Selahaddin - İslam’ın Birleştirici Gücü Kudretli Sultan. Stanley Lane-Poole

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Selahaddin - İslam’ın Birleştirici Gücü Kudretli Sultan - Stanley Lane-Poole страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Selahaddin - İslam’ın Birleştirici Gücü Kudretli Sultan - Stanley Lane-Poole

Скачать книгу

kendi çapında bir halef bırakmadığı gibi, bu eserini Üçüncü Haçlı Seferi sonuna kadar bir on yıl daha sürdürecek kadar yaşamamış olması da bu dönemin çalışanlarının ve özellikle Selahaddin’in biyografi yazarlarının yasını tutması gereken bir kayıptır. Kendisinden sonra çalışmasını devam ettirenler bir tarihçi olarak gösterdiği fevkalade nitelikler üzerinde hak iddia edemezler ancak katkıları da göz ardı edilemez, özellikle Ernoul’un “Chronicle”ı döneme ait çok değerli kanıtlar sunmaktadır. Ernoul kutsal savaşta önemli bir role sahip olan, Selahaddin’le de sıklıkla kişisel olarak görüşen İbelinli Balian’ın uşağıydı ve tabii ki bu uşak da şüphesiz, unutulmaz Hıttin Muharebesi’nde ve sonrasında Kudüs’ün savunulmasında efendisinin yanında yer almıştı. Ernoul’un güçlü kişisel dokunuşlarla dolu anlatımı Arap yazarların Muhammedci bakış açısıyla tarif etikleri olaylara Hristiyan tarafından bakması bakımından son derece değerlidir. Üçüncü Haçlı Seferi için en yetkin kaynağımız olan ve Richard’ı yerlere göklere sığdıramayan “Kral Richard’ın Seyahatnamesi”ne göz atmak bizim için ikinci derecede faydalı olacaktır. Abartılı ve taraflı olmasına rağmen bu eser İngiliz kahramanın başarılarının olağanüstü bir tablosunu resmetmektedir.

      Evet, bunlar Selahaddin’in elinizdeki biyografisini oluşturmak için kullanılmış başlıca kaynaklardır. Hemen hepsi Selahaddin’in çağdaşı olmakla birlikte, hikâyenin büyük kısmı gerçek tanıklar tarafından anlatılmaktadır, ayrıca naklettiği olaylardan bir nesil bile uzak kalan otoritelere bir an bile bel bağlanmamıştır. Bir ifadenin doğrulanma gereği hasıl olduğunda bu kaynaklara referans, sonraki bölümlerde Hristiyan tanıklarla Müslümanların ifadelerini birbirlerinden ayrıt etmek önem arz ettiğinde dipnotlar verilmiştir. Ancak hemen her şeyin İbnü’l Esir ve Bahaeddin’in bilgilerine dayandığı ilk bölümlerde referanslar yalnızca bu iki kaynak arasında ciddi uyuşmazlıklar görüldüğünde verilmiştir. Özgün araştırma temeli üstüne kurulu tarihî bir çalışmanın bu gibi doğrulama yollarına gitmesi zaruridir fakat bu tür referansların verilmediği yerlerde de umuyoruz ki biyografi yazarına güvenilecektir. Bu kitapta hakikaten çağdaş kanıtlarla desteklenemeyecek bir satır bile yoktur.

      Konu hakkında bu kadar bol kaynak varken Selahaddin’in ayrıntılı bir biyografisinin daha önce yazılmamış olması hayrete şayan bir durum olmakla birlikte “nazik davranışları ile tanındığı kadar aydın ve ayrıcalıklı kalemiyle de anılan” M. Marin’in hayranlık uyandıran çalışmalarını göz ardı etmek de haksızlık olur. Provence’ta doğan M. Louise-François-Claude Marin, Censeur Royal’de26 ve kitaplık muhafızları arasında görev almış, Marseille ve Nancy Kütüphanesi ve Akademilerinin genel sekreterliğini yapmıştır. 1758’de iki güzel cilt hâlinde “Mısır ve Suriye’nin Sultanı Selahaddin’in Öyküsü” (Paris, Tilliard, Kitapçı, des Agustins Rıhtımı, Saint Benoit kopyası) adlı eseri basılmıştır. Kitap neredeyse kimse tarafından bilinmiyor; aksi hâlde muhakkak bir çevirmen bulurdu. M. Marin’in hem akademik ve felsefi bir dille hem de Fransızların eğitimin o hantal etkisinin hakkından tamamen gelmeyi başaran anlaşılır üslubuyla yazılmış olan biyografisi ancak imrenmek için okunabilir. Haçlıların güncelerinden ve Shultens’ın Bahaeddin baskısından bütünüyle yararlanmış ve İbnü’l Esir’in “Atabeyler”inin Paris’teki Arapça bir el yazmasından da yardım almıştır. Çağdaş materyallerden yararlanabildiği kadarıyla mükemmel bir çalışma ortaya çıkarmış fakat daha sonraki yazarlardan ve Herbelot’nun “Doğu’nun Kütüphanesi” gibi düzensiz olduğu hâlde bilgi dolu derlemelerden aşırı derecede destek almıştır; ne var ki onun zamanından itibaren birçok şeyin bulunduğu ve yayımlandığı tabiidir. Yine de zorunlu kısıtlamaları düşünülürse harika bir başarı yakaladığı ve bu gibi otoritelerle ilgilenirken yaptığı tek ciddi hatanın kendisinin de kullanabildiği gibi metnin gerçekten anlattığından ziyade “satır aralarını” okumaya gösterdiği eğilim olduğu söylenebilir. M. Marin “tarihî tasavvur” şeklinde adlandırılan bakış açısından oldukça serbest bir şekilde yararlanmıştır ve sıklıkla özgün kaynaklara atıfta bulunmasına rağmen başvurulmaması gereken kişisel çözümlemeleri tespit etmek mümkündür. İnsanın tarih yazarken kendisine hareket özgürlüğü tanıması oldukça ilginç olmakla birlikte bu cazibeye kapılmadan metnin aslına sadık kalınmalıdır.

      Bazı yazarlar Mezopotamya tarihiyle ilgilenirken okuyucularını konuya Tufan’dan başlayarak hazırlamak gerektiğine inanmıştır, M. Marin ise Selahaddin’in biyografisine Muhammed’e ve İslamiyetin ilk öğretilerine dayanan bir giriş yapmayı uygun bulmuş. Ben okurların sabrını bu kadar ciddi biçimde sınamadım fakat tarihin 11 ve 12. yüzyıllarda Ön Asya’da izlediği yol hakkında bir miktar bilgi vermeden, Selahaddin’in nasıl bir siyasi tabloda kariyerine başladığını anlatmadan konuya girmek kitabın muallakta kalmasına neden olurdu. Tatmin edilemeyen arzuları Selahaddin’e imparatorluk yolunu açan selefi Edessa fatihi Zengi’nin elde ettiği başarılar özellikle önem taşır. Yine de giriş bölümleri küçük bir pusula niteliği taşıyacak kadar kısa tutulmuştur.

      Doğulu isimler Batılı okuyucular için oldukça zorlayıcıdır, aksanlar, uzatma işaretleri, noktalar vs. konu hakkında bilgisi olmayanlara pek de yardımcı olmamaktadır. Dolayısıyla kitaptaki isimler olabildiğince kolay yazılmıştır ve okuyucuya düşen yalnızca sesli harfleri İtalyancadaki gibi okumaktan ibarettir. Daha detaylı transliterasyona ilgi duyanlar her ismin tam aksanları ve ayırt edici işaretlerinin yer aldığı ve bir akademisyenin hemen Arap harflerine çevirebileceği nitelikte hazırlanmış dizine bakabilirler. Metinde el-Musul, er-Ramallah gibi bilinen yerlerin isimlerinin önünde yer alan “el” takısı çıkarılmış ve bazı yerler için de Batılı okuyucunun aşina olduğu isimler kullanılmıştır; örneğin Edessa (Urfa), Aleppo (Halep) ve Kahire. Bir yerin Araplar ve “Franklar” yani haçlılar tarafından kullanılan iki ayrı ismi olması durumunda da ismin geçtiği ilk yerde ikisi birden kullanılmış, daha sonra bu kent haçlıların elinde kaldığı süre boyunca bu isimle anılmıştır.

      Ön Asya’nın hükümdarları ve prenslerinin, Selahaddin’in ailesinin ve başlıca Haçlı hanedanlarından bazılarının o döneme ait tabloları, okuyucuların günün siyasi koşullarını anlamasına katkıda bulunacaktır. Haritalar “Batı Filistin Araştırması”, Thuillier ve Rey’in “Kuzey Suriye”si ve Arap coğrafyacılar temel alınarak hazırlanmıştır. Sayın Guy Le Strange’in değerli eseri “Müslümanlar Zamanında Filistin”den yararlanılmış ve General Sir Charles Wilson ve Yarbay Conder, R.E.’nin Filistin Hacılarının Metin Topluluğunun yaptığı Bahaeddin çevirisine eklediği notlara başvurulmuştur fakat metin Arapça aslından çevrilmediği için belirtilmemiştir. Yazar, Sayın T.A. Archer’a yalnızca haçlıların günceleriyle bağlantılı olarak ortaya çıkan herhangi bir zorlukta her an yardıma hazır olmasından ötürü değil, aynı zamanda aslen “Çağdaş Yazarlardan İngiliz Tarihi” serisi içinde yayımlanıp Profesör York Powell tarafından redakte edilen büyüleyici küçük kitabı “I. Richard’ın Haçlı Seferi” kapsamında basılan “Kral Richard’ın Seyahatnamesi” çevirisinin bazı kısımlarını alıntılamak üzere verdiği izin için özellikle minnettardır. Ayrıca yazar, Selahaddin’in muharebeleri süresince kaydı tutulan tutulmaların kronolojilerini araştırmasından ötürü Kraliyet Astronomi Topluluğunun son başkanı Sayın E. B. Knobel’a ve “Selahaddin dönemi”yle ilgili bir makalenin bir kısmının yeniden basılmasına verdiği müsaade için “Quarterly Review” dergisine teşekkürü bir borç bilir.

      I. KISIM

      GİRİŞ

Скачать книгу


<p>26</p>

Fransa’da 1500’ler ile 19. yy arasında varlığını sürdürmüş, yazılı eserleri inceleyen, şansölyeye bağlı bir sansür kurulu. (ç.n.)