine daha hafif ama aynı şekilde sağlam olan demirleri kullanmama rağmen, işin yorgunluğundan ve zorluğundan kurtulamadım.

      Yine de yapmak zorunda olduğum işlerin zorluğunu ve yoruculuğunu düşünecek durumda değildim, sonuç olarak hepsini bitirmek için yeterince zamanım yok muydu? Burada yapacak başka da bir işim yoktu ki; en fazla birkaç sefer dışarı çıkıp yiyecek bir şeyler bulmak adına adayı dolaşıyordum, bu da zaten tahmin edebileceğiniz gibi her zaman yaptığım düzenli işlerden biriydi.

      Gün geçtikçe durumumun ciddiyetini ve bulunduğum koşulları enikonu düşünmeye başladım. Başımdan geçen her şeyi yazdım, niyetim onları benden sonra buraya gelecek birisine bırakmak değildi, sonuç olarak günlük olarak yapmış olduğum tüm gözlemleri ve başımdan geçenleri okuması için arkamda bırakacağım bir varisim yoktu ve bütün bunları ayrıntılarıyla anlatıyor olmam da aslında nafile bir çabaydı. Aklımı sürekli kurcalayan kötümser duyguları bu şekilde uzaklaştırmaya çalışarak elimden geldiğince kendimi oyalamak için uğraşıyordum. Duygularımı dengede tutabilmek için de koşullarımın arasında iyi ve kötüyü karşılaştırarak, tüm çekmiş olduğum acıları, yaşamış olduğum rahat dönemlerimi ve bulunduğum durumu hiç taraf tutmaksızın, bir alacak verecek defterine her şeyi kaydeder gibi sıralamaya başladım.

      Kötü olan: Her türlü kurtulma umudumu yerle bir eden, korkunç derecede ıssız bir adaya düşmüştüm.

      İyi olan: Hayattaydım ve tüm diğer denizci arkadaşlarım gibi boğularak denizin dibini boylamamıştım.

      Kötü olan: Tüm dünyada sadece bu şekilde sefil olmak ve sürünmek üzere seçilmiştim.

      İyi olan: Ama buna rağmen, tüm denizci arkadaşlarımın arasında hayatta kalan da yine bendim; Tanrı beni mucizevi bir şekilde ölümden kurtarmıştı, bu durumumdan da kurtarabilirdi.

      Kötü olan: İnsanlıktan ayrılmıştım. Bir başıma kalmıştım, insanlık tarafından kovulmuş biriydim artık.

      İyi olan: Ama açlıktan ölmeyecektim, sonuç olarak tamamen çorak topraklarda kalarak yiyecek ve içecekten yoksun ölüme terk edilmiş de olabilirdim.

      Kötü olan: Üstüme giyeceğim kıyafetim yoktu.

      İyi olan: Ama sıcak bir iklimin hâkim olduğu bir yerdeydim; eğer kıyafetlerim olsaydı onları giyme fırsatım bile olmayacaktı.

      Kötü olan: Kendimi savunabileceğim ya da herhangi bir insan veya hayvanın saldırısına karşı koyabileceğim araçlarım ve yeteneğim yoktu.

      İyi olan: Ancak düşmüş olduğum bu ada, Afrika kıyılarında gördüğüm kadarıyla hiçbir yırtıcı hayvanı ya da vahşi insanları içinde barındırmıyordu, peki, ya o kıyılardan birine düşmüş olsaydım?

      Kötü olan: Konuşacak hiç kimsem yoktu, bu yüzden içimi rahatlatacak sohbetler yapamıyordum.

      İyi olan: Ancak Tanrı yine de bana acımış ve gemi enkazını ulaşabileceğim en yakın kıyıya kadar sürükleyerek içinden ihtiyacım olabilecek ve hayatımı idame ettirebileceğim neredeyse her şeyi bir nimet olarak bana sunmuştu.

      İşte bir bütün olarak bu karşılaştırmaya bakılacak olursa hiç şüphesiz ki düşmüş olduğum böylesi kötü durumun dünyada bir eşi benzeri daha olmadığı gayet açıktı, ancak bir sürü olumsuz yönleri olmasına rağmen, müteşekkir olacağım birçok olumlu yönleri de vardı. Bu dünyada her ne kadar kötü şeyler yaşamış da olsanız, en mutsuz anınızda bile deneyimlerinizde şu kuralı benimsemelisiniz: Her ne kadar kötü duruma düşerseniz düşün, kendinizi teselli etmek için durumun iyi ve kötü yönlerinin bir hesabını tutarak defterin alacak bölümüne yazmış olduğunuz olumlu noktaları ön plana çıkarın.

      Artık durumumu çok fazla sorgulayarak kendimi üzmekten vazgeçmiş ve bulunduğum yaşam koşullarına alışmaya başlamıştım. Belki uzaklardan geçen bir gemi görebilirim düşüncesiyle her gün denizi gözetlemeyi de yavaş yavaş bıraktım. Daha doğru ifade etmem gerekirse artık kendimi boş yere üzmek yerine, daha düzgün bir yaşam düzeni kurmaya ve işlerimi elimden geldiğince kolaylaştırmaya adadım.

      Bir kayanın yamacında, etrafına çok sayıda direk dikmiş ve halatlarla çevrelemiş olduğum bir çadırdan oluşturduğum barınağımı zaten anlatmıştım ama şimdi kazıklardan yapılmış bu çiti duvar diye adlandırmayı tercih ederim, çünkü artık bu çitin dış kısmına iki metre kalınlığında uzanan çim bir duvar yükseltmiştim. Bir süre sonra, sanırım bir buçuk yılın sonunda bu duvardan kayaya doğru kirişler dizdim ve ağaçların dallarıyla bu kirişlerin üzerini güzelce örterek yağan yağmurun altına geçmesini engelledim; çünkü yılın bazı zamanlarında çok şiddetli yağmur geçişleri yaşanıyordu.

      Tüm eşyalarımı bu çadır ve arka kısmına yapmış olduğum mağaraya nasıl taşıdığımdan da daha önce bahsetmiştim. Ancak, ilk başlarda bütün eşyaları karmakarışık bir şekilde içeriye koymuş olduğumdan hepsinin çok fazla yer kapladığını da belirtmeliyim, eşyalar yüzünden bana bile dönecek yer kalmamıştı. Bu yüzden kayayı içe doğru daha fazla oyarak mağaramı genişletmeye başladım, kayanın yapısı genel anlamda kumlu taştan oluştuğundan kazı işlemimi gayet rahat sürdürdüm. Yırtıcı hayvanların olası saldırılarına karşı kendimi tam anlamıyla güvende hissettiğim zaman, bu sefer de kayayı yanlamasına sağa doğru genişletmeye başladım ve sonra tekrar sağa doğru oymaya devam ederek, çadırdan doğrudan dışarı çıkabileceğim bir kapı açtım. Bu bana sadece bir giriş çıkış yolu olmakla kalmadı, ayrıca çadırım ve kilerimin arkasında eşyalarımı depolayabileceğim ilave bir alan da sağladı.

      Ve şimdi, en başından beri çok istediğim özellikle de en fazla kullanacağım eşyalar üzerine odaklanarak ilk önce kendime bir sandalye ve masa yapmaya giriştim; çünkü bunlar olmadan dünyada sahip olduğum

Скачать книгу