Şehir Mektupları. Неизвестный автор

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Şehir Mektupları - Неизвестный автор страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Şehir Mektupları - Неизвестный автор

Скачать книгу

sana kömürlükte ilanıaşk ederken, bekçi “Yangın vaar!” diye bağırmıştı da sen “Acaba nerede?” diye kulak verir vermez, ellerini “sine-i sad pareme”80götürerek yavaşça:

      “Burada!” demiş idim. İşte, gönül evimde o gece başlayan ateş henüz sönmedi ve sönmeyecek de.

      Bu nâr ile ben kabre girersem bilirim ki

      Dûzah tutuşur şûle-i âh-ı elemimden81

      Mektup hoş, değil mi? Lakin belaya bakın ki sevgili, bu mektubun içindeki şairane, yakıcı nükteleri ciddi zannederek bir “ah” çekerse evi, kömürlüğü ateşe verir korkusu ile biçareyi bir daha kabul etmemiş! Bence de sevgili haklıdır. Fakat ben o ateş gönüllüyü ele geçirirsem, matbaadaki özel hücreme hapsedeceğim. Çünkü, mangal bile yakılamadığı için, zemheri zürefası82 gibi tir tir titriyordum. O bana derdini yanar, ben de dinler ısınırım.

      Ziyadece çakırkeyif olmayı âdet edinen zamane ayyaşlarından biri, geçen gecelerde düşe kalka evine giderken yolda sızacağını nasılsa kestirmiş; fakat ortalığın çamur olması dolayısıyla derdine bir çare bulmayı da kurarak genişçe halkalı bir evin kapısına kolunu geçirip ayakta uyumaya başlamış iken o aralık evin sahibi dışarıya çıkmak için kanadı hızla çeker. Hâlbuki kanat içeri doğru bükülünce uyuyanın kolu acır, kendini kurtarmak için o da asılır. O açar, bu kapar. Uzun müddet devam eden bu çekişme, en sonra, sarhoşun çamurlar üzerinde “şükran secdesi”ne83 kapanması, ev sahibinin de kol demirini kapı ardına tam süratle yerleştirmesi feryat figan sona erer.

      Al tavanlı yüksek evde

      Gelin mi oldun, gelin mi oldun?

      Evvel sen benim idin,

      Şimdi ellerin mi oldun?

      manzumesinde vezin ve kafiye olmadığını iddia edenlerin:

      Boynuma kabak takarım,

      Hovardayı gözünden çakarım.

      A dinga dinga din kabak

      ...... sevdiği kıza bak.

      şarkısındaki kafiyelerin mukayyet84 olduğuna karar verdiklerini Karşı85 gazeteleri yazıyorlar.

      Çok fazla içip durmaktan dilaltı86 olan biri, geçen kandil gecesi fitil gibi dolaşmakta iken düşüp de çürük kellesinde kaldırım çiçekleri peyda olunca, zariflerden biri, aşağıdaki beyti okuyarak o kişiye vermiştir:

      Kandil günü gökkandil olup gezme sokakta;

      Bayram günü meyhanede yat, kalma konakta.

      Malumat:

      “Pek iyi ama ramazanda ne yapsın?”

      Mektupçu:

      “Geçmiş gecelere mahsup ederek akşamdan ayılmaya gayret etsin.”

      13

      “Havadis-i belediyye” terkibini kabul eder misiniz? Bu yeni tabir, âdeta, “havadis-i medeniyye” nevindendir. Birbirine pek ziyade yakındır. “Havadis-i medeniyye” sütunu altında bulunan fıkralar yeni icatlardan, ilme ve fenne dair mühim keşiflerden, sanayiye ait reformlardan ve düzenlemelerden ve buna benzer şeylerden bahsettiği gibi “Havadis-i belediyye” dahi yalnız bizim şehirde icat edilen şeylerden dem vuracaktır. Bu hafta içinde Havadis-i Belediyye’ye dair kulağıma gelen mühim haberleri, itibarlı Malumat gazetesine ulaştırıyorum.

      Bakırköy’de oturmakta olduğum için, oranın belediye durumunu oldukça bilirim. Eski müdür, bin zahmet, bin sıkıntı çekerek, orada bir “bahçe” vücuda getirdi. Bahçede ağaçlar, çiçekler bitti; otlar, çimenler çıktı, “lâk” dedikleri bizim büyük havuzlardan bir tane yapıldı. Su verecek makinesi yerli yerine konuldu. Kadınlara, erkeklere mahsus yerler ayrıldı. En son, buraya bir kiracı bulmak meselesi çıktı. Kiracı bulundu. Onlarca “eksiltme kaimesi” denilen kâğıt çıkarıldı, karşılıklı imzalar atıldı. Fakat, bir mesele askıda kaldı:

      Biraya izin verelim mi, vermeyelim mi? İki komşu:

      “Hayır olmaz!” der. Zabıta:

      “Bizce bir mâni yoktur.” diye cevap verir.

      Bahçe, kahve ile işlemez. Tekrar belediyeye müracaat ediliyor. “Bir şeye benzetiriz!” cevabı veriliyor. Nasıl?

      Kadıköy Belediyesi de Haydar Paşa Rıhtımı’nı doldurmak için, önüne gelen yere toprak yığmaktadır. Pekâlâ! Fakat yerler çok yufka olduğu için, geçen gün bağ arabalarından birine binmiş olan bir familya87 halkı, arabanın dolan yerlerden birine batıp devrilmesi yüzünden, az çok hırpalanıp yaralandılar. Hanımlarla araba güç hâlle kurtuldu. Zannederim ki biraz dikkat, epeyce büyük kazaları savuşturur.

      Sırası gelmişken, belediye dairelerine birer ricada bulunayım: Bizim arabacılarımızın hâlini kendileri bizden daha iyi bilirler. Bir kere daha tembih edilemez mi ki bu adamlar, iradenin dizginini her yerde beygirlerin çenelerine bırakmasınlar. Bahçekapı’dan Köprü’ye gitmek kadar, şehrimizde tehlike atlatacak bir yer daha düşünülemez. Ya, Köprü başında? Maazallah! Zaman oluyor ki halk, kaçacak yer diye, birbiri üzerine çıkıyor. Üstü başı temiz bir zat görmesinler, yirmi tane araba birdenbire hareket ederek bu işler için zaten dar olan o meydanı kaplıyorlar. Geçen gün, iki kadın ile üç yavru bunların arasında birbirini kaybettiler. Çocuklar, “Anne! Abla!” diye bağrışır. Kadınlar, “Kızım! Oğlum! Kardeşim!” diye haykırırlar. Fakat kim dinler! Sürücüler, yine; “Beyefendi! Küçük bey! Gözlüklü efendi! Paşa baba! Hanımefendi!” Küçükhanım! diye feryada devam ettiler. Kadınlar, çocuklar güç hâl ile kavuştular. Üç dakikada bir hasret ki tarif edilemez.

      Hatırda mıdır? Şehri güzelleştirmek maksadıyla, arabacıların tek çeşit elbise giymeye mecbur edilecekleri söylendi idi. Bu fikir yerine getirilseydi ne kadar şık olurdu. Eğer buna himmet edilir ve kamçıların ipleri de küçültülürse, belediye adına gerçekten hizmet edilmiş olur.

      14

      Sıcaklar arttıkça serin yerler aramak, âdeta, tabii bir ihtiyaç hâline geliyor. İnsan, Boğaz’da yükseldikçe yükseliyor. Ben bile, kısa zaman için Göksu’yu bırakarak Sulara88 doğru aktım. Büyükdere’de89biraz oturup karnımı doyurayım diyerek uzunca, bahçesi denize kadar uzanan bir lokantaya girdim. Sofrada alafranga, beyaz, kar gibi örtü. Takımlar temiz. Ortada bir liste.

      Ben zaten deniz havasını bilirim. Beni her zaman acıktırır. Lüzumundan fazla masrafa sokar. Listeyi ele alır almaz içindekilerin her birinden birer tabak yemek istedim. Ne de güzel ne de ustalıkla yazılmış:

      Piliç suyuna çorba, piliçli pilav, pirzola, tas kebabı, orman kebabı, şiş kebabı, dağ kebabı, Büyükdere kebabı, İzmir köftesi. Bunlar,

Скачать книгу


<p>80</p>

On dokuzuncu asrın tanınmış bestekârlarından Hacı Arif Bey (1831 – 1885)’in segâh makamındaki meşhur şarkısı.

<p>81</p>

Beyitin Anlamı: Ateş ile ben mezara girersem, ıstırap anımın alevinden cehennemin tutuşacağını biliyorum.

<p>82</p>

Zemheri zürefası: Önce varlıklı olup sonradan düşkünleşen kimselerden, yokluktan, karakış ortasında yazlık elbise giyenler. Zürefa; zarifin çoğulu.

<p>83</p>

Şükran secdesi: Namaz kılarken Allah’a şükürle, alnını yere koymak.

<p>84</p>

Mukayyed kafiye: Birden fazla sessiz harfin benzeşmesiyle yapılan zengin (tunç) kafiye. A. Rasim burada, o zaman moda olan kafiye tartışmalarına katılıyor ve ‘‘Kafiye göz içindir.’’ diyen Yenilerle eğleniyor.

<p>85</p>

Karşı: Haliç’in karşı kıyısına ve İstanbul cihetinin de karşısına düştüğü için, Beyoğlu hakkında kullanılırdı.

<p>86</p>

Dilaltı (hastalığı): Fazla içki içmekten,dil altında bulunan iki bezenin şişmesi.

<p>87</p>

Familya: Aile anlamında olan bu Fransızca kelime, A. Mithad Efendi, A. Rasim ve çağdaşlarınca çok kullanılmıştır.

<p>88</p>

Sular: Büyükdere ve Sarıyer sırtlarında Çırçır Suyu.Hünkâr Suyu, Fıstık Suyu vb.

<p>89</p>

Büyükdere: Boğaziçi’nin Rumeli yakasında uzak semtlerden biri.