Robinson Crusoe. Даниэль Дефо
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Robinson Crusoe - Даниэль Дефо страница 16
Neyse ki fırtına patlak verdikten çok kısa süre sonra ben, bütün eşyalarımın bulunduğu küçük çadırımın içine girerek kendimi emniyete almıştım. Fırtına bütün gece şiddetli bir şekilde devam etti ve sabah dışarı çıktığımda artık geminin ortalarda olmadığını gördüm! Bu beni biraz üzmüştü, ancak faydalı olabilecek bütün eşyaları ve malzemeleri hiç üşenmeden ve tembellik etmeden özenle kıyıya taşımış olmaktan dolayı mutluydum, geride getirmek istediğim çok az şey kalmıştı.
Artık gemiyi ve içinde geri kalanları daha fazla düşünmenin bir anlamı yoktu, sadece belki dalgalar geminin kalıntılarından birtakım malzemeyi kıyıya sürükler diye denizi gözlemlemeye devam ediyordum, öyle de oldu zaten ancak çıkan malzemeler çok da işe yarar değildi.
Artık aklım fikrim sadece adada olası vahşilerin ve yabani hayvanların saldırısına uğrayacak olursam, kendimi korumak için bir şeyler yapmaktaydı; korunaklı olarak kalabileceğim bir barınak yapmam gerekiyordu, kendime özel bir mağara mı kazmalıydım, yoksa yine başka bir çadır mı kurmalıydım? Kısacası uzun bir düşünme sürecinden sonra, her ikisini de yapmaya karar verdim; bunları nasıl yaptığımı burada açıklamam da yersiz olmayacaktır.
Bulunmuş olduğum yer kıyıya fazla yakın ve zemini de fazlasıyla yumuşak ve nemli olduğundan dolayı, sağlığım açısından uzun süre burada kalmamın uygun olmayacağına inanıyordum, bu yüzden de daha sağlıklı ve daha uygun bir yer bulmaya karar verdim.
Durumuma en uygun yeri bulabilmem için sağlamam gereken belli koşullar vardı: Birincisi; az önce bahsettiğim gibi sağlıklı olması gerekiyordu ve tatlı su alabileceğim bir konuma yakın olmalıydı, ikincisi; güneşin sıcağından beni koruması gerekiyordu, üçüncüsü; gerek insan olsun gerekse hayvan olsun her türlü vahşi yaratığa karşı emniyetli olmalıydı, dördüncü olarak da; Tanrı şayet bir gün buralara bir gemi gönderecek olursa çünkü hâlâ umudumu kesmeyi düşünmüyordum, denizi gözlemleyebileceğim bir yerde olması gerekiyordu.
İşte bütün bu nitelikleri taşıyabilecek en uygun yeri arıyordum, yüksek bir tepenin yamacını gözüme kestirdim, bu tepenin bir tarafı düz bir duvar niteliği taşıyordu ve tepeden aşağıya inmek için herhangi bir olanak da olmadığından burası gayet uygun görünüyordu. Kayalığın bir tarafında, mağara girişini andıran bir oyuntu vardı ancak boşluk kısmına girildiğinde derinlere doğru ilerleyen herhangi bir mağara ya da yol yoktu.
Oyuğun hemen önünde geniş bir çimenlik alan vardı, çadırımı buraya kurmaya karar verdim. Bu çimenlik alan yaklaşık yüz metre genişliğinde ve yine yaklaşık olarak iki katı uzunlukta geniş bir arazi olarak tepenin yamacında dümdüz uzanıyordu, bu alanın bittiği yerde ise her taraftan denize doğru dimdik inen uçurumlar bulunuyordu. Seçmiş olduğum konum tepenin kuzeybatısına düşüyordu; böylece aşırı sıcak havalarda güneş güneybatı yönüne dönene kadar kızgın sıcaktan korunmuş olacaktım, zaten bu bölgede güneş güneybatı yönüne döndüğü zaman, kısa süre sonra da batıyordu.
Çadırımı kurmadan önce, oyuk kısmın önüne yarıçapı yaklaşık olarak kayadan on metre ileriye giden ve başlangıç noktası ile bitişi arasında uzaklığı da yirmi metre olan yarım bir daire çizdim.
Bu yarım dairenin çevresine iki sıra oldukça güçlü direkler diktim, bu direkler yerlerinden kıpırdamasın diye hepsini oldukça derine gömülebilecek şekilde zemine iyice çaktım, böylece evimin çevresini yüksekliği yaklaşık olarak beş metreyi bulan bir çitle çevirmiş olacaktım, demirlerin uç kısımlarını da güzelce sivrilttim. İki sıra arasındaki boşluk da altı parmak genişliği geçmiyordu.
Sonra, gemiden kesmiş olduğum halat parçalarını aldım ve sırayla bu iki sıralı çitlerin arasından geçirerek, onları üst üste dizdim. İç kısımdan da direklerin devrilmemesi için iki buçuk metre yüksekliğinde kazıklar dayadım; böylece evimin etrafına hazırlamış olduğum korunaklı çitimi artık ne bir hayvan ne de bir insan aşamazdı. Bütün bu işleri yapmak, özellikle de ormandan malzemeleri taşımak, direkleri kesmek, onları bir düzen içinde çakmak için hem çok zaman hem de büyük çaba sarf etmiştim.
Bu yerin girişine bir de kapı yaptım, tepeden inip çıkarken içeri girmek için bir merdiven yapmıştım, böylece içeride olduğum zamanlarda merdiveni içeri alarak kendimi güvene alıyordum. Artık korunaklı evimin etrafını sağlam çitlerle de emniyete almış olduğumdan geceleri güvenli ve huzurlu bir şekilde uyuyabiliyordum; bununla birlikte daha sonraları tehlikeli düşmanlardan korunmak için bu kadar dikkatli davranmamın boşuna çabadan başka bir şey olmadığını anladım.
Etrafı çitlerle çevrili evimin içine, çok büyük çaba sarf ederek tüm eşyalarımı, malzemelerimi, silahlarımı ve mühimmatlarımı taşıdım; beni yılın belli bir bölümünde çok şiddetli yağmurlardan koruyacak şekilde büyük bir çadır kurdum, sonrasında bu çadırın içine biraz daha küçük ölçülerde bir çadır daha kurarak kendime çift katlı koruma sağlamış oldum ve hepsinin üzerini de geminin yelkenlerinden kalan büyük branda ile kapladım. Bir süredir artık gemiden getirdiğim yatağı kullanmıyordum, geminin ikinci kaptanına ait olan hamağı çadırıma kurmuş, rahat bir şekilde bu hamağı kullanıyordum.
Bu çadırın içine bütün yiyecek malzememi, ıslanarak bozulabilecek tüm eşyaları getirdim; evim olacak çadırımın içine bütün bu eşyaları güzelce yerleştirdim ve sonrasında bütün bu süre boyunca açık duran giriş kapımı düzgünce kapatarak dediğim gibi içeri merdivenle girip çıkmaya başladım.
Bunu yaptıktan sonra, kayanın içine doğru bir oyuk açmaya başladım ve çadırımın içine çıkardığım tüm taşı ve toprağı direklerle çevirmiş olduğum çitin arkasına doğru yığarak toprağı bir buçuk metre yükselttim ve bir teras oluşturmuş oldum; artık çadırımın arkasında benim için kiler görevi görecek küçük bir mağaram olmuştu.
Tüm bu işleri mükemmel hâle getirene kadar çok çalışmam ve çok emek harcamam gerekmişti, bu çalışmalar günlerce sürdü ve şimdi işlerim hafiflemeye başladığında yeniden eski düşüncelerim aklımı kurcalamaya başladı. Çadırımı, terasımı ve mağaramı yapmakla ilgili planlarımı tasarladığım sıralarda, bir gün kopkoyu bulutlar gökyüzünü kaplamış ve korkunç bir sağanak yağmur başlamıştı, birden şimşekler çaktı ve hemen arkasından da doğal olarak büyük bir gök gürültüsü koptu. Aslında şimşekten