Gora. Rabindranath Tagore
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gora - Rabindranath Tagore страница 22
“Aynı yapıda olmadığımız bir gerçek.” diye karşılık verdi Gora. “Ama duyacağımız yüce mutluluk, farklı yapılarımızı aynı noktada birleştirecek. Şu anda bizi birbirimize yaklaştıran sevgiden çok daha büyük bir sevgi, ikimizi tek bir vücut hâline getirecek. Bu sevgiyi bütün benliğimizde hissedemezsek, o zaman atacağımız her adımda aramızda bir anlaşmazlık çıkar ve birbirimizden koparız. Ama öyle bir gün gelecek ki, aramızdaki bütün farklılıkları, hatta arkadaşlığımızı bile unutacağız, gerçek bir özveriyle kendimizi davamıza adayacak ve omuz omuza yürüyeceğiz. Arkadaşlığımız, bu abartısız coşkuyla kusursuzluğun doruğuna ulaşacak.”
Binoy, Gora’nın elini sıkarak: “Bunu başaracağız!” dedi.
“Ama bu arada sana çok acı çektireceğim.” diye sözünü sürdürdü Gora. “Benim zorbalığıma katlanmak zorunda kalacaksın. Unutma, biz bu işi arkadaşlığımızı sürdürmek için yapmıyoruz, onun için aramızdaki bağları korumaya çalışarak kendimizi alçaltmamalıyız. Eğer daha büyük bir sevgi için arkadaşlığımızın ölmesi gerekiyorsa, buna engel olamayız ama onu yaşatmayı başarırsak, kusursuzlaştırmayı da başarırız.”
Arkadan gelen ayak sesleriyle irkildiler ve başlarını çevirip baktıklarında yukarıya çıkan Anandamoyi’yi gördüler. Kadın onları ellerinden tutarak yatak odasına kadar götürdü. “Haydi!” dedi. “Artık yatın!”
İkisi birden haykırdı: “Hayır anne, şimdi uyuyamayız!”
“Tabii ki uyuyabilirsiniz!” dedi iki arkadaşın yatağını hazırlayan Anandamoyi. Sonra kapıyı kapattı ve baş uçlarına oturarak onları yelpazelemeye başladı.
“Bizi yelpazelemeniz bir işe yaramaz anne.” dedi Binoy. “Şu anda uykumuzun gelmesine olanak yok.”
“Gelmez mi?” dedi Anandamoyi. “Bunu göreceğiz! Ben burada kalırsam, birbirinizle konuşamazsınız ve uykunuz gelir.”
Onlar uyuduktan sonra Anandamoyi sessizce odadan çıktı ve aşağıya inerken merdivende Mohim ile karşılaştı. “Şimdi olmaz.” diye uyardı onu. “Bütün gece oturdular, onları daha yeni yatırdım.”
“Tanrı’m, talihin cilvesine bak!” dedi Mohim. “Evlilikten söz edip etmediklerini biliyor musunuz?”
“Hayır, bilmiyorum.” diye yanıt verdi Anandamoyi.
“Bir karara varmış olmalılar.” dedi Mohim kendi kendine. “Ne zaman uyanırlar? Bu evlilik bir an önce gerçekleşmezse bir sürü sorun çıkabilir.”
“Biraz uyumalarına izin verirsen hiçbir sorun çıkmaz.” diye güldü Anandamoyi. “Merak etme, gün içinde uyanırlar.”
16
“Suçarita’yı evlendirmeye niyetiniz yok mu?” diye sordu Bayan Baroda.
Pareş Babu her zamanki sakin tavrıyla sakalını sıvazladı ve sordu: “Damat adayı nerede?”
“Bu nasıl bir soru böyle?” diye karşılık verdi Baroda. “O tabii ki Panu Babu ile evlenecek. En azından biz böyle düşünüyoruz. Suçarita da bunu biliyor.”
“Ben Suçarita’nın Panu Babu’dan hoşlandığından emin değilim.” dedi karısıyla tartışmayı göze alan Pareş Babu.
“Beni dinleyin!” diye haykırdı Baroda. “Ben böyle bir şeye dayanamam. Biz o kıza her zaman öz kızımızmış gibi davrandık, neden şimdi bize kapris yapıyor? Panu Babu gibi aydın ve dindar bir erkek ona ilgi duyuyorsa, bunun karşısında duyarsız kalması doğru mu? Siz ne derseniz deyin, benim Labonya’m ondan çok daha güzel olduğu hâlde, onun için uygun göreceğimiz koca adayına hayır demeyecektir. Suçarita’ya böyle arka çıkmayı sürdürürseniz, ona bir koca bulmak olanaksızlaşacak.”
Pareş Babu, özellikle Suçarita ile ilgili konularda karısıyla tartışmak istemezdi, bu nedenle suskun kaldı.
Suçarita’nın annesi Satiş’i doğururken öldüğünde kız daha yedi yaşındaydı. Babası Ram Şaran Haldar, karısını kaybedince Brahmo Samaj’a katılmış ve komşuların zulmünden kurtulmak için Dakka’ya sığınmıştı. Kent postanesinde çalışırken Pareş Babu ile o kadar yakın arkadaş olmuştu ki, Suçarita adamı öz babası kadar çok sevmeye başlamıştı. Ram Şaran beklenmedik bir anda bütün parasını iki çocuğuna bırakarak ölünce, Pareş Babu onların vasisi olmuştu ve çocuklar Pareş Babu’nun ailesi ile birlikte yaşamaya başlamışlardı.
Daha önceki bölümlerde Haran’ın ne kadar etkin bir Brahmo olduğundan söz etmiştik. Samaj’ın bütün etkinliklerinde onun adı geçiyordu; gece okulunda öğretmenlik ve kız okulunda sekreterlik yapıyordu. Aynı zamanda bir gazetenin başyazarıydı; o yorulmak bilmeyen bir insandı. Herkes onun Brahmo Samaj’da iyi bir konuma geleceğinden emindi. Yetiştirdiği öğrencilerin, kusursuz İngilizcesinin ve felsefe bilgisinin sayesinde Samaj’ın dışında da ün kazanmıştı.
Suçarita’nın Haran’a, diğer saygın Brahmolara gösterdiği ilgiyi göstermesinin nedeni buydu. Dakka’dan Kalküta’ya geldiğinde Haran ile tanışmak için sabırsızlanmıştı.
Sonunda bu ünlü erkekle tanışmıştı ve Haran ona duyduğu ilgiyi açıkça göstermekten kaçınmamıştı. Hiçbir zaman kıza aşkını ilan etmemişti ama onun eksikliklerini gidermek, hatalarını düzeltmek, yeteneklerini geliştirmek, kısaca onu kusursuzlaştırmak için o kadar büyük bir çaba harcamıştı ki, herkes onun genç kızı gelecekte kendine yakışacak iyi bir eş olarak yetiştirdiğinden emindi. Ünlü bir erkeğin kalbini kazandığını gören Suçarita, ona duyduğu saygıyla birlikte kendisiyle de gururlanmaktan kendini alamamıştı.
Haran onu resmen ailesinden istememişti ama herkes onların evliliğine kesin gözüyle bakıyordu. Suçarita da bu fikri benimsemiş ve bütün yaşamını Brahmo Samaj’a adayan bir erkeğe uygun bir eş olmak için kendini çalışmaya vermişti. Ama Haran ile birlikte kuracağı evi, mutlu bir yaşam süreceği sıcak bir yuva değil, ancak insanüstü bir çabayla ayakta tutabileceği, korku ve sorumluluk dolu bir kale olarak görüyordu. Onlar bir aile kurmak için değil, tarihe geçmek için çalışacaklardı.
O dönemde evlenselerdi, kızın başına konan talih kuşu ailesini çok mutlu edecekti. Ama ne yazık ki Haran’ın meslek yaşamında üstlendiği sorumluluklar onun için o kadar önemliydi ki, yalnızca karşılıklı beğeni üzerine kurulacak bir yuva için ideallerinden vazgeçmeyi onursuzluk olarak görüyordu. Bu evliliğin Brahmo Samaj’a bir çıkar sağlayıp sağlamayacağını öğrenmeden bir girişimde bulunmak istememiş ve bu amaçla Suçarita’yı sınamaya başlamıştı.
İnsan başkalarını sınarken kendi de sınanır. Haran ev halkı tarafından “Panu Babu” olarak anılmaya başladığında, yalnızca İngiliz dili uzmanı ve Brahmo Samaj için çalışan bilge atalarının ruhunu taşıyan yenilikçi bir metafizikçi olarak değil, aynı