Ölüm. Эмиль Золя
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Ölüm - Эмиль Золя страница 14
Aradan aylar geçmiş, Kırım Savaşı yeni ilan edilmişti. Bu uzak savaştan etkilenmeyen Paris, gitgide piyasa vurgunculuğunun ve kadın ticaretinin coşkusuna kapılmıştı. Saccard, önceleri sezinlediği bu büyüyen öfkeyi yumruklarını sıkarak seyrediyordu. Dev döküm ocağından yükselen, örs üzerinde altınları döven her bir çekiç darbesinde öfke ve tahammülsüzlük ile sarsılıyordu. Zihninin ve duygularının muharebesinde, galibiyet kamçılarının altında, çatı kenarlarında dolaşan bir uyurgezer gibi düşler âleminde yaşıyordu. Öyle ki bir gün Aristide’i hasta yatarken bulduğunda da şaşırdı ve öfkelendi. Bir saat gibi düzenli işleyen iç dünyasının, kaderin kötü bir cilvesi gibi bozulması onu çileden çıkardı. Soğuk almış ve ateşlenmiş zavallı Angèle usulca inliyordu. Doktor gelmiş ve muayenenin ardından endişeli gözlerle bakınan Saccard’a, karısının zatürre olduğunu ve tedaviye geç kalındığını söylemişti. O andan itibaren genç adam artık öfke duymaksızın hasta karısı ile ilgileniyordu. İşe gitmiyor ve başından ayrılmadan ateşten kıpkırmızı olmuş, ağır ağır nefes alarak uyuklayan karısına tarifsiz bir ifade ile bakıyordu. Madam Sidonie işlerinin yoğunluğuna rağmen, her akşam elinde bir başka şifalı bitki çayı ile gelmenin yolunu buluyordu. Tuhaf mesleklerinin arasına bir de acıdan, çaresizlikten ve ölüm döşeklerinde geçen yürek burkan muhabbetlerden keyif alan hasta bakıcılığını eklemişti. Daha sonraları Angèle’e şefkat dolu bir dostluk besledi. Erkeklere verdikleri koşulsuz zevklerden dolayı aşk kadınlarını; tüccarların vitrinlerinde sergiledikleri değerli parçalara gösterdikleri özen ile sever, “tatlım benim, güzelim benim” nidalarında metresinin önündeki bir âşık gibi kendinden geçerdi. Angèle’i aşk kadınlarından saymasa da prensibi gereği onu da diğerleri gibi kandırdı. Genç kadın yataktayken Madam Sidonie, sessiz odayı gözyaşları ile cömertçe doldurdu. Kardeşi onu, bu sessiz ızdıraba yenik düşmüş gibi sımsıkı dudakları ile izliyordu. Hastalık daha da kötüleşti. Bir akşam doktor, genç kadının sabahı göremeyeceğini söyledi. Madam Sidonie erkenden gelmiş, ufak alev parlamalarında gözleri boğulmuş Aristide ve Angèle’e kaygı ile bakıyordu. Doktor gidince lambayı kıstı, kulakları sağır eden bir sessizlik odaya çöktü. Ölüm bu sıcak ve nemli odaya, can çekişen kadının bozuk bir saatin tıkırtısı gibi düzensiz soluklarında yavaşça giriyordu. Madam Sidonie, şifalı bitki çaylarını artık bırakmış; hastalığın işini yapmasına izin veriyordu. Bir yandan şöminenin önünde ateşi harlarken bir yandan da göz ucuyla yataktaki karısına bakan kardeşinin yanına oturdu. Aristide bir anda, bu içler acısı seyirliğin ağır havasını artık soluyamıyor gibi yandaki odaya çekildi. Küçük Clotilde burada, küçük bir halı parçasının üzerinde oturmuş sessizce bebekleri ile oynuyordu. Madam Sidonie kardeşinin arkasında belirmiş kısık ses ile bir şeyler mırıldanırken küçük Clotilde babasına gülümsüyordu. Kapı açık kalmıştı. Angèle’in cılız hırıltıları duyuluyordu. Madam Sidonie hıçkırarak: ‘‘Zavallı karın… Korkarım yakında bitecek. Doktorun dediklerini duydun mu?’’ diye sordu. Saccard yalnızca keder ile başını eğebildi. ‘‘İyi bir ruhtu. Daha zengin, daha yaşama alışkın kadınlar bulsanız da böylesi bir kalbi bulamayacaksınız.’’ dedi simsar; Angèle çoktan ölmüş gibi konuşuyordu. Ablasının duraksamasında, gözyaşlarını silerken bir başka konuya değinmeye çırpındığını gören Saccard: ‘‘Bana söyleyeceğin bir şey mi var?’’ dedi.
Madam Sidonie yeniden gözlerini silerek:
‘‘Evet, malum konu ile ilgileniyordum ve sanırım birini buldum ancak böyle bir anda… Görüyorsun, kalbim kırık.’’
Saccard tek kelime etmeden kız kardeşine her ne yapıyorsa müsaade etti. Simsar, vakit kaybetmeksizin konuya girerek: ‘‘Hemen evlendirilmesi gereken genç bir kız var. Sevgili çocuk talihsiz bir olay yaşadı ve her türlü fedakârlığı yapmaya hazır bir halası var.’’
Hıçkıra hıçkıra ağlayarak duraksıyor, zavallı Angèle’in yasını tutmaya devam edercesine konuşuyordu. Döktüğü gözyaşları ile kardeşini yıldırarak konu ile ilgili soru sormasını sağlamayı amaçlıyordu. Böylece yaptığı teklif, yersiz bir ısrar olmaktan çıkacaktı. Aristide donuk bir öfkenin tesiri altında:
‘‘Hadi, çıkar ağzından baklayı. Neden evlendirilmek istiyor bu kız?’’
Madam Sidonie acılı sesiyle:
‘‘Okuldan dönüyormuş, kasabada arkadaşlarından birinin ailesinin evinde bir adam kızcağızı baştan çıkarmış. Babası olanları yeniden öğrendi ve kızı öldürmeye kalktı. Halası araya girerek kızı kurtardı ve birlikte kızın babasına, bir anlığına günaha kapılan onurlu bir adamın bu hatayı telafi etmek istediğinin hikâyesini anlattılar.”
Saccard şaşkın bir öfkeyle:
‘‘Öyleyse taşralı adam, genç kızla evlenecek mi?’’
Kardeşi çıkışarak:
‘‘Hayır, yapamaz. Adam evli.’’
Bir sessizlik çöktü. Angèle’in hırıltısı, bu titrek havada daha da acı veriyordu. Küçük Clotilde bebekleri ile oynamayı bırakmış; Madam Sidonie ve babasına, ne konuştuklarını anlıyormuş gibi iri gözlerinde bir çocuğun kuşkusu ile baktı. Saccard kısa sorular sormaya başlamıştı: ‘‘Kaç yaşında?’’
‘‘On dokuz.’’
‘‘Kaç aylık hamile?’’
‘‘Üç ancak şüphesiz düşük yapacak.’’
‘‘Ailesi zengin ve onurlu, öyle mi?’’
‘‘Hâli vakti yerinde, emekli yargıç bir babanın eski burjuva ailesi…’’
‘‘Pekâlâ, bu halanın fedakârlığının bedeli nedir?’’
‘‘Yüz bin frank.’’
Bir sessizlik daha çöktü. Madam Sidonie artık zırıldamıyor, yalnızca işini yapıyordu. Sesi, bir pazarlık masasına oturan antikacının soğuk tonu ile aynıydı. Kardeşi, tepeden bakışında biraz tereddütle:
‘‘Peki ya sen, sen ne istiyorsun?’’
‘‘Sonra konuşuruz, vakti geldiğinde bana bir iyilik yapacaksın.’’
Birkaç saniye Aristide’in sessizliğinde bekledikten sonra açıkça:
‘‘Eh, kararın nedir? Zavallı kadınlar perişan hâlde, kopmaya