Gora. Rabindranath Tagore
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gora - Rabindranath Tagore страница 21
Binoy’un konuşma tarzından, onun aklında belli birinin olduğunu anlamak çok zordu. Bir ad vermemeye özen gösteriyordu, hatta verecek bir ad olduğunu bile belli etmiyordu. Bunları söylediği için kendini suçlu hisseder gibiydi. Özgürlüğe kavuşmuştu ama aynı zamanda kendini küçük düşürmüştü. Ne olursa olsun, öyle bir gecede sessiz gökyüzünün altında arkadaşının yanında otururken içindeki duyguları bastıramazdı.
Ne güzel bir yüzü vardı! İçindeki yaşama sevinci bu duyarlı yüze nasıl yansıyordu! Ne kadar zekiydi! Yüz hatlarının ne kadar anlamlı bir derinliği vardı! Gülümsediği zaman en gizli düşünceleri bile gözlerinden nasıl okunuyordu! Gözleri kirpiklerinin gölgesinde nasıl sessizce gizleniyordu! Hele o elleri yok muydu! Düşüncelerini aktarmaya hazır iki güzel nöbetçi gibi her an hazır bekliyorlardı. Binoy bu görüntünün bütün gençliğini, hatta yaşamını mutlulukla dolduracağını hissediyordu ve kalbi, içindeki sevinç dalgasıyla birlikte göğsünden fırlayacakmış gibi atıyordu.
Bu yaşta, birçok insanın bir ömür boyunca tadamadığı bir mutluluğu yaşamaktan daha güzel ne olabilirdi? Yoksa bu bir tür delilik miydi? Yanlış bir şey mi yapıyordu? Acaba o… Artık her şey için çok geçti. Eğer akıntı onu kıyıya götürecekse, bir sorun yoktu ama onu açığa sürükleyecek ve boğacaksa, hiç kimse buna engel olamazdı. Zaten o kurtarılmak istemiyordu. Demek ki alnında bütün gelenek ve göreneklerden kopmak ve akıntıyla birlikte sürüklenmek yazılıydı.
Gora sessizce onu dinledi. Durgun, mehtaplı gecelerde birçok kez terasta oturup edebiyat, insanlar, toplumun refahı ve kendi gelecekleri gibi çeşitli konular üzerinde tartışmışlardı ama hiç böyle özel bir konudan söz etmemişlerdi. O güne kadar hiç kimse Gora’ya böyle içtenlikle açılmamıştı, hiç kimse kalbinin derinliklerinde gizlediği duyguları böyle canlı bir biçimde ifade etmemişti. Bu gibi duygusallıkları aptalca taşkınlıklar olarak görürdü ama o gece duydukları ona öylesine dokunmuştu ki, dinlemekten kendini alamıyordu. Bu duygusal patlama onu da fazlasıyla sarsmıştı, arkadaşının coşkusunun dalga dalga bütün benliğini sardığını hissediyordu. Kalbini örten sis perdesi bir an için dağıldı ve sonbaharın büyülü ay ışığı onun en karanlık köşelerini bile aydınlattı.
Ayın çatıların arkasında kaybolduğunun, yerini doğudan yükselen ve uyuyan bir bebeğin yüzündeki belli belirsiz gülümsemeye benzeyen zayıf bir ışığın aldığının farkında değillerdi. İçini boşaltan ve üzerindeki yükten kurtulan Binoy bundan utanç duymaya başlamıştı. Biraz duraksadıktan sonra sözünü sürdürdü: “Benim yaşadıklarım sana çok önemsiz gelebilir. Bu yüzden beni küçümseyebilirsin ama elimden ne gelir? Bugüne kadar senden hiçbir şey gizlemedim, beni ister anla, ister anlama, sana içimi dökmek zorundaydım.”
Gora yanıt verdi: “Binoy, doğrusunu istersen ben bu işlerden anlamam, daha birkaç gün öncesine kadar sen de anlamazdın. İnsana büyük bir tutku ve coşku verebilir ama yaşamın diğer zenginliklerle birlikte bize sunduğu bu duyguyu anlamsız bulduğumu yadsıyamayacağım. Belki gerçekte böyle değildir, yanılıyorsam bunu kabul ederim. Bu bana sağlam bir temeli olmayan, güçsüz bir duygu olarak görünüyor çünkü bugüne kadar hiç bunun gücünü hissedecek kadar derine inmedim. Ama şimdi senin bütün benliğinle yaşadığın duyguyu sudan bir şeymiş gibi görmezlikten gelemem. Doğanın bir kuralı vardır, insanlar çalışma alanlarının dışında kalan gerçekleri önemsiz olarak kabul etmelidir; yoksa hiç kimse işini yapamaz. Tanrı kafamızı karıştırmamak için bize her şeyi aynı açıklıkta göstermez. Üzerinde yoğunlaşacağımız alanı kendimiz seçmeli ve onun dışında kalan şeyleri yaşamımızdan çıkarmalıyız; gerçeği başka türlü bulamayız. Senin gerçeğin imgesini gördüğün mabette ben ibadet edemem, eğer bunu yaparsam, kendi yaşamımın gerçeğini asla bulamam. Herkesin kendine yalnızca tek bir yol seçmesi gerekir.”
“Anlıyorum!” diye haykırdı Binoy. “Ya Binoy’un yolunu seçeceksin ya da Gora’nınkini. Ben kendimi geliştirme yolundayım, oysa sen teslimiyeti seçiyorsun.”
Gora öfkeyle onun sözünü kesti: “Binoy, bana öyle dokundurmalar yapma! Bugün hafife alınamayacak önemli bir gerçekle yüz yüze olduğunu biliyorum. Gerçeği öğrenmek istiyorsan, kendini tamamen ona vermek zorundasın, bunun başka yolu yoktur. Benim gerçeğimin de bir gün böyle canlı bir biçimde karşıma çıkmasını çok isterim. Bugüne kadar sevgi hakkında kitaplarda okuduklarından daha fazlasını bilmiyordun. Ben de vatan sevgisini kitaplardan öğrendim. Gerçek sevgiyi denedikten sonra okuduklarından ne kadar farklı olduğunu gördün. Senin bütün dünyan bu sevgi oldu artık; nereye gidersen git ondan kaçamazsın. Benim vatan sevgim böyle güçlü ve açık bir biçimde karşıma çıktığında ben de kaçacak yer bulamayacağım. Bütün varlığımı, yaşamımı, kanımı, kemiklerimdeki iliğimi; gökyüzümü, ışığımı, kısacası her şeyimi alacak. Ülkemin gerçek görüntüsü öyle görkemli, öyle güzel, öyle temiz, öyle aydınlık olacak ki; acısı ile sevinci de kontrol altına alınamayan bir su taşkını gibi, yaşamla ölümü beraberinde sürükleyip götürecek kadar coşkulu ve güçlü olacak. Seni dinlerken bunları görür gibi oldum. Senin yaşamını değiştiren deneyim benimkine de yeni bir bakış açısı getirdi. Senin duygularını bir gün anlayıp anlayamayacağımdan emin değilim ama her zaman tatmak istediğim bir zevki senin kanalınla deneme fırsatını buldum.”
Gora konuşurken ayağa kalkmış ve bir aşağı bir yukarı yürümeye başlamıştı. Tan yerinin habercisi olan belli belirsiz aydınlık, onun için sözlü bir mesaj kadar etkiliydi. Yaşlı Hindistan ormanlarının ıssız köşelerinde yankılanan Veda ilahilerini dinlemişçesine duygulandı. Bir an için hareketsiz kaldı, bütün vücudu ürperiyordu, hızla içinde büyüyen bir nilüferin, kafatasını delerek gökyüzüne yükseldiğini ve dev taç yaprakları ile ışık saçan çiçeklerinin her yeri kapladığını hissetti. Bilinci ve gücü, yaşamın olağanüstü güzelliğinin coşkusu içinde yitip gitmiş gibiydi.
Gora bir anda kendini toparladı; “Binoy!” dedi. “Senin aşkın yeterince büyük ama bunun sınırlarını da aşman gerekir, burada duramazsın. Olağanüstü gücüyle beni hizmete çağıran Tanrı’nın büyüklüğünü ve gerçekliğini bir gün sana göstereceğim. Şu anda kalbim, seni ondan başkasının eline teslim etmeyeceğimi bilmenin mutluluğuyla atıyor.”
Binoy da ayağa kalktı ve Gora’nın yanına geldi. Gora alışılmamış bir coşkuyla onu kucaklayarak: “Kardeşim, biz artık tek bir vücut olduk.” dedi. “Birimizin ölümü, diğerinin ölümü olacak; hiç kimse bizi durduramayacak ve birbirimizden ayıramayacak.”
Gora’nın aşırı heyecanı Binoy’un kalp atışlarını hızlandırmıştı. Hiçbir şey söylemeden kendini arkadaşının ellerine bıraktı. Doğuda gökyüzü kızıla boyanırken sessizce terasta yürüdüler.
Gora sözünü sürdürdü: “Kardeşim, benim taptığım Tanrıça, beni güzelliği ile kutsamıyor. Onu yalnızca açlıkla yoksulluğun ve acıyla aşağılamışlığın olduğu yerlerde görüyorum. İbadetimi çiçekler ve ilahilerle değil, yaşamın kurbanlarının kanıyla yapıyorum. Bu davada bizi hiçbir güzelliğin baştan çıkaramayacağını bilmek bana çok büyük bir mutluluk veriyor; hepimiz bütün gücümüzü toplayarak harekete geçmeye ve yaşamımızdaki her şeyi gözden çıkarmaya hazır